Dostluk Fedakârlık İster

1.5K 19 17
                                    

    Sabah saat 7'i bulduğunda, Mert kurmalı saat gibi gözünü açtı. Dün gece saat 3 gibi uyumuş olmasına rağmen erken uyanmıştı. Bu erken kalkış, askerlikten kalan bir alışkanlıktı. Yataktan doğrulup gözünü ovuşturduğunda gün ışığı yüzüne vurmaktaydı. Mert eve taşındıkları zaman küçük odayı Efe'ye vermiş kendisi ise salonda yatmayı tercih etmişti. Tek bir yatak ve çalışma masanın sığabileceği kadar küçük bir odaydı. Temmuz ayının sıcağı, çatı katını hamam gibi yapıyordu. Mert yine de bu durumdan şikayetçi değildi. Hatay da ki sıcaklık, İstanbul'dan daha fazla olduğu için onun için pek değişen bir durum yoktu. Askerlik döneminde bu sıcak havaya da alışmak zorunda kalmıştı.

    Mert, yatağından kalkıp gece sandalyenin üzerine attığı tişörtünü giydi. Koltuk üzerinde ki çarşafı ve yastığı kaldırdı. Esneye esneye lavaboya doğru yol alırken, odanın aralık kalan kapısından içeri kafasını uzatıp Efe'ye baktı. Efe derin uykudaydı... Mert, elini yüzünü yıkadıktan sonra mutfağa yöneldi. Efe işe gitmeden önce kahvaltıyı hazırlayıp, beraber kahvaltı yapmak istiyordu. Eskiden olduğu gibi... Mert askere gitmeden önce Efe her sabah işe giderken kahvaltıyı hazırlar Mert'i de uyandırırdı. Mutfağa girdiğinde tezgâhın üzerinin dünden kalan bulaşıklar ile yığılı olduğunu gördü. Gece yarısına kadar süren sohbetten dolayı bulaşıkları yıkamayı es geçmişlerdi. Mert yemek konusunda becerikli olmasa da bulaşık konusunda her zaman Efe'ye yardımcı olmaktaydı. Mutfak konusunda tek başarılı olduğu şey buydu. Aslında mutfak konusunda ki bu başarısızlığı ateşe olan korkusundan kaynaklanmaktaydı. Ailesini alevlerin arasında kaybettiği için ateşle uğraşmayı sevmiyordu. Görmekten bile nefret ediyordu. Eve ilk taşındıkları zaman çay yapmak için mutfağa girdiğinde, Efe onu ocağın başında uzun süre gözleri dolu ateşe sinirle bakarken görmüştü. Sonrasında ise Mert'in mutfağa girmesini yasaklamıştı. Mert, bulaşıkları hızlıca yıkadıktan sonra kahvaltı hazırlamaya koyuldu. Dünden kalan kirli masayı sildi. Peyniri, zeytini masaya koyup sonra da bildiği kadarıyla menemen yapmaya çalışacaktı. Ateşi sevmemesine rağmen bugün kahvaltıyı hazırlamak istiyordu. Önce çayı koyduktan sonra dolabı açtı. Buzdolabını açtığında ise şok yaşadı. Çünkü buzdolabı adeta bom boştu. Dünden kalan bir tabak yemek, sulanmış bir yoğurt, bir kâse içinde sayısı onu geçmeyecek kadar zeytin ve üç yumurta... Mert dolabı ilk defa bu kadar boş görmüştü. "Efe alışveriş yapmayı unuttu herhalde" diye düşündü.

