22. BÖLÜM: "ÇARESİZLİK"

815K 32.4K 51.7K
                                    

Bölüm Şarkısı: Lotte Kestner - True

22. BÖLÜM: "ÇARESİZLİK"

Satır boşluğundan kendini sallandıran harflerin, darağacına ihtiyacı yoktu ölebilmek için. Bu adam bana harflerimi katlettirmişti. Uzun zamandır kendimde sorguladığım birçok şey vardı. Gerçekte kimdim ben? Nereye aittim? Neden Efken'in kollarından öteyi el bilip, kendimi tamda buraya ait olarak hissediyordum?

Tüm bunların cevabını duymak istemiyordum.

Gerçeği ve bilinçaltımın bana oynadığı oyunları birbirine karıştıran biriydim. Eskiden birçok kez rüyalarımı gerçek sanıp sorguladığım olmuştu. Efken'in bana bilinçaltımın oynadığı bir oyun olmadığını ise genzimi yakan taze tarçın kokusu ve bedenimi sarıp sarmalayan sıcaklığından anlayabiliyordum. Hiçbir rüyada bu kadar gerçekçi hissedemezdin. Ben gerçeğin üstünde hissediyordum.

"Benden başkasına gülme," dedi alnını alnıma bastırırken. "İstemiyorum."

Bu atan benim kalbim miydi? Yoksa Efken'in kalbi mi? Bilmiyordum. Sırtım hâlâ duvara yaslı bir şekilde olmasına rağmen, bedenim Efken'in kucağında sayılırdı. Öpüşmüştük. Dudaklarımız birbirine değmişti. Zehirim olan nefesini ciğerime solumuş, şifası olduğunu iddia ettiği nefesimi içine doldurmuştu.

Alnındaki ter tabakasını hissedebiliyordum. Bu mide bulandırıcı değildi. Aksine, onun alnındaki ter varlığının yazılı bir metniydi. Onun varlığı geldiği yere yıkımla birlikte, göz boyayan bir huzur getiriyordu.

"Bana nedenini söylersen, gülmem," diye mırıldandım. Nefesim onun dudaklarını döverken, neden böyle bir cümle kurduğumu bilmiyordum ama onun dudaklarından dışarı çıkan harflerin oluşturduğu havanın dudaklarıma çarpmasını istiyordum. Cevabına ihtiyacım vardı.

"Uyanıklık etmeye çalışma, yılan," dedi gözleri hâlâ kapalıydı. Bu uyanıklık değildi. Onun kelimelerine ihtiyacım olduğunu görmüyor muydu? Adının anlamını üstüme yıkmak zorunda mıydı? Onun adının anlamı altında eziliyordum.

Yıkım getiren katil. Kelimelerimi öldürüyordu.

Bir süre sessiz kaldık. Ardından Efken dudaklarını yavaşça çeneme bastırdı. Etli üst dudağı, çenem ile dudağım arasındaki çukura yerleşirken kalbim tekledi. Burnundan verdiği sıcak nefes üst dudağımı dövüyordu. Onun nefesinde insanları parçalayan, yıkan bir şey vardı. Nefesinin aksine dudakları ise yapıcıydı. Biri yaparken, diğeri yıkıyordu.

Dudaklarının inşa ettiğini, nefesiyle yıkıyordu. Nefesiyle yıktığını, dudaklarıyla yeniden inşa ediyordu.

"Uyumak istiyorum," dedim yavaşça. Her an İbrahim ya da Yaren gelebilir ve bizi bu uygunsuz durumda yakalayabilirdi. Karşıdan bakınca hiçte masum görünmediğimizin farkındaydım. Bir bacağım hâlâ onun yanında duruyordu ve eli bacağımdaydı. Tamam, şu an okşamıyordu. Ama duruşumuz kesinlikle uygunsuzdu.

"Henüz maç bitmedi. Hem bugün çok uyumadın mı?" Sesi fısıltı güzelliğinde yükseldi. Okşayıcıydı.

"Yorgun hissediyorum."

Gözlerini açıp gözlerimin içine baktı. Yüzümüz çok yakındı ve ona yakından bakınca yüzündeki her bir ayrıntı ayyuka çıkıyordu. Düzgün burnundan içeri derin bir nefes doldurdu ve gözlerini gözlerimden bir an olsun çekmeden, bacağımdaki elini çekerek, bacağımı yere indirdi.

"Bence şu an bu durumdan kurtulmak için attığın bir yalan bu," dedi gözleri gözlerimi döverken. Sesi, hırçın dalgalarla boğuşan uçurum mavisi gözlerinin aksine sakindi.

İÇİNDE BİR SENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin