3. BÖLÜM: "YATAK"

801K 35.6K 59.7K
                                    

Bu hikaye DOKUZ YAYINLARI farkı ile kitap haline getirileceği için bölümlerin tamamı eski, yazım zayıf, kurgu güçsüz. Şu an kurgu güçlenmiş bir şekilde yeniden yazım aşamasında, yakında kitaplaşacak. Kitap tamamen yeni bölümlerden oluşacak. Pandemiden dolayı yazıma ara vermiştim, şu an son hız devam ediyorum. Yakında raflardaki yerini alacak. Final bölümü Wattpad üzerinde yayımlanmadı. Bu kısa bilgiyi veriyorum çünkü bazı arkadaşlarımız anlayamamış. Keyifli okumalar!

Bölüm Şarkıları;
The Weeknd – High For This
The Weeknd – What You Need

3. BÖLÜM: "YATAK"

Medusa.

Gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan, yılan saçlı, sivri dişli, kalbinde yaptığı iyiliklerin sonucu doğan büyük bir acımasızlık taşıyan dişi bir canavar.

Dişi iblis.

Zehriyle bir âlemi diğer âlemden ayırabilecek kadar kuvvetli; cehennemi, cennete komşu olmasına rağmen buz gibi sularla doyurmayacak kadar zalim; cennette donan nehirleri, ateşiyle çözmeyecek kadar pinti ve dişlerinde kendi kanını taşıyan bir katil...

Zehri kendine şifa, karşısındakine veba olan kadın.

Peki gerçekten Medusa kötü bir kadın mıydı? Bir iblis miydi?

Geniş, siyah ve olabildiğince karamsar renkli çarşaflara sahip büyük yatakta savunmasız bir şekilde uzanıyordum. Gecenin karanlığı, içinde olduğum odayı siyah bir çarşaf gibi örtmüştü. Yaklaşık bir saattir uzandığım yerde dönüp duruyordum ama gram uykum yoktu ve hissettiğim o dipsiz korku, yerini yakıcı bir endişeye bırakmıştı.

Hâlâ tam olarak nerede olduğumu bilmiyordum.

Yattığım yerden yavaşça kalktım, salona doğru ilerledim. Karnım açtı. Salon kapısını açıp içeri girdiğimde, Efken'i spor yaparken bulmak beni şaşırtmamıştı; zira odada bir ölü gibi uzandığım esnada da onun kesik kesik gelen nefes seslerini duyabilmiştim.

Bedeninden sicimle inen teri izledim. Onu izlediğimi fark etti, duraksadı ve mekanik bir hareketle başını bana doğru çevirdi; deniz zehri rengindeki gözleri beni buldu. Duyuları fazla gelişmişti.

O zehirli gözler bir uçurumun kenarındaymışım gibi hissettiriyordu. Canavarların gölgeleri o gözlerin içindeydi; canavarlar, gölgelerini üstüme seriyordu.

"Yiyecek gibi bakma," dedi. Gözlerim çıplak, terli ve pürüzsüz duran göğsünden ayrılarak yüzüne doğru tırmandı. "Hiç mi erkek görmedin?"

Görmedim.

Cevap vermedim. Ona düz düz baktım. Sanki sinirlerini zıplatıyormuşum ve bana tahammül etmek imkânsızmış gibi bakıyordu. "Odadan niye çıktın?" diye sordu, sesi granitin yüzeyi gibiydi; sertti ve üşütüyordu.

"Çünkü karnım acıkmış olabilir mi acaba?" diye mırıldandım huysuz bir tavırla.

Boynunda asılı duran küçük siyah havluyu çekti, terli göğsünü havlu ile sertçe sürterek kuruladı. Dikkatli bakışlarının odağı altındaydım. Bıçak gibi bakan mavi gözleri hiçbir ayrıntıyı kaçırmak istemiyor gibiydi.

"Açlıktan geberme ihtimalin yüzde kaç?" diye sordu ifadesiz bir sesle. Gözleri hâlâ yüzümdeydi.

Nasıl bu kadar sert olabiliyordu, buna anlam veremiyordum. Onu henüz iki gündür tanıyor olmama rağmen notunu vermiştim. O kesinlikle bir kayadan daha sert, bir mermerden daha soğuktu ve bir ısırgan otu kadar da batan bir acısı vardı.

İÇİNDE BİR SENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin