BÖLÜM 19

13.4K 474 24
                                    




Öncelikle bölüm geç geldi farkındayım ve özür dilerim. Bebeğin ismi konusunda gerçekten beni cezbeden bir şey olmadı. Anlamadığım konu da o kadar okuyan ve vote yapan kişi varken isim için çok az yorum yapıldı. bu konu da fazlasıyla üzüldüm. İyi okumalar arkadaşlar...



20 gün sonra

Fera'nın yarı kırkı çıkmıştı. Bebeklerde ele avuca yavaş yavaş gelir olmuştu. Piroz Daye (anne) torunlarını kucağına alıp seviyordu. Ama eskisi gibi neşesi yoktu. Kocasının da yaşayıp torunlarını, ilk torunlarını kucağına almasını isterdi. Fırat ve Mirzan ile göğsünü gererek çarşı da yürümeyi, bahçede oyunlar oynamayı, sünnetlerinde oğluyla oynamayı bunları izlemeyi isterdi. Kim istemezdi ki ...


Behram ve Fera' nın arası iyiydi. Bu aralar Behram çok uğraşıyordu. Çünkü kaç ay olmuştu hala daha karısına dokunamamıştı. Karemel kokusuna hasret kalmıştı. Bir bu kadar daha karısına dokunamazsa düz duvara tırmanacaktı. hasret kaldığı tende sabaha kadar dokunmak, ilk defaymış gibi tadına varmak, keşfe çıkmak istiyordu. Doğumdan sonrada biraz etli butlu kalan karısına artık dokunmak istiyordu. Deliydi ya bu adam belki bir hafta hiç bırakmazdı bile onu yanından, yataktan çıkarmazdı.  Fera da kocasının halini farkındaydı. Ama elinden gelen bir şey de yoktu. Kırkı çıkmadan olmazdı. Kocası kendisini ne kadar özlediyse Fera da kocasını bir o kadar özlemişti.   ( Bu kadarını yazarken bile pancar olmuş bir yazarınız var artık :)  )


Derya ve Mirhan 'ın arası normaldi. Mirhan Derya'yı hatta geç kaldıkları ve gidemedikleri balayına götürmek için planlar yapıyordu. Ona kalsa karısını ıssız bir adaya götürürdü. Tamam karısına aşık değildi. Ama sevmiyor da değildi. Karısına hiç yoksa saygı duyuyordu. Ay yüzlü karısını kıskanıyordu. Fiziğine hele aklına geldikçe beyni sulanıyor, bütün işleri tersten yapıyordu. Büyük göğüsleri, ince beli ve hafif olan kalçasıyla tam bir Türk Kadınını anımsatıyordu. Beyaz tenine uyumlu duran yeşil  hareleriyle, siyah gür kirpikleriyle, hafif pembe dolgun dudaklarıyla Rabbin güzelliğinden bir parça olduğunu çok belli ediyordu. Mirhan bunları düşününce işini gücünü bırakıp sekreterine de günün gerisinde kalan toplantıları iptal etmesini, haftaya da bir hafta boyunca plan yapmamasını söyledi. Sekreter patronunun dediklerini yapmaya başlarken Mirhan hızını alamamış arabasına doğru hızlı adımlarla ilerlemişti. arabasına bindiği gibi eve doğru yol almıştı. Bir çiçekçi de durup bir buket çiçek almayı da unutmamıştı. Eve gittiği gibi babasıyla annesinin yanına uğramış, çiçeği de kimse elinde görmesin diye kilere saklamıştı. Yemek saati yaklaştığı için kilere giden Gamze, kilerde bir buket çiçek görünce şaşırmıştı. Kendi kendine alıp hanımağama götüreyim diyerek çiçeği aldığı gibi oturma odasına gitmişti.


Gamze: Hanımağam kilerde bu çiçekleri buldum nabayım?

Fatma Xanım ( Hanım): Allah Allah hangi manyak bu çiçekleri kilere götürdü ki? Ağam yoksa bana mı aldın çiçekleri diye şakaya bile vurmuştu Fatma Hanım.

Baran Ağa: Tövbe estağfirullah kadın bu yaştan sonra ne çiçeği

Mirhan tüm bunlar yaşanırken kırmızı mor arası bir geçiş yaşamıştı. Fatma Xanım ( hanım ) çiçekleri oğlunun gelinine aldığını anlamıştı. 

Fatma Xanım (hanım): Al hadi oğul çiçeklerini de gelinimize götür.

Mirhan: Sağolasan daye (anne) kırk bir çeşit renge büründüm burada.

MARDİN-İ BERDELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin