28. Bölüm

18.2K 991 25
                                    

Düğün çok güzeldi, ne eksik ne fazla, çok güzeldi. Eski şapelde küçük bir grup toplanmıştı. Sunakta, nikahı kıymak ve Tanrı adına onları kutsamak için bekleyen Peder Elliot vardı.

İsabella hayal ettiği kadar sade, buna rağmen göz kamaştırıcı elbisesinin içinde parlamıştı. Krem rengi kumaşın arkasında yerleri süpüren ve İsabella'nın bir gelin olduğunu belli eden ne uzun ne de kısa sayılabilecek bir duvak vardı. Tarlatan giymediği için önü daha düz duran elbisenin rengi gerçekte sarıydı; fakat o kadar açık bir sarıydı ki, sarıdan çok krem rengi sanılıyordu. Elbisenin ortasında; İsabella'nın belinin inceliğini ön plana çıkarıp göğüslerinin yuvarlaklığına baskı yapan kalın kemerin bir benzeri, kolunun üst kısmında yer alarak kumaşı kesiyor, dirseklerinden itibaren ince ipek tülden parçalar aşağı doğru sarkıyordu. Ve bu ufak detaylar, masallardan fırlamış kadar gerçek olamayacak bir görüntü kazandırıyordu İsablla'ya.

Daha önceden düşündüğü gibi saçlarının arasından da parlak, ince ve sarı bir kurdele geçirerek; onların örgüden bir taç gibi başının etrafını sarmasını sağlamıştı.

Yüzyılları üzerinde taşıyan eski şapelin bir önceki törenle hiç ilgisi yoktu bugün. Ne bizzat Elizabeth'in nezaretinde çiçeklerle donatılmış haliyle o eski mezar soğukluğunu taşıyor, ne de içindeki insanların yüzündeki gülümsemeler bir cenaze törenini andırıyordu.

Belki kendisini bekleyen güçlü ve sert görünümlü adam dikkatini bu kadar çok çekmese, etrafın güzelliğini biraz daha takdir edebilirdi; ne var ki erkeğin İsabella'nın üzerinde gezinen mağrur bakışları, başka türlüsüne izin vermeyecek kadar ona odaklanmıştı. O bakışlarda bu kadar güzel bir kadına sahip olmanın erkekçe kibrini de görebiliyor ve bunu hiç umursamıyordu İsabella.

Bir kez daha kocası olacak adama, bu kez bilerek ve isteyerek kocası olacak adama, bakarken; tek düşünebildiği, törenin sonunda onu öpebilmekti ve bu düşünce, İsabella'nın içinde yangınlara neden oluyordu. Geceyi ise, aklına dahi getirmek istemediği bir yere, beyninin uzak bir köşesine itelemiş, dün gece yatağına uzandığında bile oradan çıkmasına izin vermemişti; fakat şu anda siyahlar içinde heybetli ve güçlü görünen Sebastian'a bakarken, adamın Peder Elliot'ın evindeki tehditleri aklına geliyor ve bunları bir tehditten çok vaat gibi algılayan bedenine söz geçiremiyordu. Üstelik sarı bir gül goncasını yakasının kenarına iliştirdiği ceketinin altından görünen kar beyazı gömleğiyle tanrılarla yarışabilecek görünüşü de İsabella'ya hiç yardımcı olmuyordu.

Sebastian'ın gözleri minik kilisenin girişinde İsabella'yı görür görmez parlamıştı. Kadının elinde sarı güllerden derlenmiş bir buket vardı. Çiçekleri Sebastian'ın kendi elleriyle topladığını biliyordu İsabella. Mathilda'nın nikahtan önce damadın görmemesi için olanca gücüyle çabaladığı ve sonunda başardığı düğün elbisesinin üzerindeki renklerle güllerin uyumu şaşırtıcıydı.

Bir saat önce Kahya Bayan Tiddle dizlerini kırarak, "Ekselansları..." demiş ve çiçeklerle birlikte beyaz bir kağıdı Isabella'ya uzatmıştı. Tam bir haftadır aynı şekilde selamlanmasına rağmen, bir türlü alışamadığı bu sözcüğü umursamamıştı bile İsabella. Heyecanla, ikiye katlanmış kağıdı açıp hemen okumuştu.

"Sen de onlar kadar güzel ve parlaksın!... Tıpkı bir güneş gibi benim dünyama sıcaklık ve ışık getirdin. Bugünle beraber sonsuza dek karım, arkadaşım, yoldaşım olacaksın!... En önemlisi de... Sevgilim olacaksın! S."

İsabella, gözyaşlarını saklamak için bukete yüzünü gömmüştü.

"Aaa! Bu olmadı işte!"

İsabella'nın gözyaşlarını protesto eden Mathilda olmuştu.

"Bu adamla evlenmek istediğine emin misin sen İsabella? Dük falan olabilir; ama nasılsa her seferinde seni ağlatmayı başarıyor."

SENDEN UZAKTADonde viven las historias. Descúbrelo ahora