Cute and Psycho | Dokuz

1.5K 80 26
                                    


Kai, kardeşinin telefonundan sonra bulunduğu mekandan apar topar çıkarak eve doğru en hızlı gidebileceği yoldan gidiyordu. Kardeşinin kulağında yankılanan sesi durmaksızın devam ederken endişe içine girmişti. Bu aralar aralarında bir bozukluk olsa da her zaman ikisinin de aralarında büyük bir bağ olduğuna inanırdı. Nihayetinde onun abisiydi ve Jung-ah'ı korumak Kai'nin göreviydi. 

Kardeşi telefonunda korktuğunu söylerken ciddi anlamda o kadar düşüncenin içerisinden kendini silkelemek zorunda kalmıştı Kai. Her şey çok karışıktı ve üst üste geldiğini düşünüyordu. Hoşuna gitmeyen şeyler oluyordu ve Kai böyle zamanlardan nefret ediyordu.

Eve yaklaştığında dar, siyah kotunun cebine elini atarak kapıya ulaşana kadar anahtarı cebinden çıkarttı. İçeri adımı attığında gelen su sesi hafifçe kulaklarına misafir oldu. Kapıyı ardından hızlıca kapatıp içeriye göz attı. 

''Jung-ah, ben geldim.''

Kardeşinin korkmaması adına sesini duyurup lavabonun olduğu bölüme ilerledi. Yaklaştığında su kapanmıştı. Kai kapıya ulaştığında makyajdan yüzünü arındırmış kardeşi ile karşı karşıya geldi ve ona bir gülümseme bahşetti. 

Jung-ah abisinin yüzünde beliren gülümsemeyi görünce tutamadığı göz yaşları geri doldu. Bekleme yapmadan abisine ilerledi ve sıkıca sarıldı. Kai hiçbirinin nedenini bilmiyordu ama şu an kardeşinin güvende hissetmesi için elinden geleni yapmak istiyordu.

Kollarını kendinden küçük duran genç kıza sarıp bir süre o şekilde bekledi. Birbirlerine sıkı denilecek şekilde sarılırken düzene giren nefesleri dışında hiçbir ses duyulmuyordu. Kaç dakika geçtiğini saymadılar, o an zamandan soyutlandılar. İkisinin de aklından çok şey geçiyordu. Anlatılacak, bu gece ortaya dökülmesi gereken çok şey vardı.

Kai sonunda sessizliği bozup kollarını hafifçe çekerek elleri hala genç kızın bedeninde iken kulağa güzel gelen boğuklukta, kalın bir ses ile mırıldandı. ''İyisin değil mi, uykun var mı?'' Telefonda konuştukları aklına gelince kardeşinin yalnız uyuyamadığını söylediği de aklına geldi. Fakat Jung-ah kafasını iki yana olumsuzca sallayıp mırıldandı. 

''Hayır abi, ama konuşmamız daha doğrusu sana anlatmam gerekenler var..''

Kai bunu beklemediğini söylese yalan olurdu. Jung-ah karşısında tedirgin duruyordu ve parıldayan gözleri akmamak için direnen göz yaşlarını açık bir şekilde belli ediyordu. İçinde kötü bir his geziniyordu, sadece oldukları durumdan kaynaklanan bir şey olmasını ummak dışında çaresi yoktu. Bekleyip görecekti.

''Tamam o halde, bahçeye çıkalım hava güzel görünüyor. Orada konuşuruz.'' Otoriter bir ses ile konuştuğumda başını olumlu olarak aşağı yukarı sallayıp önünden bahçeye açılan kapıya yürüdü. İkisi de bahçeye adım attığında, yaşları kadar büyük olan ağacın yanındaki kısıma geçip çimenlere oturmayı tercih ettiler.

Kai, Jung-ah'ın bir an önce kendini hazırlamasını ve bir an önce ona anlatmasını istiyordu. Kardeşini giydiği hırkasının kollarını avuçlarına kadar çekip derin bir nefes alarak sözüne başladı. ''Hepsi bitene kadar müdahale etme olur mu? Yoksa devam edemem.'' dedi tedirginlik ile. Bunun karşılığında Kai olumlu anlamda düz bir ifadeyle beklemeye ve gökyüzünde eşsiz güzellikte duran, son dördün evresinde olan ayı izlemeye koyuldu.

Jung-ah havadaki ağır basan toprak ve çimen kokusunu derince içine çekip gözlerini anlık kapatarak başladı. ''Benim suçumdu.'' Duraksadı ve abisine bakmaya cesaret edemeden devam etti. ''İlk gün, seninle Sehun yüzünden tartışınca ve istediğim her şey kötüye gidince yanıma gelip işbirliği teklif eden birine yardım ettim. Kris.. Onun ile iş birliği yaptım. Sana kızgındım evet ama Sehun'a kızgınlığım çok daha başkaydı. İntikam istedim..'' Bunları söylerken kendinden nefret eder gibi oldu genç kız. ''Kris ile anlaştık, planlar kurduk. Başınıza gelen çoğu şeyden ben sorumluyum Kyungsoo da dahil.'' 

cute and psycho::sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin