20.BÖLÜM: "AĞABEY."

Começar do início
                                    

"Sigarayı alabilir miyim?" diye sordu nazik bir sesle. Başımı salladım ve önümdeki paketi ona fırlattım. Paket dönerek masada kaydı ve tam önüne geldi. Kaşlarını kaldırdı ve ağzının içinde cıkladı.

"Ondan bahsetmiyorum, elindekinden bahsediyorum." Gözlerimi ona çevirip boş boş baktım. Amacı neydi?

"Bunu ben içiyorum." dedim gözlerimi devirerek. Bunu görmemişti; karşıya bakıyor, derin derin nefesler alıyordu.

"İçmeyeceksin." dedi az öncekinden daha ciddi ve sert bir sesle. Kaşlarımı çatıp ona döndüm. Bana karışabileceğini mi sanıyordu?

"İçeceğim?" Bu daha çok ona yöneltilen bir soruydu. Ne karışıyorsun der gibi.

"İçmeyeceksin." dedi ve yumruğunu masaya vurdu. Masadaki bardak sarsıldı ve yana doğru devrilip içindeki suyu masaya akıttı. Resmen bardakla aynı zamanda sıçramıştım. Ne yaptığını sanıyordu?

Sıçradığımı fark edince bakışları biraz olsun yumuşar sanmıştım ama hala öfkeyle bakıyordu. Neydi bu öfkesi? Ya da kime?

"Sana ne oğlum? İçerim içmem. Hayatımıza birden girdin diye seni ağabey olarak kabul edeceğimizi mi sandın? Eylül'ü kandırabilirsin, ya da teyzemi. Ama beni kandıramazsın, anladın mı?" diye bağırdım kendimden beklenmeyecek kadar yüksek bir sesle. Terasın kapısı kapalı olduğu için teyzemler duymamıştır ama bu sözlerimin Koray'ın kalbine kadar iletildiğini hissettim.

Çok kırıcı konuşmuştum evet ama bende çok kırılmıştım ve sanırım sinirimi çok yanlış insandan çıkarmıştım. Koray'ın yüzündeki öfkeli ifade paramparça oldu ve yerini hüzün kapladı. Söylediklerim canını oldukça acıtmış olmalıydı.

Başını öne eğdi ve hiçbir şey demeden sigarasına uzandı. Yan profiline baktığımda gözlerinin parladığını gördüm. Ağlamayacaktı değil mi?

Sigarasını yakıp derin bir iç çekti, daha sonra sigara dumanını hem burnundan hem ağzından verdi. Gözlerini karşımızdaki manzaraya dikti ve kısık sesle konuştu: "Her ne kadar kabul etmek istemesen de ben senin ağabeyinim. Seni ve sizi geç bulmam benim suçum değil. Burada bir suçlu varsa o da babam. Suçu da annemi ve beni bulma çabasının erken bitmiş olması. Ama yine de ona kızamıyorum. Onu tanıdığımda onu sevdim. Kalbimdeki eksiklik dolar gibi oldu daha sonra öldü ve tekrardan eksik hissettim. Hiç sahip olamadığım babamı kaybettim ve an az senin kadar üzüldüm emin olabilirsin. Ne olursa olsun size kin beslemedim. Sizi ve mutlu aile tablonuzu kıskanmadım ama doğruyu söylemek gerekirse evet imrendim. Bende sizin yanınızda sizle birlikte büyümek, bana ağabey demenizi duymak isterdim. Belki bu kelimeyi sizin ağzınızdan hiç duyamayacağım ama olsun. Anneme bile kızamadım. O da göçüp gitti bu yalan dünyadan. Beni tamamen tek bıraktılar. İsyan etmedim, ağıt yakmadım arkalarından. Tek amacım, paramparça olan ailemi bir araya getirmek, onların zarar görmesini engellemekti sadece."

Gözlerim istemsiz doldu ve yaşla doldu. Gökyüzüne bakıp derin bir iç çektim ve sertçe yutkundum. Nemli gözlerimi ona çevirdiğimde o da gözlerini bana çevirdi ve onunda gözlerinin dolmuş olduğunu, her an ağlayacak gibi baktığını gördüm. Başımı salladım ve sandalyemi onun yanına doğru kaydırıp ona yaklaştım. Başını sağ omzuna doğru yatırdı ve bana yüzünü buruşturarak baktı. Bu iğrenti ifadesi değildi de ağlamamak için kendini tuttuğunu gösteriyordu. Ağlamamak için yaptığı hareket, takındığı tavır da benimkiyle aynıydı.

Gözlerimi yüzünde gezdirdim ve yüzünün her bir metrekaresini uzun uzun inceledim benziyor muyuz diye. Göz rengimiz farklıydı ama bakışlarımızda ki şefkat benziyordu. Burnu babama benziyordu. Benim de burnum babama benzerdi. Dudakları benimkinden daha kalın ve dolgundu. Büyük ihtimalle annesine benziyordu dudakları.

Karanlık ÇeteOnde histórias criam vida. Descubra agora