15.Bölüm

298 42 2
                                    

-Ouronas Krallığı-
Charles dışardan gelen seslerle uyandı. Birileri koşturuyordu. Kalkıp alalacele giyindi. Kapıyı açtığında Amy'nin hızla geçtiğini gördü.
"Amy!" Diye seslenince kız durup ona baktı. Ne soracağını anlamıştı.
"Kral hastalandı. Doktorun çantasını almaya gidiyordum."
Charles kaşlarını çattı.
"Nesi var?" Dedi endişeli bir sesle. Amy nefesini dışarı verdi.
"Bilmiyorum. Birden fenalaşmış. Bak istersen."
Charles başını salladı. Hızlı adımlarla kralın odasına gitti. Bayan Britany gözyaşlarını siliyordu. Muhafız onu görünce kapıyı açtı. Kral beyaz altın işlemeli örtünün altında yatıyordu. Charles odaya göz gezdirdi. Ucuz olan tek bir şey bile yoktu. Ne önemi kaldı ki diye düşündü. Hasta olduktan sonra her şeyin altından olsa neye yarar? Amy doktorun çantasını getirince doktor koşarak aldı. Kralın alnı terden sırılsıklam olmuştu. Charles gidip başucunda durdu. Kral gözlerini araladı.
"Charles... Çok ağrıyor."
Charles kurşun yemiş gibi olmuştu. Ciddiyetini korumaya çalıştı.
"Geçecek efendim. Hiçbir şeyiniz kalmayacak."
Kral gülümsemeye çalıştı. Doktor hastalığın ne olduğunu bulmaya çalışıyordu. Kraliçe telaşla içeri girdi. Doktorun yanına gitti.
"Durumu nasıl? İyi olacak mı?" Dedi. Sesinden korktuğu o kadar belli oluyordu ki. Doktor bakışlarını kraldan ayırmadan konuşmaya başladı.
"Bacağında bir sorun var. Süreceğim merhem işe yarayacaktır. İlaç ta hazırlayacağım."
Kral acıyla haykırınca Charles daha fazla duramayacağını anlayıp dışarı çıktı. Kendini sıkmaktan nefes almakta zorlanıyordu. Zorla bahçeye çıktı. Amy ile oturdukları banka oturdu. Kral ölürse küçük prens bu yaşta nasıl tahta çıkacaktı? Kraliçe yardım ederdi herhalde. Ya halk? Prens çok küçük,yönetemez diye isyan çıkartırsa? Charles derin bir nefes aldı.
"Her şey iyi olacak," diye mırıldandı. İyi olacağına inanmak istiyordu.

Kraliçe Elanora bütün ısrarlara rağmen öğlen yemeği yemedi. Kralın başından bir anlık bile ayrılmadı. Akşamüzeri nihayet kral biraz yemek yiyip uyudu. Kraliçe de hava almak için bahçeye çıktı.
"Eski Flago kral ve kraliçesi öldürülmüşler. Herkes bunu konuşuyor. Belki de şu anda tahtta olanların aileleri yapmıştır. Kral zaten katil tipli. Onlar çıkarsa hiç şaşırmam."
Sesin geldiği yere baktı. İki hizmetçi konuşuyordu. Konu ilgisini çekmişti. Az önce konuşanı yanına çağırdı. Kız çekinerek geldi.
"Buyrun efendim."
"Az önce hangi kral ve kraliçe hakkında konuşuyordunuz?" Dediğinde kız yutkundu.
"Kraliçe Isabel ve kral Daniel efendim. Hani esrarengiz bir şekilde öldükleri konuşuluyordu. Saray çalışanları odalarına çekildiklerini söylemişti. Prens ve prenses te ortadan kaybolmuştu. Ortaya bir iddia atılmış. Kral ve kraliçe öldürüldü diye."
Kraliçe Elanora saçını düzeltti.
"Katilin kim olduğu belli mi?" Dedi düz bir sesle. Kız başını iki yana salladı.
"Her kim ortaya attıysa katili bilmiyor olabilir. Şüpheleniyordur ya da katiller onu susturuyordur."
Kraliçe başını salladı.
"Anlaşıldı. Gidebilirsin."
Kız selam verip gitti. Kraliçe Elanora da katilin işi olduğuna inanıyordu.

