Shut Up And Love Me

837 42 11
                                    

Merhabaaa :D Larry Hikayeme ara verince daha çok bunu yazmaya başladım. Umarım beğenirsiniz. Bu bölümü bilmiyorum ama diğer iki bölüm -yayınlamadığım- benim çok hoşuma gitti. Bu hikayenin kurgusu böyle değil yani en kısa zamanda anlamınızı sağlayacağım. İyi okumalar! :)

Şarkı olarak bilmiyorum ama ben Miley Cyrus - Climb dinledim. :D

‘’Eleanor iyiyim artık gidecek misin?’’ Gerçekten sıkılmıştım, evde yalnız kalmaya ihtiyacım var. Ailem yurtdışına çıktıklarına dair bir not bırakmışlar ama kimi kandırıyorlar boşanmak için ikisi de şimdiden onlardan ayrı olmama alıştırmaya çalışıyorlar. Hiç gerek yok, ben kendime yeterim. 17 yaşında aklı başında bir kızım yani nasıl olsa. Tamam aklım başımda olmayabilir. Ne zaman dışarı çıkmak istesem küçükken ablam olmadan beni salmazlardı bende El’i alırdım. O 19 yaşında olduğu için daha şanslı şimdi istese kaçıp gidebilir.

‘’Tamam, tamam mızmız hanım ama eğer bir şey olursa arıyorsun beni?’’ İşaret parmağını bana doğru sallayarak kaşlarını kaldırdı.

‘’Tamam’’ Omuz silktim.

-

‘’Evet Stefan öp onu öp onu’’ Kapının sesiyle elimdeki çikolataları bırakıp dizimi dondurdum. Delikten bakmayı ne kadar bana öğretmeyi deneseler de dediğim gibi laf dinlemez bir kızdım. Hala da öyleyim. Pat diye kapıyı açınca karşımda yakışıklı birini beklemiyordum. Yani söyleseydin de üstüme başıma düzen verirdim.

Elimle içeri geçmesini rica ettim yoksa kapıda dikilmeye niyetliydi.

‘’Eee Eleanor mu yolladı seni?’’ Koltuğuma yerleşip çikolatalarımı elime aldım.

‘’Hayır kendim geldim, belki bu sefer yine seni çıplak yakalarım diye ummuştum ama’’ Sırıtarak yanıma oturdu. Altında ezdiği çöpleri poposunu hafifçe kaldırıp masanın üstüne koydu. Ben dizimi açıp ona odaklandığımda gözlerini benim üstümde hissediyordum.

Sanırım şu an pembe dizlerimin baya altındaki uzun hırkama bakıyordu. Onun içinde ayıcık baskılı ince kollu tişörtüme ve yine sağ bacağımda ‘’Love Bear’’ yazan kısa şortuma. Kesinlikle bu tiple randevuya çıkmalıyım. Saçımdan bahsetmeyeceğim bile.

‘’Ne izliyorsun?’’ 

‘’Kör müsün?’’ Soruya soruyla yanıt verme gibi bir özelliğim var. Bazen çok duygusal olabiliyorum hastalığım yüzünden, o da beni o anımda yakalamıştı ama şimdi gayet aklı başında –değilim- biriyim.

‘’Neden bu kadar kızgınsın?’’

‘’Neden bu kadar soru soruyorsun?’’ Ona doğru döndüm umursamaz bir tavırla kavanoza batırdığım kaşığı dudaklarıma götürüp yaladım. Yutkunduğuna yemin edebilirim.

‘’Bugün huysuz günündesin Berice’’

‘’Beatrica’’ diye düzelttim.

‘’Hadi ama ismin çok karmaşık hem böyle daha güzel oldu’’ Şu gülünce kısılan gözlerine kaşığımı sokmak  istiyorum. Kahretsin çok güzeller.

‘’Hayır zor değil Bet-ri-şa’’ (Neyse ben böyle okuyorum sizde böyle okıyın kuzucuklarım )

‘’Hem sen kendi soy adına bak Tomlinson çok fazla harf var nasıl okuyabilirim bunu’’

Kavanozu cam masaya kırılacak şekilde koydum.

‘’Sakin ol Beatrica. İstemiyorsan gidebilirim ?’’

Hayır. Gitmeni istemiyorum benimle kal.

‘’Evet, gitmelisin’’ Kaçamak bir bakış atıp yanımdan kalktı. Salondan çıkmadan arkasını döndü ve o kıskandıran gülümsemesini yüzüne yerleştirdi.

--

‘’Okula gitmek istemiyorum baba’’

Babam telefonda okula gitmem için zorlarken ben de gitmemek için direniyordum. Hasta olduğumu söylersem izin verirdi ama bu seferde okul adlı hapishaneden hastane adlı hapishaneye nakil olurum.

