Ali & Asude

82.8K 2.8K 241
                                    

Yazar Anlatımı

"Asude, Nefes nasıldı?" adam odaya ayrı bir endişeyle girmişti. Kendine emanet birinin başına bir şey gelebilme olasılığından bile korkuyordu. Komutanını koruyamamış olmanın verdiği bu yüzü kızında da yaşamaya dayanamazdı çünkü.

"Sakin ol. Helikopterde bayıldı ama hastanede hemen müdahale edildi. Özel eğitimde olduğu için kendi adıyla girmedi ve Sancak Komutanla beraber olduğu için özel bir yerde tedavi görecek emin ol en iyi şekilde bakılacak ama senin bu korkunun sebebi ne bir farklısın Nefese karşı?" kadının merakı aslında buram buram kıskançlık kokuyordu ama bunun farkında bile değildi. 

"Ne o sen beni kıskanıyor musun?" anında muzip hallerine bürünen adam kadını korkutmamak adına yaklaşmıyordu. Ali çok farklıydı. Çok sakin, anlayışlı, eğlenceli ama fazla kırılgandı. Orada bulunan herkesten farklıydı bunca huyuna rağmen var olan baskın karakteri onun askeri kimliğinden kaynaklanıyordu, ama kadının tek kaşını kaldırışına bile dayanamamış ve hemen açıklama yapmaya koyulmuştu. "Nefesin babası benim komutanımdı. Bazı hadiselerden dolayı ona çok borçluydum fakat bunca şeye rağmen onu koruyamadım borçluyum ona Nefes neredeyse gözümün önünde büyüdü bu yüzden ona karşı eğitimler dışında çok başkayım ister istemez. Gözümden sakınmak bana mecburiyet gibi bilmem anlatabildim mi?"

Kadın bu açıklama karşısında hem mutlu olmuş, hem şaşırmış, hem de tedirgin olmuştu.

Mutluydu çünkü Nefes her zaman korunuyordu aslında. Şaşırmıştı, Nefesin babasının asker olduğunu biliyor fakat onunda özel eğitimli bir asker olduğunu bilmiyordu. Gerçi bunu büyük ihtimalle Nefeste bilmiyordu ya oda ayrı muammaydı kadın için. Ve tedirgindi çünkü Ali, Sancak ve Nefesi öğrendiği zaman fazla tepki verebilirdi. Yinede onlar için en iyisini düşüneceğini biliyordu. Fakat şimdi fazla düşünmüş olduğunun ve konuyu değiştirmesi gerektiğinin farkına varıp lafa girdi hemen.

"Ben seni kıskanmadım bu arada ne münasebet yani."

"Bence kıskandın ama sırf o inatçılığın yüzünden kabul etmiyorsun. Ben Ali ama sen efsanelerdeki bey kızı olacak mısın orasını bilemem. Sadece bildiğim tek şey eğer sen o bey kızı olursan ben de her şeye razı olurum." muzip ama manidar bir konuşmayla naif hallerini ortaya koyuyordu adam. Kadın ne kadar istemese de kendini çoktan bırakmıştı o hırçın dalgalara.

Adam bir süre daha kadına bakıp efsaneyi bilmediğini fark etti. "Sen bu efsaneyi bilmiyorsun sanırım." dedi gülümseyerek.

"Hayır bilmiyorum. Anlatır mısın?" dedi bir merak ama büyülenmiş ses tonuyla.

"Anlatırım tabi." dedi ve karşısına oturdu kadının.

Eski devirlerde Elbistan'a hakim olan ve iyi idaresi ile ün salmış bir bey vardı. Bey kendinden sonra beyliğin devamı ve bekası için kız ve erkek çocuklarının yetişmesine son derece önem verir, onları idari, siyasi ve askeri alanda yetiştirmeye çalışırdı. Bu nedenle üç kızı ehliyetli kişilerden ders alır, savaşın bütün inceliklerini öğrenerek iyi ata biner ve güzel kılıç kullanırlardı.

Babaları bazı savaşlara tecrübeleri artsın diye beraberinde götürürdü. İşte böyle bir savaş anında, askerler içerisinde yiğitliği ve kahramanlığı ile ün salan Ali adında bir asker, tehlikeli durumda beyinin küçük kızını kurtarmış ve savaş dönüşünde ilişkileri devam ederek aşık olmuştu.

Gel gör ki "Bey kızı, bey oğluna layıktır." Fakat aşk ferman dinlemez. Çeşitli aracılarla beyin gönlü hoş edilir, kız evet demesine der ama; bir de evleneceği kişinin bütün oba halkına yiğitliğini, cesaretini duyurmasını ister ve şu şartı ileri sürer. Derki: "Nurhak Dağı'nda bir mağara vardır. Benimle evlenecek kişi o mağarada kırk gün beklemeli." Bunu duyan yiğit delikanlı atıyla beraber mağaraya varır.