    Uzun süre kullanmaktan eskimiş deri cüzdanını ve anahtarını alıp evden çıktı. Apartmandan çıktığında, işe yetişmek için hızlı hızlı yürüyen insanları gördü. Otobüs durağına doğru akın ediyorlardı. İstanbul trafiğinde işe yetişmek için saatler öncesinden evden çıkmak gerekiyordu. Efe ise onlara göre fazlasıyla şanslıydı. İş yeri yarım saatlik uzaklıktaydı. Diğer insanların yol için harcadıkları zamanı uykusuna ayıracak kadar çok şanslıydı. Hemen yan tarafta ki bakkal Ali'nin dükkanına baktığında, kepenkleri yeni açmış malzemelerin bir kısmını dışarı taşımakla uğraşıyordu. Mert hızlıca bakkala doğru yönelip "Günaydın Ali abi!" diyerek malzemeleri dışarı çıkarmasına yardımcı olmaya başladı. Bakkal Ali şaşkın bir yüz ifadesiyle "Günaydın Mert'im! Erkencisin evlat." dedi. Bir yandan esniyor bir yandan da konuşmaya çalışıyordu. Mert "Alışkanlık abi, uyuyamadım daha fazla." derken bir yandan da gazeteleri yerleştiriyordu. Malzemeleri taşıdıktan sonra alışverişini yaptı. Hesabı ödemek için cüzdanını açtığında parasını göremedi. Telaşlı bir şekilde cüzdanını kurcalamaya başladı. Durumu gören bakkal Ali "Deftere, hesabınıza yazayım mı evlat?" diye sordu. O sırada Mert, parasını cüzdanının yırtık olan gözünde buldu. "Buyur Ali abi. Buradan al." dedi. Kafası, bakkal Ali'nin 'hesabınıza yazayım mı?' sözüne takıldı. Para üzerini aldıktan sonra "Ali abi ne hesabı anlamadım?" dedi. "Sizin evin hesabı evlat başka ne olacak" dedi bakkal Ali. Mert, bakkal Ali'den hesabı göstermesini istedi. Hesaba baktığında, kendi adlarına beş aylık ödenmemiş 720 TL'lik bir ücret yazılıydı. Günün ikinci şokunu da burada yaşamıştı. Çünkü bugüne kadar her şeylerini peşin ödemişlerdi. Bir şeylerin ters gittiği konusuna artık iyice inanmıştı. Bakkal Ali'ye endişesini belli etmemek için sahte bir gülümseme atarak dükkandan çıktı. Eve geldiğinde çay suyu kaynamaktaydı. Çayı demleyip, menemeni hazırlamaya başladı. İçinde ki sıkıntı giderek çoğalmaya başlamıştı. Duvarda ki saate baktığında saat 8'e gelmekteydi. Efe 8'e doğru hep ayakta olurdu. Duşunu alır, kahvaltısını yapar, ütüsünü yapar, tıraşını olur ve saçını tarar çıkardı. Mert, Efe'yi bildi bileli böyleydi. Düzenli ve planlı bir şekilde yaşardı. Hayatta her şeyin planlı olması gerektiğine inanırdı. Menemeni pişmesi için bırakıp ve Efe'yi uyandırmak için odaya gitti. Efe hala uyumaktaydı. "Geç yatmanın etkisi herhalde" diye düşündü Mert. Efe'nin omuzuna dokunarak "Efe kalk hadi!" diye seslendi. Efe gözlerini açmaya üşenerek "Efendim." dedi. "Kalk hadi işe geç kalacaksın, kahvaltı hazır." dedi Mert. Uyku, Efe'yi esir almış gibiydi "Tamam, beş dakika daha uyuyayım kalkacağım" diyerek diğer tarafa döndü. Mert o beş dakikalık dilimde masayı hazırlamıştı. "Hadi Efe uyan artık!" diye seslendi gür bir sesle mutfaktan. İçeriden Efe, uykulu bir ses tonuyla "Tamam geliyorum iki dakikaya." diye seslendi.

