10. Bölüm

17.9K 1.1K 103
                                    

"Hadi anlat artık!"

Mathilda; bütün bir öğleden sonrayı oturma odasındaki kanepede, neredeyse kımıldamadan geçirdikten sonra artık sıkıntıdan patlamak üzereydi. Hatta, bayıldığını öğrendiğinden beri neredeyse yanından hiç ayrılmayan Samuel yüzünden çığlık çığlığa bağırmaya daha çok yakındı. Mahalle doktorunun, ciddi bir muayenenin ardından, endişelenecek bir şey olmadığını açıklamasının Samuel için en ufak bir değeri yoktu ve bu dündü. 

Geçen yirmi dört saat bir çeşit kabusa benziyordu. Samuel'in neredeyse dakikada bir nasıl olduğunu sorması, her seferinde aynı yanıtı alıyor olmasına rağmen ısrarla sorması; en sonunda Mathilda'nın sinirden kızarmış bir suratla, "Git, o zaman başka doktor getir!" diye bağırmasına neden olmuştu. Ve Samuel ne yapmıştı? Hiç üşenmeden gidip bir başka doktor getirmişti. 

Mathilda; davranışından ötürü ona bağırsa mı, yoksa kocaman bedenini güzelce saran gömleğinin yakasından çekip dudaklarına sımsıcak bir öpücük mü kondursa karar verememişti. 

Adam, eğlenceden biraz olsun anlamıyordu. Bu tartışmasız bir biçimde ispatlanmıştı. Onun aksine Mathilda, senelerdir bir kez olsun başı bile ağrımamış iki kadının aynı hafta içinde birkaç gün arayla bayılmalarını oldukça komik buluyordu. Onların durumunda başka kadınlar olsa, kendisi kahkahalarla güldükten sonra, kümese dadanan horozun kim olduğunu sorardı; ama kalkıp da herhangi biri aynı soruyu İsabella ve onun için sorsa, bir an bile düşünmeden, soranın saçını başını yolardı ve bunun onu nasıl bir insan yaptığı umurunda bile olmazdı. Böyle bir konuda İsabella'yla alay edilmesine dayanamazdı.  

"İsabella..." diye düşündü. "Ah, İsabella!"

Artık Mathilda; birkaç gün önce onun, gözlerinin önünde, yere kaymasının nedenini öğrenmişti ve ne yazık ki kendisinin de aynı nedenle bayılmasını komik bulmuyordu, son derece küçük düşürücü buluyordu. 

Her zaman İsabella'yla karakter olarak çok farklı olduklarını biliyordu; ama bu farklılık, suratına hiç dünkü kadar acımasızca çarpmamıştı. Dün öğrenmişti ki sadece karakterlerinin ötesinde hayatta olmaları gereken yerlere dair bile aralarında derin farklılıklar vardı. 

"Bir terzi ve bir düşes!" diye düşündü, hala inanamayarak. Yine de buradaydılar işte! Bir terzi ve bir düşes, beş yıldır aynı binada yaşıyor ve aynı işi yapıyorlardı.    

Mathilda, İsabella'yı ilk gördüğü anı dün gibi hatırlıyordu; çünkü onun cama astığı ilan için geldiğini düşünmemişti, ortalama bir terzi arayan ortalama bir müşteri olduğunu düşünmüştü. Karşısında kusursuz güzelliğiyle dikilen, bir parça ürkek, genç kadının kıyafetleri böyle bir işe başvurmak için fazla kaliteliydi ve tavırları... Tavırları; geldiğini iddia ettiği köye göre çok, çok zarifti.  Aslında her haliyle dudaklarında şekillenenden farklı bir hikaye anlatmıştı Mathilda'ya ve Mathilda bunu hiç umursamamıştı. Verdiği paraya çalışacak birini bulması gerçek bir mucizeyken birkaç yalanı göz ardı etmek onun için hiç zor olmamıştı. 

İsabella, daha ilk yılında, fikirleri ve o fikirleri besleyen inanılmaz zevkiyle Mathilda'ya gerçek bir mücevher olduğunu kanıtlamıştı. O kadar yetenekliydi ki bu yeteneği kullanmamak düpedüz aptallık olurdu ve Mathilda, kendini "aptal" olarak düşünmekten hoşlanmazdı.

Bir gün İsabella'ya, "Sana bir isim bulmalıyız." demişti. 

İsabella'nın kaşları havalanmış ve alaycı bir biçimde, "Az önce Carol'ın da ispatladığı gibi benim bir ismim var." diye yanıt vermişti.

"Zekisin. İşin nereye gittiğini görmemen mümkün değil! Önümüzdeki birkaç yıl içinde muhteşem olacağız! Londra'yı giydireceğiz ve bu işin çoğu senin sayende olacak! Bu yüzden ismini parlatmalıyız; çünkü içimden bir ses, yaptığımız işin mağazamızdan çok senin isminle anılacağını söylüyor." 

SENDEN UZAKTAWhere stories live. Discover now