‘’Tamam!’’ Telefonda babama mızmızlandıktan sonra duşumu aldım, önceden ütülediğim okul üniformalarımı giyip iğrenç okuluma gidiyorum.

-

Çıkışta Louis’in beni bekleyeceğine dair bir mesaj aldım. Ben uzak durmaya çalıştıkça daha çok dibime girebilir mi bir insan?

Arabasına yaslanmış, beni görünce el salladı. Yanına gittim onu beklemeden ön koltuğa geçip oturdum.

‘’Ee bugün daha iyi misin?’’

‘’İyiydim ama seni gördüm’’ Çenesi gerildi. Elleriyle daha sıkı kavradığı direksiyona işkence ediyordu resmen.

‘’Daha iyisin o zaman’’ Gül, gül de benim içim erisin. Neden bu kadar yakışıklısın, hayır yani nasıl bu kadar yakışıklı olabiliyorsun?

‘’Hı-hı’’ Mırıldanıp kafamı cama yasladım. Hava kararıyordu ve bu hala sürüyordu.

‘’Duracak mıyız artık?’’ Başını yoldan ayırıp, gözleriyle bacaklarımı kesti. Ciddiyim kesti! Kırmızı-Yeşil kareli eteğim ve uzun bana büyük gibi duran beyaz gömleğim onun üstündeki ceketimle erkek havası veriyordum. Bu çocuk neden beni hep çirkin görüyor?

‘’Okul üniformanı beğendim’’ tatmin olmuşçasına başını salladı.

‘’Neden durduk?’’ Tamam bu biraz saçma oldu.

‘’Az önce durmamızı istedin ben de durdum şimdi de gitmemizi mi istiyorsun?’’ Vücudunu bana döndürdü. Onu taklit edip ben de ona döndüm.

‘’Karanlıkta kimsenin olmadığı bir yerde duralım demedim!’’ ağzımı onun gibi taklit ederek oynattığımda, kaşları çatıldı. Taklitlerden hoşlanmıyoruz (!)

‘’Ben burayı sevdim kafa dinleriz, hem seni ilk gördüğüm günü konuşabiliriz’’ Koltuğunu biraz daha geri atıp daha rahat bir pozisyona geçti.

‘’Konuşacak bir şey yok Louis’’ Onun tersine önüme döndüm, kollarımı göğsümde birleştirdim.

‘’Beni bırakma’’ Ellerimi çözüp omzuna vurdum.

‘’Beni mi taklit ediyorsun sen?’’ Şimdi kaş çatma sırası bendeydi.

‘’Nasıl bir hismiş Beatrica?’’

‘’Kötü!’’ tükürerek bağırmak istememiştim. Şimdi iyice küçük düştüm gözünde.

‘’Sen hep böyle kaba mısındır?’’

‘’Hayır sadece sinir olduklarıma’’ Kafamı ona uzatıp dil çıkardım. Gözlerine çok kısa bir süre bakabildim, o sırada dişleriyle dilimi tuttu.

Göğsünden iterek geri çekildim.

‘’Ne yaptığını sanıyorsun sen! Canım acıdı. Salak’’

Arabanın içini kahkahaları dolduruyordu. 

‘’Ne yani seni öpmeye yeltendim diye değil de, dilini ısırdım diye mi kızdın?’’

‘’Ama çok acıdı!’’ Dudaklarımı büzüp küçük çocuk taklidi yaptım. Gülmesi daha da arttı.

‘’O zaman seni öpersem kızmayacaksın?’’ Öyle bir şey dedim mi ben? Demiş olamam. Dilimi çıkarıp elimle yelpaze yapıyordum. Çenemden tutup kendine çevirdi, elimi tutup aşağı indirdi. Dudaklarını yaklaştırıp üfledi. Ha bunu yapacağını tahmin etmemiştim.

Dilimi içeri soktuğumda eli hala çenemdeydi. Baş parmağının tersiyle okşuyordu. Kafasını yavaşça yana yatırdı, ben de istemsizce diğer tarafa eğildim. Dudaklarımız arasında çok az bir mesafe vardı. Sıcak nefesi yüzüme çarparken, diliyle dudaklarını ıslattı ‘’Bu doğru mu?’’ Dudaklarını aralayıp benimkilere doğru yaklaştırmadan önce ‘’Sus ve öp beni’’ diyebildim. Sıcacık baskıyla irkilince elini belime yerleştirip kendine çekti.

Kesinlikle bu doğru değildi. 

The Blue Angel (Louis Tomlinson Fanfic)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin