Sana söylemiştim demek istemiyorum ama, sana söylemiştim.

Kapa çeneni!

Rahat bir tavırla bir adım daha yaklaştım. Şuan aramızda en fazla beş santim falan vardı.
"Tamam. Ben başıma bela almak istiyorum. Oldu mu?"
Aras tam bir şey diyecekken gözleri bir şeye takıldı. Arkamı döndüm, sadece aynaya bakıyordu. Ya da aynadaki bir yansımaya. Gözlerini irice açtı. Kolumdan sıkıca tutup beni sürüklemeye başladı.
"Hey! Ne oluyor?"
Evin ön kapısından çıktık. Arkadan bir bağırma sesi geldi.
"Orada! Çabuk yakalayın onu."
Arkama dönüp adamlara baktım.
"Bunlarda kim?"
"Başıma bela almak istiyorum demiştin ya. Al sana bela."
"Ne?"
"Koş."
Birlikte koşmaya başladık.
"Senden ne istiyorlar?"
"İki yıldır aramızda bir anlaşmazlık var da."
"O zaman düzelt o anlaşmazlığı"
"Ölen bir adamı bir daha geri getiremem."
"Ne!"
Hala koşmaya devam ediyorduk. Adamlarda peşimizden geliyordu.

    Yol ayrımından sola saptık ve koşmaya devam ettik. Tabi bu ayağımdaki topuklularla ne kadar koşulabiliyorsa. 'Okula topkuluyla gidebiliyor musunuz?' diye soracak olursanız; bizim okulda forma yok. Nedenini bilmiyorum. Serbest gidiyoruz. Ben ne bileyim bu kadar koşacağımı. Bilseydim spor ayakkabı giyerdim.

    Koşmaya devam ediyorduk. Arkadaki adamlar da bizi kovalamaya. O anda bir tünele girdik. Hiç araba yoktu. Tabi mesai saati ya. Kimse yok. Koşarken Aras beni durdurdu. Ona 'Ne oldu?' dermiş gibi baktım. Beni tünelin içindeki bir girişe soktu. Burası karanlıktı. Adamlar yanımızda durdu.
"Nerde bunlar?"
Yanındaki adam konuşmaya başladı.
"Buraya girdiklerine eminim patron."
O sırada hapşırasım geldi. Burda çok toz vardı ama bir el beni engelledi. Aras eliyle ağzımı kapatmıştı. Patron olan adam tekrar konuştu.
"Bu taraftan, yürüyün."
Adamlar gittiğinde Aras bana baktı. Hala ağzımı tutuyordu. İkimizde nefes nefese kalmıştık.
"Hala beni tanımak istediğine emin misin?"
Hızla başımı salladım.
"Sen deli mısın?"
Yine başımı hızlı hızlı salladım. Aras' ın gözlerini devirdiğini görebiliyordum. Elini ağzımdan çekti.
"Yürü."
Dediğini yapıp o girişten çıktım ve yürümeye başladım. O da peşimden geliyordu. Ana yola çıktığımızda ilk gelen taksiyi durdurduk. İlk Aras'ın evinin önünde durduk.Arabadan indi ve bana baktı.
"İstediğin gibi oldu ve aldın başına belayı. Şimdi ne yapacaksın?"
Gülümsedim.
"Bu seni ilgilendirmez."
Diyip kapıyı kapattım.
"Gidelim."
Ve arkamda gözlerinden fırtınalar çıkan bir Aras bıraktım. Eve geldiğimde tam arabadan inerken taksici beni durdurdu.
"Abla para?"
"Ne kadar?"
"Yirmi beş."
"Pekala."
Cebimden parayı çıkartıp adama verdim.
"Hayırlı işler."
"Sağol abla."
Cebimde son kalan paraya baktım. Seksen lira kalmıştı. Telefonumu çıkartıp Eda'ya mesaj attım.

GÖNDERİLEN: Eda
"Okul çıkışı bana gel. Gelirken çantamı almayı unutma. 😉"

Eve girdim. Evimizin hizmetlilerinden biri olan, aynı zamanda ailemizden bir parça olan Emine teyze yanıma geldi.
"Hoşgeldin kızım."
"Hoşbuldum Emine Teyze."
"Çok yorulmuşsun kızım koştun galiba."
Güldüm.
"Evet biraz koştum."
"Peki senin şuan okulda olman gerekmiyor mu?"
"Ee dersimiz boştu bende eve geldim."
"Peki kızım. Yiyecek bir şey ister misin Aylin?"
"Hayır Emine Teyze. Zaten birazdan Eda gelecek."
"Peki kızım sen bilirsin."
Koşarak odama çıktım. Telefonum titreyince cebimden çıkartıp baktım. Eda mesaj atmıştı.

GÖNDEREN: Eda
"Emrin olur Aylin Hanım. Başka bir arzunuz?"

Mesaja güldüm. Cevap yazdıktan sonra telefonu masama bıraktım.

GÖNDERİLEN: Eda
"Sağol, yok."

Çok terlemiştim. Acilen duşa ihtiyacım vardı. Soğuk bir duştan sonra üzerime rahat bir şeyler giydim. Aynanın karşısına geçtim. Boynumdaki kızarıklıklar nerdeyse geçmişti. Hatta belli olmuyordu bile. Boynuma kremimi sürdüm. O sırada odamın kapısı açıldı ve içeri Eda girdi. Gidip yatağıma oturdu, bende karşısına.
"Aylin?"
"Eda?"
"Aylin?"
"Eda?"
"Aylin?"
"Ed- Ay yeter."
Bana güldü.
"Niye okuldan kaçtın? Vazgeçtim, şöyle sorayım. Neden Aras' ın peşinden koştun?"
"Merak ettim. Onun evine gittim."
"Evini mi biliyorsun?"
"Ya dün Deniz ile onu evine bırakmıştım da."
"Ne? Aşk olsun Aylin. Hemen anlatıyorsun. Ayrıntısıyla her şeyi."
"Tamam. Dün kütüphanede kilitli kalmıştım."
"Nasıl?"
"Kitaplara bakarken zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım işte. Neyse, kapılar kilitlenmişti. Sizi de arayamadım. Telefonumun şarjı bitmişti. O sırada ilerden sesler gelmeye başladı. Gidip baktım. Yerde biri yatıyordu. Yaklaşıp kim olduğuna baktım. Aras'dı. Galiba bayılmıştı işte. Niye bilmiyorum. Onun telefonundan Deniz'i aradım. Bizi aldı işte Aras' ı de evine bıraktık. Böyle öğrendim evini."
Eda ağzı açık beni dinliyordu.
"Oha."
"Ne?"
"Eee bugün niye peşinden gittin? Sen saf mısın?"
"Ya merak ettim."
"Fazla merak ba-"
"Sus Eda artık bu cümleyi duymaktan gına geldim. Bugün işte gittim evine. Arka bahçeden gizlice içeri girdim."
"Yuuuh!"
"Beni dinliyecek misin?"
"Tamam sustum."
"Eve girdim girmesine de yakalanmasaydım daha iyi olcaktı."
Eda bir kahkaha patlattı. Ona sinirle bakınca ağzına hayali bir fermuar çekti.
"İşte sonra bana 'Başına bela almak istemiyorsan benim peşimi bırak.' dedi. Bende ona 'Ben başıma bela almak istiyorum.' dedim. O sırada arkadan iki tane adam çıktı. Bizi tünele kadar kovaladılar. Sonra onlardan kurtluduk saklanarak. Bir taksi çağırdık. O evine gitti ben evime."
"sen baya bir macera yaşamışsın kızım."
"Ne demzessin. Ne macera ama. Aras'ın dediği gibi İstediğim gibi oldu ve aldım başıma belayı."

Gülecek Misin Polis Mi Çağırayım?Where stories live. Discover now