"Harika!"

"Bak, Nilüfer de burada. Sana selamı var. O da gelmek istiyor ama kesin gelebilir mi bilmiyorum. Butiği bırakıp gelebileceğinden emin değil."

"Mutlaka gelin, bekliyorum! Zaten çok sıkıldım buralarda. Ama dikkat edin, bizimkilere çaktırmayın tamam mı?"

"Tamam bebeğim, şimdilik öpüyorum seni."

Yüzünü temizlemeye çalışırken kulağı genç kızın telefon konuşmalarındaydı. "Demek acımasız Monaco Prensesinin sevgilisi varmış." Gözlerini kısarak konuşmaları dinlemeye devam etti. "İntikam soğuk yenen bir yemektir küçük hanım." Aklında binlerce komplo teorisi dolaşıyordu. Bu kendini beğenmiş kıza gününü göstermenin zamanı gelmişti de geçiyordu bile. Telefon görüşmesi bittikten sonra yanına dönen kıza sahte bir gülümseme yolladı. "Ya bu arada tanıştık mı hatırlamıyorum ama tekrar tanışsak çok iyi olacak. Ben senin adını bilmiyorum çünkü."

Omuz silkerek "Çok normal, söylemedim de ondan." cevabını verdi. Onun kendine güveni ve yıkılmaz duruşu karşısındaki adamı sersemletiyordu ve genç kız bundan tarifsiz bir zevk alıyordu. "Hem neden söyleyeyim ki? Beni sürekli taciz etmen için mi?"

"Aaa çok ayıp, ben öyle bir şey yapar mıyım?" diye sorarken kendi bile inanamamıştı ki, karşısındaki kadın nasıl inansın? Kül yutmayan bakışları görünce onaylarcasına başını salladı. "Yaparım."

Çömeldiği yerden tek hamlede kalktı tekrar. "Bana müsaade, bir sürü işim var. Sana da bir tavsiye, bu işi bırak. Yoksa 1 hafta içinde öldürürler seni."

"Valla kadınlardan şiddet görüyorum ha."

"Hak ediyorsun ama."

"Ne yaptım ki şimdi ben? Aerobik hareketi yaptırıyordum, sen de gördün."

"Bir hareketi anlatmanın bin bir türlü şekli var. Hem ayrıca bunları, diğer kadınlara ümit vermeyi alışkanlık haline getirdiğin için hak ettin." İddialı bir biçimde göz kırptıktan sonra salondan çıktı.

♚ ♔ ♚

Telefonu gülümseyerek kapattı Mete. Çok uzun bir süre geçmemesine rağmen onun için asırlar geçmiş gibiydi. Tatlı kız kardeşini her geçen gün öyle özlüyordu ki, biran önce görebilmek için böyle bir iş seyahati icat etmişti. Şimdiyse kuzeni Nilüfer'in küçük, şirin butiğindeydi. Ailesinin desteği olmadan tek başına kurduğu Nilf Butik bir gün çok büyük bir modaevi olacaktı, buna emindi adam. "Alara'nın da sana çok selamı var." dedi.

Askıdaki kıyafetlerden birini düzeltirken "Ayyy, öyle özledim ki onu!" diye haykırdı heyecanla. "Eğer ben gelemezsem onu çok özlediğimi söyle olur mu?"

"Niye gelemiyormuşsun? Sen de gel işte. Yardımcına bırak butiği."

"Ya aslında butik bahane biliyor musun? Şimdi ben eğer seninle gelirsem sizinkiler şüphelenebilir. Böyle cümbür cemaat nereye gidiyorsunuz diye sormazlar mı adama?"

"Doğru söylüyorsun." Aklında bir ampul yanmış gibi aydınlandı Mete. "Sen de modayla ilgili bir seminer olduğunu söyle, ama Bodrum'a gideceğini söyleme. Nasıl fikir?"

İki elini açıp çakması için Mete'ye uzatarak "Harika fikir, çak!" diye çığlık attı.

Onun her zaman takındığı bu heyecanlı ve çılgın tavırlarını göz devirerek karşıladı adam. Alayla gülerek ellerini kızın uzatmış olduğu ellere isteksizce çaktı. "Hadi o zaman, eve git de hazırlan. Yarın saat 08.00'da havaalanında buluşalım."

"Tamam. Ben nasılsa hemen hazırlanırım, biliyorsun beni."

Başını sallayarak "Tabi canım, bilmez miyim?" diye cevap verdi. O an aklına geçen yılki Marmaris tatili gelmişti. Alara'ya üç valizle yola çıktı diye kızmıştı fakat Nilüfer havaalanına tam on iki bavulla gelince neye uğradığını şaşırmıştı. Biran Paris Hilton'ın rekorunu kıran bu kıza ne diyeceğini bilememişti Mete. "Neyse canım, ben şirkete geri döneyim. Öğle tatili çoktan bitti. Yarın görüşürüz. Bana bak sakın gecikme, zaten gecikirsen hiç beklemem giderim valla."

BODRUM: Bir Topuklu, Bir Papyonlu ღBİTTİღWhere stories live. Discover now