CENNETİN YANLIŞ TARAFI

10.1K 348 30
                                    

Todo comenzó con una gran mentira.

Bu ruhsuz gecenin her zamankinden farklı olduğunu biliyordum. Yolunda olmayan, yanlış giden bir şeyler vardı. Kulaklarımı sağır eden sessizliğin feryadı boşuna değildi. Bir an bile hareket etmeye tenezzül etmeyen göz kapaklarım kuşkuluydu. Ne sarılabiliyordum içimde ki kuşkuya ne de bir köşeye itebiliyordum. Yelkovanın saniyeyi yakalayamayacağını bilipte sürekli ardından koşuşturması içine tıkılıp kaldığım rutubetli duvarlarda ritmik sesler çıkartıyordu.

Gökyüzü huzursuzdu. Sislerin bir perde gibi sardığı binanın çevresini görmek neredeyse imkânsızdı. İçimde, bir türlü kesilmek bilmeyen endişe bulunduğum odayı iyice çekilmez bir kasvetle kaplamıştı. Gökyüzü karanlıktı. Henüz güneşin batmasına saatler olmasına rağmen zifiri bir karanlık olmasa da görüşü engelleyecek bir karartı vardı. O karartı ardında bir şey saklıyordu. Sis bulutlarının da yardımıyla sakladığı her neyse üzerini kapatmaya yetecek bir güçteydi. Önünde durduğum camın tozla kaplı olmasına aldırmadan inatla, saatlerce beklemeye devam ettim. Geleceğini biliyordum. Gelmek zorundaydı. Avucumun içinde farkında olmadan buruşturduğum kâğıdı öfkeyle açıp tekrar göz gezdirdim her bir satırının boynuma dolandığı kelimelere.

"Acil bir işim çıktı. Bekle, geleceğim." Aceleyle yazılmıştı. Hayatımda gördüğüm en güzel el yazısına sahipti o. Ama bu harfler öyle öfkeli, öyle endişeli yazılmıştı ki her bir harf kızgındı sanki ona.

Bakışlarım tekrar dalgın bir hal alıp camdan dışarı uzanırken odanın içerisinden tuhaf bir titreşim sesi yayıldı. Arka cebimi kontrol ettiğimde içimde ki kaygı çukuru daha da büyümüş bir an nefes bile almayı unutmuştum. Titreşim sesi bir telefona aitti fakat o telefon bana ait değildi. Hızla sesin geldiği yöne çevirdim buz gibi olan bedenimi. Gözlerimi odanın her bir zerresinde gezdirirken eski ahşap masanın altında titreyerek ilerleyen siyah telefon girdi görüş alanıma. Beton zeminde sürtünerek dönen telefon acıyla kıvranıyordu. Kendimi toparlayıp telefonu elime aldığım da kayıtlı olmayan bir numara ısrarla aramaya devam ediyordu. Cevap vermedim. Birkaç dakika sonra çağrı kesildiğinde hızla arama geçmişine dokundu titrek parmaklarım. Göz bebeklerimin büyüdüğünü görebilmiştim cam ekrandan. Kirpiklerim panikle birbirine dolanırken aynı numaranın onlarca defa araması dehşete düşürmüştü beni. Çağrılardan yalnızca ilk olanına cevap verilmişti. Zihnim bir anda buğulanıp düzgün düşünmemi engellerken görüntü artık hiç net değildi. Mantıklı düşünmek adına yapabildiğim tek şey ayakta durmakta zorlanan bacaklarıma bir iyilik yapıp dizlerimi beton zemine dayamamdı. Telefondan gözlerimi bir saniye olsun ayırmadan ekranda ki resme baktım dikkatlice.
Serdar, bembeyaz dişlerini kameraya sergilerken gözleri ufacık olmuş, kısılan gözlerinin kenarlarında oluşan çizgilerin arasına mutluluk sıkışmıştı. Yanında ise kameraya dik dik bakan ben, en ufak bir tebessüm bile sergilemeden yüzümü kapatmaya çalışıyordum... Tuhaf bir görüntü ama bir o kadarda içten ve değişilmez. Telefon ellerimin arasında birden titremeye başladığında gözlerim odak noktasını değiştirmiş numaralara bakmaya başlamıştı. Tanıdık bir numara değildi. Eğer olsaydı ve en az bir kez görmüş olsaydım kesinlikle hatırlardım bu numarayı. Ama ısrarla aradığına göre önemli bir şey olsa gerekti. Tereddütlüydüm, fakat bu bana engel olmadı. Telefonda ki yeşil işareti sürükleyip cevapladığımda daha önce hiç hissetmediğim bir korkuyla götürdüm kulağıma.

Tuhaf bir hışırtı karşıladı beni. Dikkatle kulak kabarttım telefonun diğer ucundan gelen seslere. Telefonda ki kişinin hızlı ve düzensiz nefes alışverişleri titretti bedenimi.

"Alo," dedi zar zor çıkan sesiyle. "Serdar daha fazla dayanamıyoruz. Çok fazla duman var." Öksürme sesleri eşlik etti boğuk sese. "Diğerlerini bulamıyorum, ne kadar dayanabilirim bilmiyorum." Arkadan duyulan alev sesleri benim de nefeslerimi düzensizleştirmişti. "Alo, duyuyor musun beni, Serdar?" Ne kadar zorlansa da ses tonunu yükseltebilmişti. Yeterince net değildi sesi fakat söyledikleri anlaşılabilirdi. "Eski depodayız, duydun mu?"

CENNETİN YANLIŞ TARAFIWhere stories live. Discover now