12. Bölüm

1.6K 108 8
                                    

Gözlerimdeki ağırlığı aldırış etmeden açmaya çalıştım. Birkaç denemeden sonra ancak başarılı oldum diyebilirim. Gözlerim biraz bulanık gördüğü için nerede olduğumu anlayamamıştım. Gözlerimdeki bulanıklık gidince etrafta detaylıca göz gezdirdim. Burası berbat kokmasına karşın iğrenç görünüyordu. Yüzümü buruşturmadan edemedim. Klasik kötü çocuk, masum kız hikayelerindeki yerlerle alakası yoktu. Işık bile almıyordu doğru düzgün. Bileklerim ağrımaya başlayınca nerede oturduğuma baktım. Klasik tahta sandalyeye oturtmuşlar beni. Ya insafsızlar, bari gemici halatıyla falan bağlasaydınız, zincir ne ya?

"Bakıyorum da uyanmışız."

Sesin geldiği yöne baktığımda karşımda benden daha büyük bir kurt duruyordu. Konuşuyor mu o, bana mı öyle geliyor? Pis koku kafa yaptı herhalde. Konuşmaz canım. Niye konuşsun? İnsanlar... Ah, pardon. Vampirler ve dönüşmemiş kurtlar varken.

"Konuşurum ben. Az önce cevabını kendin söyledin üstelik."

Ne dedim ben ya? Hem bu neden benim düşüncelerimi okuyor? Hiç hoş değil. Ayrıca itici.

"Konuşmayacak mısın?" Hayır. Konuşmayacağım işte. Sen sesimi duyma diye. Hem sen kimsin de beni kaçırıyorsun? Benimle ne sorununuz var? Konuşarak anlaşabiliriz. Gerçekten bak. Sen şimdi insan görünümüne dön, öyle konuşalım. Hem böyle ciddi anlamda iticisin!

Düşüncelerimi tekrar okumuş olacak ki; dönüşmesine başladı. Kısa süre içinde dönüşüp gözlerini gözlerime dikti ve konuşmaya yeltendi.

"Oldu mu?"
Bir şey dememiştim. Yüzünde o günkü adam gibi siyah bir maske vardı. Şu maskeler hep moda diye mi giyiyorsunuz anlamıyorum ki.

"Maskemle ne sorununuz var, küçük hanım? Ayrıca beni tanırsan iyi olmaz." Küçük hanım?

Bunu o kızsız sınıfa girdiğimde bana Kevin söylemişti. Yerimi sorduğumda cevabında geçmişti. Yoksa, düşündüğüm kişi mi?

"Bilmem. Ayrıca ben sana bir kere 'ilgilendirmez' dedim. Zorlamamalısın. Her neyse," diyerek aldığı nefesi dışarı bıraktı. Gözlerini gözlerimden ayırıp o minik ışığın geldiği pencereye dikti. "Katherina... Seni neden kaçırdığımı biliyorsun. Ancak sadece yarısını."

"Aa. Diğer yarısı da mı var?" dedim sahte bir şaşkınlıkla. Düşüncelerimi okumaktan sesimi duymadığı için gerilemişti. Kısa süre sonra konuşmasına aynı şekilde devam etti.

"Edward," dedi çenesi kasılırken. Başını tekrar ışık kaynağına doğru çevirdi. "O benim düşmanım değildi. Kesinlikle tanımıyordum. Onu, sen tanıştırdın benimle, Katherina."

"Şahsen ben tanıştırmadım. Kendiniz tanıştıysanız benim sorunum değil."

"Aptal kız," dediğinde yüzünde tebessüm oluşurken söylediklerimi pek takmamış gibi duruyordu. "Ancak şifreli konuşmazsam anlamı kalmaz."

Ne saçma ya. Bana ne sizden? İstemiyorum ben burada kalmak falan. Hatta bileklerim acıdı. Ne kadar da kabasınız. Galiba sadece siz değil, bütün erkekler kaba. Kaçırmalar, bağlamalar, maskeyle konuşmalar falan. Şimdi, aynı yaşta çıkarız bir de!

"Senin ne biçim düşüncelerin var öyle? Ayrıca doğru bildin. Aynı yaştayız."

"Her şeyden çok merakımı gidermelisin. Yoksa çıldırabilirim."

"Giderelim bakalım."

"Sen kimsin? En azından adını söyle."

"Sana ısrar etmemen gerektiğini söylemiştim."

"Lütfen." dedim bir umut.

"Gelin." Kime dediğini anlamadığım için anlamaz gözlerle ona baktım. Hemen sol çaprazımda duran siyah ve kirli kapı açıldı. İçeri iki kadın cadı girdi. Onların yüzünde maske yoktu. Fazlasıyla çirkin duruyorlardı. Birinin yüzü kar kadar beyaz ve tek gözü yoktu. Gözü olmadığı için orayı sarmış. Kıyafetleri yırtık pırtıktı. Üstelik ayakları da yoktu. Savaştan çıkmış gibi bir halleri vardı. Elleriyle yürüyordu. Diğeri, yine bembeyaz ve çatlak çatlak olan bir yüze sahipti. Uzun boyluydu. Onun vücudunda herhangi bir sorun yoktu ancak burnu kanıyordu.

Küçük MelezWhere stories live. Discover now