Buluşma

1.4K 40 13
                                    


    Saat gece yarısına yaklaşırken Hatay otobüsünün otogara varmasına yarım saat kalmıştı. Efe'nin uzun bekleyişi böylelikle son bulacaktı. Saatler öncesinden otogara gelmiş, elinde sigarası sağ sola volta atmaktan yorulmuştu. Banklardan birine oturdu ve beklemeye koyuldu. Bacağında ki platinler ayağının aksamasına sebep oluyor bu da onu yürürken fazla yoruyordu. Platinler, yetimhaneden kalan kötü bir günün hatırasıydı. Küçükken, Mert'i döven yetimhane müdürüne engel olmak için önüne atlamış ve sonucunda ise müdürden yediği tekmeler yüzünden sol bacağı kırılmıştı. Olay sonrasında ameliyata alınmış ve 1 hafta hastanede yatmak zorunda kalmıştı. O günü kara bir gün olarak hiç unutamadı... Yetimhaneye döndüğünde ise müdürün görevden alındığını öğrenmişti. Artık kendi ve arkadaşları için, gece dayakları son bulmuştu. Bilhassa Mert için... Efe'nin, Mert için yaptığı bu fedakârlık aralarında ki dostluk bağını güçlendiren en büyük etken olmuştu. Birbirlerini kan kardeşi ilan edip, dostluk vücudunun organları oldular. Acıyı da mutluluğu da ömür boyu beraber yaşamak için söz verdiler...

   Efe, gazı bitmeye yüz tutmuş çakmağı ile sigarasını yakmak için uğraşırken otobüsün perona yaklaştığını gördü. Ufak bir heyecanla, sigarasını yakamadan paketine yerleştirip cebine koydu. Hızlıca otobüsün önüne gelip, inmekte olan yolculara gözlerini dikti. İnenleri karşılamaya gelen aileler yüzünden bir anda kendini kalabalığın arasında buldu. Mert otobüsden indiğinde Efe'yi görmek için sağ sola kafasını çevirdi ama göremedi. Kalabalık içinden "Mert!" diye bağıran sese kafasını çevirdiğinde Efe'yi gördü. Kavuşmanın vermiş olduğu mutlulukla sıkıca birbirlerine sarıldılar. Efe "Hoş geldin asker, özledim seni." derken suratında mutluluktan oluşan bir gülümseme vardı. "Hoş bulduk kardeşim, ben de seni çok özledim. Dur bir çanta mı alayım şuradan da gidelim." Mert, on iki ay süren vatani görevinin ardından Efe'yi gördüğü için çok mutlu olmuştu. Sadece acemilik bittiğinde gelmiş ve bir daha izin kullanmamıştı. Bu yüzden de askerliği Hasan'a göre daha kısa süre de bitmişti. Mert çantasını aldıktan sonra otoparka doğru yola koyuldular. "Nasılsın? İyi gördüm seni. Ne zaman geldin buraya?" diye Efe'ye sorularını yöneltti. "İyim kardeşim seni gördüm ya şimdi daha da iyim. İki, iki buçuk saat oluyor. Evde bekleyeceğime buraya erken gelip bekleyeyim dedim..." Efe konuşmasına devam ederken otoparka gelmişlerdi. Mert'in gözleri Efe'nin kahverengi 1991 model Mazda 626 arabasını arıyordu. "Nereye koydun arabayı?" diye sordu. Efe kırmızı bir Clio'yu göstererek "Araba bu kardeşim" dedi. Mert anlam veremeyerek "Ooo arabayı yükseltmişiz..." diye gülümsedi. Çantasını bagaja koyup arabaya bindiğinde ise arabanın otomatik vites olmadığını gördü. Efe'nin sol bacağında ki aksama normal araba kullanmasına izin vermiyordu. Bu yüzden de ehliyetine uygun otomatik vites bir araba kullanması gerekiyordu. Mert bir şeylerin ters gittiği düşünerek "Arabayı ne yaptın? Bu araba nereden çıktı?" diyerek sordu. Sessinde tedirginlik hâkimdi. Efe arabayı çalıştırıp yola koyuldu. "Sattım arabayı, ileri de Allah nasip ederse daha iyisi alacağım." Aksayan bacağı ile debriyaja tam hâkim olamıyor ve her vites geçişinde arabayı titretiyordu. Arabada ki boğulma sesini duydukça suratını ekşitiyor ama ustalıkla belli etmemek için çabalıyordu. "Neden sattın? Benim neden haberim yok! O kadar zaman telefonla konuştuk, hiç söylemedin. Bu araba kimin?" Efe sahte bir gülümseme atarak "Ya arıza yapıyordu zaten sürekli. Uğraşmak istemedim, sıkıldım artık sattım. Bu araba da bakkal Ali abi var ya onun arabası. Sağ olsun, seni almak için otogara gideceğimi söyleyince 'Al benim arabayla git' dedi." Mert bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı...


