Bölüm 7: Babamı bulalım

Start from the beginning
                                    

"Bu şekilde düşünmeyi kes. Senin bir suçun yoktu. Baban hasta olduğu için böyle düşünüyor. Aslında o da bu şekilde düşünmüyor ki. Sakın bir daha ağzından bu sözleri duymayayım."dediğimde başını geriye doğru çekip bir süre yüzüme baktı ve dudaklarını büzerek gülümsedi.

"Peki, deneyeceğim."dediğinde tekrardan sarıldım ona. Ali benim canımın ciğeriydi, eğer ona bir şey olacak olursa kendimi öldürmeyi bile düşünebilirdim.

"Şimdi sen dökül bakalım."dediğinde durdum ve geri çekilip onun yüzüne bakmaya başladım. Bu bir kuraldı, eğer kankan sana dökül dediyse ona içinde tuttuğun her şeyi dökülmek zorundasın. Ama şöyle bir şey vardı ki, ben dökülmeye utanıyordum. Dün yaşadıklarımı düşündükçe kendimden ve insanlıktan bile utanıyordum ve şimdi Ali'ye anlatmak beni çok zorlayacaktı.

"Ali, dün..."dedim ve devamı gelemeden susup dudağımı ısırarak gözlerimi kaçırdım. Elini omzumda hissedince gözlerimi tekrardan ona çevirdim.

"Anlatsana güzelim."dediğinde ofladım ve derin bir nefes alıp kendimi buna hazırladım.

"Dün annem mesaiye kalmıştı. Eve biraz geç gelecekti. Ben eve gittiğimde Yasin abi vardı."dedim ve durup zorlukla yutkundum. Tekrardan bakışlarımı kaçırdığımda bu sefer o bir iç çekti.

"Bir şey mi yaptı?"dediğinde gözlerimi kapatıp o dakikaları düşündüm. Bu çok iğrenç bir şeydi. Gözlerimi tekrar açtım ve ona baktım. Gözlerimin dolmaya başladığını hissediyordum. Anlatamazdım. Yanaklarım yanmaya başlamıştı bile. Hızlıca oturduğum yerden kalktım ve okula doğru ilerlemeye başladı.

"Eflal! Dursana ne oldu?!"diye bağırdığında durdum ve ona doğru döndüm.

"Biraz yalnız kalmalıyım, lütfen peşimden gelme."dedi ve ondan onay beklercesine gözlerine bakmaya başladım. Onayı almazsam geleceğini adım kadar iyi biliyordum. Bir süre bana baktıktan sonra ofladı ve peşimden kalktığı çardağa geri oturdu. Derin bir nefes aldım ve tekrardan okula doğru ilerlemeye başladım. Merdivenleri, koridorları rüzgar gibi eserek geçtim ve en sonunda boş olan sınıfımıza geldim. Kapıyı arkamdan kapattım ve kapı kolunu yavaşça bırakıp gözlerimi dikkatlice sınıfta gezdirdim. Gözlerimin önüne dün yaşananlar gelirken gözlerimi ellerime çevirdim. Sağ elimle sol bileğimi ovuşturduktan sonra elimi yukarı doğru çıkarıp kendime sarıldım ve biraz daha ilerledim. Akıllı tahtanın önüne gelince gözlerimi tahtaya doğru çevirip ekrandaki yansımamla göz göze geldim. O kadar utanç vericiydi ki, kendime ile bakamıyordum. Derin bir nefes aldım ve ardından gözlerimden yavaşça yaşlar süzülmeye başlamıştı. Bir yerde okumuştum, acı çektiğiniz zamanlarda ya da öfkelendiğiniz zamanlarda derince nefesler almak duygularınızı daha çok alevlendirirmiş. Sakinleşmek için yapmanız gerekenler daha kısa ve hızlı nefesler almakmış. Bu sizi daha hızlı sakinleştirirken derin nefesler almak daha çok can acıtırmış. Mutlulukta da aynısı geçerli. Mesela temiz havayı soluduğunuzda içinize bir rahatlama gelir değil mi? İşte size kısa bir örnek.

Ve ben, bu şeyi bilmene rağmen, kısa nefesler alamıyordum. Sanki biri bana zorla derin nefesler almamı söylüyor gibiydi. Kendime iyice sarıldım ve gözlerimden yaşlar akmaya devam ederken bakışlarımı akıllı tahtadan alıp pencereye doğru çevirdim. Açık pencereden giren rüzgar direkt olarak bana çarparken sarı saçlarımı geriye doğru savuruyordu. Bir anda, sadece bir anlık gelen fikirle ve hisle birlikte hızlıca cama yaklaştım. Öğretmen sandalyesinin üzerine çıktım ve oradan da pencereye tutunup camın mermerine çıktım. Başımı eğip pencerenin dışına çıkardım ve rüzgar yüzüme çarpmaya devam ederken gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım tekrardan. Şu anda iyi hissediyorum işte. Gözlerimi açtım ve masmavi gökyüzüne çevirdim. O maviliğe kavuşmak, beni daha iyi hissettir miydi?

"Eflal!"diye bağırma sesiyle gözlerimi gökyüzünden çektim ve sınıfa doğru çevirdim. Kadir hocayı görünce gözlerim kocaman açılırken o da aynı şekilde bana bakıyordu.

"Manyak mısın kızım sen? Napıyorsun!"dedi ve bana doğru yaklaştı. Ben şok olmuş bir şekilde hocaya bakmaya devam ederken o elimi tuttu ve beni aşağı indirdi. Ben gerçekten ne yapıyordum? Ya düşseydim? Annem deliye dönerdi. Ben ağlamaya başlarken Kadir hoca sinirle kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

"Ben ölmek istemiyorum!"dedim ve ellerimle yüzümü kapatıp başımı eğerek ağlamaya başladım.

"Şş! Sakin ol. Bir şey olmadı. Ölmüyorsun."dedi Kadir hoca ellerini omuzlarıma bastırıp benim boyuma göre eğilerek.

"Eflal bana bak. Konuşmak ister misin?"dediğinde burnumu hiç hoş olmayacak bir şekilde çektim ve ellerimle gözlerimi ve yanaklarımı silip muhtemelen kıpkırmızı olan yüzümü hocaya doğru çevirdim.

"Eğer çekiniyorsan, rehberlik hocanlada görüşebilirsin? Ne dersin?"dediğinde bir süre düşündüm ve daha sonra başımı olumlu anlamda salladım. Gözlerimin içlerine bakarak başını aşağı yukarı salladım ve dikleşti.

"Yürü bakalım."dedi ve elini sırtıma bastırıp beni hafifçe kapıya doğru ittirdi. Ben kapıya doğru ilerlerken bir anda durdum ve arkama baktım. Kadir hoca cama çıkıp etrafa bakındı ve daha sonra camı kapatıp peşimden gelmeye başladı.

Beraber Rehberlikte olan Duygu hocanın odasına geldik. İçeri girdiğimizde Duygu hoca, gözündeki küçük yuvarlak gözlüklerle önündeki kağıtları inceliyordu.

"Duygu hocam, Eflal'in sizinle konuşmak istediği konular varmış."dediğinde Kadir hoca bakışlarımı Duygu hocadan alıp Kadir hocaya çevirdim. Kapıyı kapatıp çıktığında bir süre bakıya baktıktan sonra bakışlarımı tekrardan Duygu hocaya hedefledim. Ellerini önünde bağlamış gülümseyerek bana bakıyordu.

"Otur bakalım Eflal."dediğinde çekinerek sandalyeye yaklaştım ve eteğimi düzeltip nazikçe oturdum. Küçük gözlüklerini çıkardı ve masanın üstüne bırakıp tekrardan bana doğru çevirdi yumuşak bakışlarını.

"Nasılsın?"diye sorduğunda dalga geçtiğini falan düşünmüştüm. Gözlerim kan çanağına dönmüş fakat mükemmelim.

"İyiyim, sanırım."dedim ve dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi kaçırdım. Stresten ellerimle oynamaya başlamıştım.

"Sen mi başlarsın yoksa ben mi sorayım?"dediğinde yutkundum ve bir süre düşündüm. O sorarsa daha çabuk ve kolay anlatabilirdim.

"Siz sorun."dediğimde dudaklarını birbirine bastırıp kaşlarını kaldırarak başıyla onayladı ve arkasına yaslandı.

"Şimdi, sorununun ana başlığını öğrenelim bi. Konu seninle mi ilgili? Arkadaşlarınla mı ilgili? Yoksa okulla mı?"diye sorduğunda stresten bu seferde dudaklarımın içlerini kemiriyordum.

"Benimle ilgili."dediğimde başını aşağı yukarı salladı.

"Pekala, güzel gidiyoruz. Ailenle mi yoksa direkt şahsi meselen mi?"dediğinde parmaklarımı kıtlatırken diğer yandan bacağımı titretiyordum. Nasıl söyleyecektim. Utançta kızarmaya başladığımı hissediyordum.

"Üvey babamla ilgili."dediğimde bu sefer dikleşti ve masaya yaslanıp bana doğru eğildi.

"Sana şiddet mi uyguluyor? Ya da istismar?"dediğinde gözlerimi kaçırdım ve ayakkabılarımın uçlarını izlemeye başladım. Bunu söylemek çok zor oluyordu gerçekten. Yıllardır aynı evde yemek yediğim, aynı evde yatıp kalktığım, abim dediğim adam bana tecavüz etmeye kalkmıştı resmen.

"Her ikiside."

"Anladım. Peki, öz babanın yanına gitmeyi düşündün mü hiç?"dediğinde zorlukla yutkundum ve tebessüm ederek başımı Duygu hocaya çevirdim.

"Hayır, babam yok benim. Daha doğrusu var fakat ben nasıl biri olduğunu bilmiyorum. Ya da nerede olduğunu?"dediğimde derin bir nefes aldı ve gözlerini kaçırdı ve tekrardan bana çevirdi.

"Eflal, şimdi sana iki seçenek sunacağım. Eğer dayanabilirsen, babanı bulabiliriz diye düşünüyorum. Ama olmaz, dayanamam dersen kız yurduna başvurmaktan başka bir yolumuz olmaz."dediğinde derin bir nefes aldım ve ellerimle bir süre ellerimle oynadım. Aslında vereceğim cevap çok basitti. Annemi o adamın yanında tek başına bırakamazdım.

"Babamı bulalım."

Sevgili HocamWhere stories live. Discover now