24. Bölüm

15.8K 1.1K 168
                                    

"Zırva! Bu tamamen zırvalık!"

Drako bir yandan elindeki kağıdı sallarken, bir yandan da bağırıp duruyordu.

"Hayatımda bundan daha saçma bir şey duymadım!"

"Teknik olarak, 'Okumadım.' demen gerekiyordu." diyerek, onu düzeltti Sebastian; duygusuz, soğuk bir sesle.

Drako, "Ne bu şimdi ekselansları?..." diye sordu ve kuzeninin kaşlarını çatarak ters ters bakması üzerine, "Münasebetsiz zamanda, münasebetsiz konuşmayı ben yaparım Sebastian, sen değil!" dedi. "Gün geçtikçe bana benzediğinin farkında mısın?"

Sebastian bütün duyarsızlığına rağmen, "Tanrı korusun!" demeyi başarmıştı.

"Tabii ki 'Tanrı korusun!' diyeceksin! Korusun da! Benim gibi biri daha ha!..." Başını iki yana salladı. "Bu dünya için bile fazla lüks olurdu! Ve ayrıca..." Elindeki kağıdı salladı yeniden. "Bununla ilgili ne yapmayı düşünüyorsun?"

Sebastian oturduğu koltukta iyice kendini salarak, ayak bileğini dizinin üzerine yerleştirdi.

"Hiçbir şey..."

"Nasıl hiçbir şey?"

"Basbayağı hiçbir şey! Ve bu konuda daha fazla konuşmak istemiyorum!"

Emri çok netti ve bir o kadar da açık.

Gece yaşadığı sıcak dakikalar yüzünden ancak birkaç saatlik uykuyla yetinmek zorunda kalmış olan Drako bile, bunu anlamıştı. Kadının evinden ayrıldıktan sonra, eve gidip de kendini yatağının rahatlığına bırakmamış, önceki gün şehre döneceğini bildiği kuzenini ziyaret etmek istemişti. Onun son durumunu merak ediyordu.

Tanrı affetsin, halasını hiç sevmezdi Drako. Sebastian'ın da düşesten pek hoşlandığını sanmıyordu. Ama hoşlanmasa da ölüp giden kadın, onun annesiydi sonuçta.

Düşesin vefatının ilk on beş gününde kuzeninin yanında olan Drako, onun dışa yansıtmamaya çalıştığı iç hesaplaşmasının farkındaydı. Konuşmamış olsalar da bunu hissetmiş; ama hiçbir şey yapamamıştı. Teselli sözcüklerini bilen bir adam değildi çünkü. Üstelik, Sebastian'ın telkinlerle içinde bulunduğu ruh halinden çıkamayacağını çok iyi biliyordu. Sadece zaman içerisinde güçlü iradesiyle bu durumun üstesinden geleceğini umut etmişti.

Ama...

Ama bugün burada, bu kasvetli çalışma odasında bulduğu adam; malikanede bıraktığı adamdan bin kat kötü durumdaydı.

Darmadağın değildi ekselansları; tam aksine, üzerindeki bembeyaz gömlekten ayağındaki iyice parlatılmış ayakkabılara, sımsıkı bağlanmış boyunbağından geniş omuzlarını saran mükemmel dikilmiş redingotuna kadar onu son zamanlarda hiç bu kadar düzenli görmemişti. Fakat bir şekilde; belki donuklaşan bakışları, belki iyice ruhsuzlaşarak maskeleşmiş yüzü işlerin yolunda olmadığını hissettirmişti Drako'ya.

Kuzeni kadar hisleri üzerinde hakimiyet kurmuş bir adam tanımamıştı hayatında. Belki şu tutucu Hall, biraz daha olgunlaştığında, onunla aşık atabilirdi; o kadar... Buna rağmen, İsabella Mercier ortaya çıktığından beri Sebastian'ın bu hakimiyeti kaybettiği o kadar açık bir biçimde ortadaydı ki; Drako, kuzeninin bunun farkında olup olmadığını merak etmeden duramıyordu.

Dudaklarının kenarında bir gülümseme oynaştı.

Kim derdi ki Ekselansları Warwall Dükü kontrolü elden bırakıp kızının takdim gecesinde; karısı bile olsa, sevdiği kadın bile olsa, bir kadınla kaçamak yapacak? Yapmıştı işte! Her zaman, her şeyi hesap eden o adam sanki buhar olup uçmuştu. Ve Drako, bundan inanılmaz bir memnuniyet duyuyordu. Bu adamdan daha çok gevşemeyi kim hak etmişti ki şu hayatta ya da bu adamdan daha çok mutluluğu?

SENDEN UZAKTAWhere stories live. Discover now