    Gece olduğu için İstanbul trafiği bir hayli sakindi. Kısa bir süre de mahalleye vardılar. Dar sokaklardan eve doğru giderlerken Mert etrafa uzunca bir baktı. Küçükken ailesiyle birlikte yaşadığı mahalleye yıllar sonra tekrar gelip yerleşmişti. Eskiden koşuşturduğu sokaklar şimdi çok farklıydı. Taştan kaleler yapıp gecelere kadar maç yaptıkları sokaklar, şimdilerde arabalardan geçilmez haldeydi. Sokak kültürü, asosyal televizyon kültürüne yenik düşmüştü. Dükkânlara baktığında ise süper marketlerden ve kafelerden başka bir şey yoktu. Eskinin zanaatkâr ustaları bir bir gitmişlerdi. Ayakkabıcısı, saatçisi, tatlıcısı... Yeni düzene karşı ayakta kalmayı başaran bir tek Veli amcanın bakkalı olmuştu. Veli amca ise vefat ettikten sonra oğlu Ali, baba yadigârı işi sürdürmüştü. Eskisi kadar çok müşterisi olmasa da kendisini geçindiren bu dükkândan memnundu.

    Evinin önüne doğru geldiklerinde, hemen yan dükkân da ki bakkal Ali,kepengi kapatmış kaldırımda oturmaktaydı. Mert arabadan indiğinde bakkal Ali,"Askerimiz gelmiş sonunda, hoş geldin evlat." diye seslendi. Yüzünde ki mutluluk sesine yansımıştı. Mert, bakkal Ali'nin elini öpüp sarılırken Efe de çantayı arabandan indirmekle meşguldü. "Hoş bulduk Ali abi" diye konuşurken bakkal Ali'nin gözleri dolu bir şekilde candan sarılmasını hissediyordu. "Dur bir bakayım sana şöyle. Aynı baban gibi babayiğit olmuşsun." diye söylendi bakkal Ali. Mert bu sözden dolayı kıvanç duydu. Ali, babasının yakın arkadaşlarından biriydi. Efe bu duygulu anın arasına girip "Ali abi kusura bakma seni de beklettik burada. Sağ olasın araba için." diyerek anahtarı uzattı. "Estağfurullah Efe o nasıl söz. Bende daha yeni kapattım zaten dükkânı. Araba veya her hangi bir şey lazım olursa ben her daim buradayım." Bu kısa süreli sohbetin ardından bakkal Ali ile vedalaşıp eve geçtiler. Evleri apartmanın çatı katındaydı.Küçük, duvarları ise rutubetli bir evdi. Yine de Mert için burada olmak ona huzur veriyordu. Bu mahalle, anılarını taze tutmasını sağlıyordu. Efe "Kardeşim sen otur dinlen. Ben yemekleri çıkmadan hazırlamıştım. Sofrayı kurayım da yiyelim. Benim de içim geçti seni beklerken." deyip hızlıca sofrayı kurmaya başladı. Mert içeri geçti. Üstünü değiştirip, elini yüzünü yıkayıp geldiğinde Efe sofrayı hazırlamıştı. Mert ellerini ovuşturarak "Yine döktürmüşsün üstat! Özledim yemeklerini." diyerek masaya oturdu. Efe için yemek yapmak bir sanattı. Bu işten keyif alıyor, her seferinde yeni tatlar ortaya koyuyordu. Efe "Afiyet olsun kardeşim.Özlemişsindir yemeklerimi" diyerek gülümsedi. Yemekte başlayan askerlik muhabbetleri gece yarısına kadar sürdü. Efe sordukça Mert anlatıyordu...

Geçmişin HikayesiWhere stories live. Discover now