    Mert'in iki dakika geliyorum demesi beş dakikayı bulmuştu. Yatağından zar zor kalkıp, elini yüzünü yıkayıp gelmişti. Gözleri baygın masaya oturdu. Mert menemeni ocaktan indirip masaya koydu. Çayları doldururken "Hiç kalkmasaydın paşam" diye gülümsedi. Efe masaya baktığında dün alışveriş yapmadığını hatırladı. "Gidip alışveriş mi yaptın? Ben dün alacaktım unuttum telaşla. Kusura bakma." dedi. Mert "Önemli değil, ben hallettim. Dolabı boş görünce unuttuğunu anladım." diye gülümsedi. Saati gösterip "Hadi kahvaltını yap da hazırlan. İşe geç kalacaksın." derken Efe'nin suratının asıldığını fark etti. Mert yudumladığı çayını masaya bıraktı "Ne oldu suratın düştü?" diye sordu. Efe, kem küm ederek konuşmaya başladı. "İşe gitmeyeceğim." dedi sesinde ki titreklikle. "Neden? İzinli misin?" diye sordu Mert. "Hayır. Artık gidecek bir işim yok." dedi Efe. Mert'in içinde ki sıkıntı giderek arttı. Bir şeylerin ters gittiği konusunda haklıydı. Efe, eğitim hayatında başarılı olup üniversiteyi kazanmıştı. Bu konu da Mert'ten çok farklıydı. Mert ise lise diplomasını zar zor almış, sonrasında ise devam etmemişti. Okumayı hiç sevmemiş, deli dolu bir karaktere sahipti. Efe ise kazandığı "Yazılım Mühendisliği" alanını uzaktan eğitim ile okumaktaydı. Bu konu da kendini çok geliştirmiş ve ilk yılın sonunda uluslararası bir şirkette çalışmaya başlamıştı. Üç yıldır bu şirkette iş hayatına devam etmekteydi. Mert "Neden? Ne oldu?" diye sordu. Efe üzüntülü ses tonuyla "Şirket, Türkiye'den çekilme kararı kaldı. Beş ay önce çıkardılar işten." dedi. Mert beyninden vurulmuşa döndü. Efe'nin, çok sevdiği arabasını neden sattığı, dolabın neden boş olduğu, neden bakkala borçlu olduklarını artık anlamıştı. Üzüntüden gözleri doldu, masanın ucunu tüm gücüyle sıkarak "Arabanı da mı o yüzden sattın?" diye sordu. "Satmak zorunda kaldım, çok sorunluydu o araba. İyi oldu sattığım, kurtuldum. İş bakıyorum, inşallah daha güzelini alacağım." dedi kesin bir dille. Mert, Efe'nin bu sözleri kendisinin üzülmemesi için söylediğinden çok emindi. Çünkü biliyordu ki ne kadar arıza da çıkarsa, Efe arabasına âşıktı. Mert, "Bana neden söylemedin bugüne kadar!" diye kızdı sert bir ses tonuyla. Efe hiçbir şekilde yaşadığı bu süreci Mert'e anlatmamıştı. Anlatmak istememişti... Araba satışından kalan parayı her ay Mert'e göndermiş, mutfak alışverişini ise bakkala borç yazdırmıştı. Mert'in cüzdanında ki parada, sofra da ki ürünlerde araba parasının birer eseriydi şuan. "Üzülüp, kafana takmanı istemedim. Nasıl olsa bu günlerde geçer dedim. Altın yere düşmekle pul olmaz kardeşim sen merak etme. Hem iş başvurusu yaptım bir kaç yere cevap bekliyorum." derken Efe üzüntüsünü içine atarak Mert'e belli etmemeye çalışıyordu. Mert, araba parasının beş ay yetmeyeceğini düşünerek "Okul paranı ödedin mi?" diye sordu. Efe, "Ödedim, ödedim merak etme! Şu aşağıda ki pastane de yarı zamanlı çalıştım ama ayağımdan dolayı fazla dayanamadım çıkmak zorunda kaldım. Ama olsun okul paramı çıkardım." derken yalandan bir gülümseme attı. Aslında kendi çıkmamıştı bu işten. Bacağında ki aksama yavaş çalışmasına sebep olduğu için çıkarılmıştı. Ama bunu Mert'e söylemek istemedi. Mert gözleri dolu yumruğunu sıkarak masadan kalktı. Kapıya doğru yönelirken Efe "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. Mert soruya cevap vermeden büyük bir üzüntüyle evden çıktı.

---------

Okurlara Not: Devamı yakında gelecek(07.04.2019)

Has llegado al final de las partes publicadas.

⏰ Última actualización: Apr 07, 2019 ⏰

¡Añade esta historia a tu biblioteca para recibir notificaciones sobre nuevas partes!

Geçmişin HikayesiDonde viven las historias. Descúbrelo ahora