Charles her ne kadar istemese de Bayan Britany'nin yanına gitti. Kadın yine simsiyah giyinmişti. Charles'ı görünce yüzü düştü. Charles onun konuşmasına fırsat vermeden söze girdi.
"İşim bitti. Sizinle konuşmak istiyorum. Benim bu saraya geldiğim günü hatırlıyor musunuz? Kim satın almıştı beni?"
Bayan Britany nefesini dışarı verdi.
"Ben almıştım. Unutmana şaşmamalı. Çok küçüktün. Bana yüzünde büyük bir korkuyla bakıyordun. Sanki seni öldürecekmişim gibi. Yol boyunca elimi tutturamamıştım."
Charles dikkatle dinliyordu.
"Kimden almıştınız?"
"Bir adamdan. Seni kaçırdığına emindim. İşkence yapmıştı. Kollarında ve bacaklarında morluklar vardı. Yüksek seslerden korkuyordun. Harap bir haldeydin. Aileni mi öğrenmek istiyorsun?" Ses tonu samimiydi. Charles başını salladı.
"Geçmişimi öğrenmek istiyorum. Bir akrabamı bulmuş olabilirim."
Bayan Britany başıyla onayladı.
"Akrabanı bulsan bile kralın seni azat etmesi lazım. Kendi başına saraydan ayrılamazsın."
Charles bunu biliyordu. Bayan Britany'ye teşekkür edip gitti. Odasına gittiğinde kapıda birinin beklediğini gördü. Elinde bir zarf vardı.
"Mektup var," dedi kayıtsız bir ifadeyle. Charles mektubu alıp odaya girdi. Zarfın üzerinde her zamanki gibi C harfi vardı. Mektup Charlize'den gelmiş demekti bu. Charles yatağına oturup arkasını yastığa dayadı. Zarfı açıp mektubu okumaya başladı.
'Charles,
Umarım iyisindir. Hayatımda yaptığım en iyi şey neydi diye soracak olursan Flago Krallığı'na gelmekti derdim. Aklımdaki bütün soru işaretleri gitti. Hani akraba olabilirmişiz demiştim ya akrabadan da öteymişiz. Biz ikizmişiz Charles. İnanabiliyor musun? Kardeşiz biz. Bileklerimizdeki lekelerden belli değil miydi zaten? Birimiz yıldız,birimiz güneş. Dahası da var. Bu iki işaret Flago hanedanlığına aitmiş. Önce lord ve leydi olduğumuzu sandım. Sonra Casey'den eski Flago prens ve prensesi olduğumuzu öğrendim. On sekiz yıl önce ölen kral Daniel ve kraliçe Isabel'in çocuklarıyız. İnanabiliyor musun? Hayatımız boyunca hizmetçilik yaptık ama aslında prens ve prensesmişiz.
Charles,sen de benim gibi mi düşünüyorsun? Flago tahtını geri almalıyız. Hak ediyoruz çünkü. Bizden çalınanı geri almamız gerek. Halk kralı hiç sevmiyor. Tahtı geri almak zor olmasa gerek. Biraraya gelmeliyiz. Kendi krallığımızda yaşayıp tahtı almalıyız. Pagos kraliçesine durumu izah eden mektup yazdım. Sen de saraydan bir bahane bulup ayrıl. Bulamazsan kaç. Ben de bu saraydan kaçacağım. Senin geçen sefer kaldığın hanın önünde buluşalım. Cuma günü orada olacağım. Lütfen gel Charles. Annemiz ve babamız için. Benim için gel. Seni bekliyor olacağım.
Kardeşin,Charlize.'
Charles mektubu defalarca okudu. Bir prens olduğuna inanamıyordu. Charlize kardeşiydi demek. Babası kral,annesiyse kraliçeydi. Hep merak ettiği ailesini öğrenmişti sonunda. Kulağına ailesinin öldürüldüğü gelmişti. Eğer öyle bir şey varsa katilleri bulmalıydılar. Kardeşiyle baraber. Mektup yazmaya gerek yoktu. Cuma günü Charlize'in dediği hana gidecekti. Bugüne dek hizmetkarlık yapmıştı. Artık ona hizmet edilmesinin zamanı gelmişti. Charlize ile birlikte Flago tahtını alacaklardı. Bedeli ne olursa olsun. Günlerden ne olduğunu düşündü. Çarşambaydı. Yarın saraydan kaçması gerekiyordu. Yol da uzun sürüyordu. Yarını yolda geçirince cuma günü handa uyanmış olurdu. Sonra da Charlize gelirdi. Buradakileri düşündü. Kral hastaydı. Aslında o hastayken bırakıp gitmek istemezdi ama durum bunu gerektiriyordu. Amy'yi düşündü. En azından ona veda etmeliydi. Bunları düşünerek uykuya daldı.

Sabah erkenden kalkıp eşyalarını hazırladı. Biriktirdiği paraları da koydu. Herkes uykudayken çıkış kapısının yanındaki gizli bölmeye götürdü. Bahçenin kuytu bir köşesine geçti. Amy'nin odasının penceresi görünüyordu. Amy uyanıp esnedi. Giyinmek için elbisesini askıdan indirince Charles hafifçe camı tıklattı. Amy koşarak gidip camı açtı.
"Charles ne işin var burada?" Dedi şaşkınca. Charles hüzünlüydü. Bakışlarını kaçırdı.
"Ben gidiyorum Amy. Sana veda etmeye geldim."
Amy'nin gözleri doldu.
"O kızın yanına gidiyorsun değil mi?" Dedi titreyen sesiyle. Arkasını dönecekken Charles uzanıp kolunu tuttu.
"O benim kardeşim. Uzun hikaye. Mektup yazıp anlatmaya çalışırım. Sadece şunu bilmen yeter. Ben Flago prensiyim. Kral Daniel ve kraliçe Isabel'in oğluyum. Gitmem gerek. Kardeşimle tahtı geri almalıyız."
Amy gözlerini sildi. Komodinin üzerinden bir miktar para ve takı verdi.
"Bir süre idare edersiniz. Eğer tahtı alırsanız beni de yanınıza alır mısınız?" Dedi tatlı tatlı. Charles gülümsedi.
"Tabi ki. Kendine iyi bak."
Kimseye görünmeden çıkıp gitti. Arkasından Amy'nin umarım başka birini sevmezsin dediğini duymadı.

Kristal KadehWhere stories live. Discover now