21. Bölüm

22.9K 1K 147
                                    

Beklediği bu değildi. Ne beklediğinden emin değildi; ama, beklediği bu değildi.

Duyduğu hiçbir şey ve belki de hayal ettiği hiçbir şey onu bu ihtişama hazırlamamıştı. Ne metrelerce uzanan devasa salonu ne de o salonu dolduran kadın ve erkeklerin ışıltısını anlatabilecek kelimeleri yoktu.

Geniş balkon pencerelerinin yanlarına doğru tutturulmuş ağır ve sık kumaştan işlemeli perdelerden, ayaklarının altındaki taş döşemeyi süsleyen gravürlere kadar, bakacak o kadar çok şey vardı ki! Ve İsabella; belli etmediğini umduğu bir merak ve hayranlıkla her şeye bakıyor, her şeyi inceliyordu.

Warwall Malikanesinin de çok büyük ve görkemli odaları vardı; fakat hiçbiri bu salonun fevkalade ihtişamıyla yarışamazdı. Kim bilir, belki o zamanlar yaşı güzellikleri takdir edemeyecek kadar küçük olduğundan ya da belki o malikanede hiçbir zaman böylesi bir insan kalabalığıyla karşılaşmadığından, bir yanılsama yaşıyor da olabilirdi.

Gözlerini biraz yukarıya kaldırdığında; onlarca avizenin üzerindeki yüzlerce mumun zemini olduğu kadar tavanı da aydınlattığını görüyor ve bu, utanmasa, başını olabildiğince arkaya atıp dakikalarca, kimi yüz kızartacak sahnelerle dolu, resimleri her detayıyla izlemek istemesine neden oluyordu.

"Yüce Tanrım!" diye mırıldandı. O kadar yükseğe kim çizebilmişti ki bunları? Nasıl? Şartlar uygun olsa, bu soruların yanıtını mutlaka bulurdu.

"Madam? Çok sessizsiniz."

"Sadece biraz şaşkınım." dedi, bakışlarını zorlukla tavandan ayırıp Lord Hall'e dönerek. "Bu benim ilk balom!"

Ağabeyinin yanında duran Leydi Hall, zarif bir şekilde gülümsedi İsabella'ya. Üzerinde salonun belki de en güzel kıyafetini taşıyordu ve kendisi de çok güzel görünüyordu; fakat öylesine uzak ve dokunulmaz bir havası vardı ki, kolundan sarkan dans kartına kaç beyefendinin adını yazmaya cesaret edebileceği konusunda tahmin yürütmeyi imkansız kılıyordu.

Leydi Hall'a bakarken, neredeyse yarı yaşındaki bu genç kızın ondan çok daha sakin olduğunu görebiliyordu İsabella. Buna rağmen kendi heyecanını, oldukça doğal buluyordu; çünkü bu, gerçekten de İsabella'nın ilk balosuydu. Ne gariptir ki İsabella'nın katıldığı ilk balo; kızının, Elizabeth'in, takdim balosuydu. 

"kader" diye düşündü. Kaderi anlamak mümkün değildi. 

İsabella bir kez olsun böylesi bir salonda dans etmemişti, bir kez bile dans edemeden evlendirilmişti. Komik olansa, dans etmeyi hiç öğrenememiş olmasıydı. 

Yüzünde buruk bir gülümseme belirse de geçmişi düşünerek canını sıkmıyordu. Kapıldığı bu melankolinin içinde bulunduğu salonun ihtişamından kaynaklandığına emindi. O, hala aynı kadındı: Soylulardan hoşlanmayan bir soylu...

"Madam... Sizin için limonata getirdim. Tabii sizin için de Leydi Hall..."

Sanki Leydi Hall'un o bozulmaz asaletine inat kırptığı gözüyle Lord Stone, bu soyluların dışında kalıyordu.

Leydi Hall, gönülsüzce aldığı her halinden belli olan kadehi elinde tutmakla yetindi.

İsabella ise, açık sarı renkli sıvıdan ufak bir yudum aldıktan sonra, "Teşekkür ederim lordum." dedi Drako Stone'a.

Elindeki kadehin ve içindekinin burada, salonun tepesindeki balkondan yayılan hafif müzik eşliğinde, dikilmesini kolaylaştırabileceğini umuyordu. Beş yüz kişinin bakışlarını üzerinde hissederken, bu oldukça düşük bir ihtimal olsa da...

Dikkat çekici bir grup olduklarını kabul ediyordu. Gerek soyluluğu, gerekse zarafetiyle her erkeğin bakışını üzerinde toplayabilecek Leydi Hall'u bir kenara bıraksa bile; biri İngiltere'nin en çapkın, diğeri de en yakışıklısı sayılabilecek iki soylusunun yanında başka türlüsü düşünülemezdi zaten.

SENDEN UZAKTAWhere stories live. Discover now