Halen mevcut olan mağarada ancak otuz iki gün kalabilir. Kırk gün geçtikten sonra dönmeyince aramaya çıkarlar ve mağarada atıyla birlikte ölüsünü bulurlar. Neden öldüğü uzun süre araştırılır. Nihayet mağara kapısında bulunan taşta şu yazıya rastlanır: "Ben ve atım ne açlıktan, ne korkudan öldük; biz iniltiden öldük."

Söylentilere göre mağarada eski zamanlara ait kalıntılar varmış ve o kalıntılar bir süre sonra askeri rahatsız edecek derece uğuldar ve kafayı yiyecek raddeye gelir. Yinede aşkını kaybetmemek için mağaradan çıkmaz ve bu yüzden ölür. O günden sonra mağara İnleyen Mağara yakınlarındaki göl ise Ali Gölü olarak anılır.

Adamın sözünü hiç kesmeden dinledi kadın. Büyüydü bu adam adeta efsundu. Sanki konuşmuyordu da yaşıyordu her şeyi. Hele anlatırken yaptığı o mimiklere ne demeliydi? Gözlerini kapatışı, ellerini sallayışı ya da derince iç çekişleri. Korkmakta haklı mıydı bilmiyordu ama bu adam korkulası cinsten değildi belki ama biz zamanların bey kızıydı Asude. Yaralıydı. Acısı geçse de izi vardı kalbinde. Adam hikayeyi bitirmiş kadını izliyordu. Kadınsa ancak o an fark etmişti adamın gözlerinde kaybolduğunu. Hızla toparlandı.

"Çok güzelmiş. Ama üzüldüm gerçekten." dedi tüm samimiyetiyle.

"Üzülme. Sen istemediğin sürece asla gitmeyeceğim hiç bir mağaraya. Hiç kaybolmayacağım. Sadece sen istersen olacak bunlar." Bu hikaye onları birbirlerine karşı samimileştirmişti. Gerçi adam hiç sakınmazdı kendini kadından ama kadında açmıştı duvarllarını adama karşı.

"Ben korkuyorum. Bu korkumu aşarım umarım çünkü sende bir şey var. Ne olduğunu bilmiyorum var sende bir aşk yanı var sanki. Ben senin kadar anlamıyorum bu işlerden. Sen daha bilgilisin bu konularda ama ben değilim." içinde yine bir kıskançlık vardı kadının ama belli etmemeye çalışıyordu da nafile kaçmazdı adamın gözünden.

"Az önce anlattığım hikaye anlatıyor aslında insan sadece bir defa bu denli aşık olur. Ben yalnızca bir defa aşık oldum. Bakma öyle gözlerinde ki pırıltıları anlayabiliyorum bunca zaman sonra bir dinlediğim hikayelerden birde aşık olduğum kadından yani senden öğrendim. Başkası değil."

"Ben bilmiyorum. Kafamı karıştırıyorsun Ali beni korkutuyorsun ve ben şu an gerçekten bunları düşünemem biliyorsun şu an Nefesi düşünmem gerekiyor. O iyileştikten sonra uzun uzun düşüneceğim ama şu an değil. Tamam mı?" dedi hüzünlü bir sesle kafası o kadar karışıktı ki sanki canı su istemiş ama ona kahve vermişler gibi alakasızdı düşünceleri.

Ama adam bu söze bile öyle mutlu olmuştu ki, yeterdi ona. Bu bile yeterdi çünkü hep umutsuz olan kadından bir ışık almıştı.

"Beklerim. Yeter ki bekle de ben seni bir ömür beklerim. Gerçi bekleme desende beklerdim ama neyse. Şey ben şimdi gideyim sende işine bak o zaman. Gitme dersen kalabilirim ama." ne dediğini şaşırmışçasına konuşan adama eğlenir gözlerle bakıyordu kadın. Arkasına yaslanmış bu halini ne zaman fark edeceğini bekliyordu ve geç olmadan saçmaladığını anlamış ve hoş bir gülüşle kalakallmıştı karşısında. Daha fazla dayanamayan kadın mükemmel bir kahkahayla renklendirmişti gri günü. Adama sunduğu gök kuşağının farkında bile olmadan tüm samimiyeti sunuyordu ona. Bir süre izledi ve

"Sonra güzel haberinle görüşürüz umarım. Beni fazla bekletme olur mu?" dedi

"Hadi git. Oğuz komutan seni arıyordur." yüzünü buruşturup kapıyı kapatan adamın arkasından baktı bir süre kadın ve daldı en derin düşüncelere...

☆☆☆

Sizi çok seviyoruz. İyi okumalar canlarım

Beğeni ve yorumları coşturalım 😘😘😘

Aşka YabancıWhere stories live. Discover now