41. BÖLÜM: "ÇARPINTI"

1.6M 29.7K 140K
                                    

Bölüm Şarkısı: Riff Cohen – Meshoch Be Gufi

41. Bölüm: "ÇARPINTI"

Avuçlarımın arasından kayıp giden geçmişin, parmaklarımda bıraktığı kızıl leke git gide genişleyip bileklerime kadar inerken, bu uğursuz rengin tıpkı kâğıda damlatılmış mürekkep gibi ruhuma yayılışını izliyordum.

Acı, küçücük bir kozalağın içinde sıkıştırdığı bedenime elindeki kamçıyı acımasızca indirirken; ruhumun ilmeği, tam bedenime dikildiği noktadan dikiş atarak sökülmeye başlamıştı.

Göğsüm yanıyordu; bu yangın, bir benzinin üstüne dökülürken çıkarttığı acı feryattan ziyade, ormandaki en yaşlı ağaca sıçramış kıvılcımın tutuşturduğu yaşanmışlığı hatırlatmıştı bana.

Soluk alma kavramı, oksijenden mahrum bırakılmış bir gezegende ağzı açık gezmekten farksız hale gelmişti. Gözlerimin üstüne örtülen perde, ışıkların söndürülmüş olduğu gerçeğini yüzüme tokat gibi indirirken, hissizlik sırtıma doğru yuvarlandı ve şu anda ona yaslandığım gerçeğini yok saymama neden oldu. Gece böceklerinin huzurlu ninnisine gölge düşüren baykuşun sesi, ölümün yakınlarda bir yerde, su alan bir sandal ile bize doğru kürek çektiğini resmeden bir tablodan farksızdı.

"Lütfen," dediğini duyar gibi oldum; sesi o kadar boğuk ve uzaktan geliyordu ki, şu an onun kollarında olduğuma inanmak için hiçbir sebep bulamıyordum. Kulağıma dokunan dudaklarının ıslak nemini kulak mememde hissettim. "Lütfen," diye fısıldadı tekrardan. "Şimdi değil."

Artık onu duyuyor, fakat hiçbir tepki veremiyordum. Dudaklarımı ısırmak istiyordum ama buna bile gücüm yoktu. Ayağımın altındaki zemin sarsılıyor, aşağıda benim için kazdığı mezarın içine düşmem için beni bileklerimden tutarak dibe çekmeye çalışıyordu.

"Sikeyim!" diye feryat ettiğinde, sesindeki yabancı tını uzaklardan bana seslenen bir tanıdığın gölgesini enkazımın üzerine düşürmüştü. Elini oraya bastırdığını biliyordum, parmaklarına bulanan kanımın kokusunu alabiliyor muydu? Ben alıyordum.

"Geçecek, fıstığım," dedi titreyen sesiyle. "Geçecek. Benimle kal. Mahinev, beni duyuyor musun?" Yarama uyguladığı baskı sertleşince bu acıdan kıvranmama neden oldu, dudaklarım kurumuş bir toprağa atılan ateş ile yanmaya başlayan bir çölden farksızdı şu an. "Seni kucaklayacağım ama yarana elini bastırman gerek, bu şekilde olmaz!"

Dudaklarım bir balığın suyundan ayrıldığı saniyede aralanan dudakları gibi aralandı, kirpiklerim titriyordu. Acı, yüksek dozda bir paniği damarlarıma nakşederken hızlıca soluyordum.

Ölüm, acının uluduğu bu kollarda bulmuşsa beni, bunu yadırgamayacaktım. "Lütfen," dedi çaresizce. "Gözlerini kapatma, burada kal. Gözlerini aç, Medusa."

Beni yavaşça kendine doğru çektiğinde ayaklarım yerde süründü, ormanın içine kadar bir şekilde, yaramdan elini bir an olsun çekmeden beni taşımıştı. "Mustafa Baba!" diye bağırdı var gücüyle, Efken'in ormanın içinde yankılanan sesi çatlamıştı. Beni tamamen kendine bastırdı, sıcak nefesini saçlarımın içine bırakırken, "Mustafa Baba!" diye bağırdı tekrardan. Tıpkı yaralı bir hayvan gibi bağırıyordu, acının gür darbelerine rağmen onun yarasının metalik kan tadını dilimin ucunda hissetmiştim.

"Şşh." Dudaklarını saçlarıma bastırdığında artık başka çaresi kalmamıştı. Beni kucağına almadığı müddetçe vakit kaybetmiş olacaktık ama kanamam olduğundan bu onu ürkütmüşe benziyordu. Bir elini dizlerimin iç tarafından geçirdikten sonra beni kucakladı ve kirpiklerim titrerken hafifte olsa gözlerimi aralamayı başardım. Alnı ter içindeydi, çenesi dimdik dursa da uçurum mavisi gözlerinde kol gezen dehşet ve çaresizlik onu kapana kıstırmış gibiydi.

İÇİNDE BİR SENWhere stories live. Discover now