3; beraber kalabilirdik

10.7K 1.4K 704
                                    

"Jeon Jungkook." Doktorun asistanı olarak tahmin ettiğim -sürekli peşinde dolandığından- kız bana doğru seslendiğinde gözlerimi boş boş baktığım duvardan çektim ve muayene odasına doğru ürkek adımlarla ilerledim.

Geçen sene annemle babam boşanırkenki psikolojimde bile bir destek almayan ben, basit(!) rüyalarımdan dolayı psikiyatriste gelmiştim ve buna saatlik ücret ödeyecektim.

Jimin, bunların hepsi senin suçun, diye iç geçirmeden edemedim.

İçeri girdiğimde hoş bir koku burnuna dolarken beni süzmekte olan doktora hafif tebessüm ettim.

"Merhaba, Jungkook. Şöyle oturabilirsin." Karşısındaki koltuğu işaret etti. Bir doktor olarak oldukça genç görünen biriydi ve konuşurken bile ortaya çıkan gamzeleri göze oldukça batıyor ve hoş bir görünüm veriyordu.

"Öncelikle ben kendimi tanıtayım, sonra seni beraber tanırız. Kim Joon Seo. 26 yaşındayım," dedi ve güldü. "İnsanlar beni genç olduğum için tecrübesiz sansa da Busan'ın en iyi psikiyatrlarındanım." Evet, bunu duvarda asılı olan sertifika ve ödüllerden gayet iyi anlamıştım. Sayamayacağım kadar çok olan ödülleri için ayrı bir dolabı bile vardı. Koleksiyon yapmayı seviyor olmalıydı. Koleksiyon demişken, ben de büyük bir koleksiyoncu olabilirdim sanırım. Her gittiğim sahilden deniz kabuğu alırdım ve son sayımıma göre iki yüz seksen altı tane deniz kabuğumu yedi tane kavanoza anca sığdırmıştım.

"Şimdi gelelim sana," deyip ellerini birbirine vurdu. "Sorununu anlatmaya başlayabilirsin. Ben not tutacağım. Bu seansı sadece konuşarak ve seni yakından tanıyarak geçirmek istiyorum. Diğer seans tedaviye başlayabiliriz."

Hafifçe öksürerek boğazını temizledim. Açıkçası, nereden başlayacağımı bilmiyordum. Rüyalarıma giren kişiden mi başlamalıydım yoksa her gece aynı rüyayı görmemden mi, ya da rüyalarımdayken bilincimin açık olmasından mı bahsetmeliydim, bilmiyorum.

Bir süre ne diyeceğimi bilemedim ve öylece durdum. Ardından Bay Kim, bu durumumu anlamışçasına gülümsedi ve masanın üzerinden destek verircesine elimi tuttu. "Jungkook, bana güvenebilirsin."

Güvenmek, yeni tanıdığım birine karşı yapabileceğim son şeydi fakat bir yanım bunun onun işi olduğunu, içimi dökmem gerektiğini hatırlatıyordu. Diğer yanımsa yaşadıklarımı sadece kendime saklamamı...

Ve ben, diğer yanıma yenik düştüm.

"Korkutucu rüyalar görüyorum."

"Kâbus?" Dediği şeyle başımı iki yana salladım ve güldüm.

Keşke kâbus olsaydı.

"İlk başlarda kâbus olduğunu düşündüm fakat her gece aynı şeyi görür oldum. Yaklaşık on beş ya da yirmi günden beri görüyorum. Bana sürekli bir şeyler anlatmaya çalışıyor. İlk başlarda umursamadım fakat geçen hafta konuştuğum kişinin yüzünü bile gördüm." Ardından çantamdan çıkardığım defterimi, herkesten gizlediğim o şahsi çizim defterimi, doktorun önünde açtım. "İşte bu. Resimdeki onun yüzü ve diğer sayfalardakiler de diyaloglarımız."

Sayfaları incelerken kaşları çatılan doktora aldırmayarak tüm ciddiyetimle anlatmaya devam ettim. Şu an o kadar çok içimi dökmek istiyordum ki, anlatamam. "Daegu'da yaşadığını ve ismini öğrendim. Kim Taehyung. Fakat beni deli eden konu bunlar değil. Taehyung eğer gerçek değilse, delirmişim demektir. Asıl sorun da gerçekse başlıyor. Eğer gerçekten o varsa benim böyle bir şeyi yapmam mümkün mü?"

Cümlelerimi tamamladığımda bir şey söylemeden sayfaları inceleyen doktoru gördüğümde uzun bir süre sessizlik oluşmuştu ki kendi kendime konuşmuş gibi hissetmiştim.

Yemin ediyorum, yaşadığım şeyler korku filmine uyarlansa dünya reyting rekoru falan kırılırdı.

"Jungkook," dedi ve derin bir nefes aldı. "Yaşadığın olayın psikolojide bir anlamı var, telepati. Fakat bundan emin değilim. Bu bir telepati olmayabilir."

"Ne demek istiyorsunuz?"

"Bu rüyayı her uyuduğunda görüyor musun?"

"Evet."

"Güzel, öncelikle bunun bir telepati olup olmadığını anlayacağız." Önündeki deftere bir kaç şey daha ekledi. "Fakat bu yaşadıklarının ve ileride olacakların sana kötü etkileri de olabilir."

"Ne gibi?" Kısa kısa verdiğim cevaplar yüzünden yüzümü buruşturdum.

Doktor sonunda elinden kalemi bırakıp bakışlarını bana yönlendirdi. "Kafayı yemek gibi." Ardından sırıttı. "Şaka yapıyorum, hemen korkma. Böyle bir şey olması yüzde yirmilik bir ihtimal." Ardından işaret parmağını başının sağına doğru hafifçe vurdu. "Unutma, her şey senin kafanda bitiyor."

Asla böyle düşünmüyordum. Bende ki öyle bir şanstı ki, o yüzde yirmilik ihtimal gelir beni bulurdu.

Sıkıntıyla nefesimi verdim. Kafam karışmıştı. "Peki ya Taehyung? O da bu rüyaların bilincinde midir?"

"Bunu bilemeyiz. Taehyung belki seni hiç tanımıyor, belki de her şeyin bilincinde."

Siktir, ya beni hiç tanımayan biriyle konuşuyorsam? Bu düşünceme kafamı olumsuz anlamda salladım.

Düşünsenize, Taehyung diye biri gerçekten var ve bir gün karşılaşıyoruz fakat Taehyung'un tepkisi 'sen de kimsin?'

Böyle bir şey olma ihtimallerini kafamdan atıp, olumlu yanlarını düşündüm. Taehyung da benim durumumda olabilirdi şuan. Belki o da psikiyatristlere gidiyordu benim yüzümden.

Acaba benim yüzümden psikiyatriste gitmiş midir diye düşünmeden edememiştim. Benim gibi olan biten her şeyi kafasına takan biriyse, evet gitmiştir.

"Pekala, tedavi ne zaman başlıyor?"

Bay Kim, yavaşça gülümsedi. "Hemen yarın." Ardından bir reçete çıkarıp, ilaç isimleri yazmaya başladı ve reçeteyi bana uzattı. "Bu hapları kullanmaya başlayabilirsin, etkilerini gözlemleyeceğiz."

-

"Bugün senin yüzünden psikiyatriste gittim," dedim parmaklarımla oynarken. "Kafayı yiyeceğim galiba," dedim ve histerik bir kahkaha attım. "Eğer delirirsem suçlusu sensin, Taehyung."

Attığım kahkahaya karşılık kıkırdadı. "Ben artık alıştım."

Siyah, üzerinde bol duran gömleği ve siyah pantolonu vücuduna o kadar güzel gidiyordu ki, bir an onu izlemekten duyamadığımı sanmıştım.

"Nasıl yani?"

"Ben seninle zaten hep iletişim halindeydim. Sen sadece benimle on beş günden beri iletişim halindesin."

Söylediği şeyler oturduğum yerden kalkmamı ve ona doğru yürümemi sağladı. Rüya içinde olduğumuz için bu hareketi aklımda canlandırması bile yetiyordu. Ah, sanırım bu duruma alışmam uzun sürecekti. "Benimle ne zamandır iletişim halindesin?"

Bu sorunun cevabından korkuyordum işte.

"İki yıldır."

Dudaklarım aralanmış, kaşlarım havalanmıştı. "Benim kaza geçirdiğim zamanlardan beri demek."

Şu an on sekiz yaşındaydım ve iki yıl önce ciddi bir trafik kazası geçirmiştim. Annemle babamın boşanmalarından sonra evden kaçmış, kaçarken de alkollü bir trafik canavarı yüzünden az kalsın canımdan oluyordum.

Dediğim şey, Taehyung'un çenesinin kasılmasını sağladı. Gözleri koyulaşırken, koyu irislerime odaklandı.

"O kaza olmasaydı hala beraber kalabilirdik, Jungkook."

two worlds | taekook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin