giyotin gibi bir inanç \final

Start from the beginning
                                    

İngiltere de yaptığım tek iş psikiyatristlik değildi,aynı zaman da buna ilaveten profil uzmanlığı okuduğum ve tıp fakültesini 1 yıl erken dereceyle bitirdiğim için buraya seçilmiştim.Başta bir odamın olmasına normal bakmasam da sonrasında bunu hak ettiğimi düşündüm.Odam Han nehrine sıfır denebilecek kadar yakınındaydı.Ama ondan önce masamın üstünde incelenmesi gereken çok fazla evrak ve dosya vardı.Paltomu askıya astıktan sonra üzerime beyaz önlüğümü geçirip dosyaları incelemeye başladım.

Cinayetler,taciz,tecavüz... daha niceleri vardı dosyada,gözlerimi kapatıp saati kontrol ettiğim de çoktan 2 saati arkamda bıraktığımı gördüm.O sırada kapı çalındı ve az önce tanışmaya bile vaktimin olmadığı o asistan içeri girmeden 'cinayetten şüphelenilen bir sanığın ısrarla beni görmek istediğini' söyledi.Tereddüt etmeden içeri gelmelerini söyledim ama içim içimi kemiriyordu.Kore'ye döndüğümden kimsenin haberi yoktu.Üstelik cinayet işleyebilecek bir sanığı tanımıyordum.

Onlar gelene kadar ayağa kalkıp pencereden dışarı bakmaya başladım.O sırada kapı 2.kez çalındı.Birden fazla ayak sesinden içeriye polislerinde girdiğini sezmiştim,arkamı dönmeden polislere dışarda beklemelerini söyledim.Polislerin gittiğinden emin olduğum bir anda da arkamı döndüm.

Daha dönmeye yeltendiğim mikrosaniyede bile kalbim çıldıracak kadar hızlı atıyordu.Arkamı tamamen döndüğüm de masamın hemen karşısındaki sandalyede oturan birini gördüm.Siyah pantolonu,siyah deri ceketi,siyah ve karanlık saç rengi, beyaz ve cılız parmaklarının üstündeki pirsingleriyle başını ayaklarına eğmiş bir şekilde oturuyordu.Tamamıyla gizemli ve değişik bir aurası vardı,neden konuşmak yerine parmaklarındaki pirsingle oynadığını merak ediyordum.Pencereden ayrılıp masaya tamamen kuruldum ve büyük bir merakla ısrarla beni görmek isteyen kişinin kim olduğunu öğrenmek üzere konuşmaya başladım.Kelimeler dudaklarımdan dökülmeye kalmadan karşımda oturan esrarengiz adam başını kaldırıp direkt gözlerimin içine baktı.
Siyah kurşuni irisleri ıskalamadan yine gözlerimi bulduğun da kalbimin öldüğünü hissettim.Karşımdaki bir yabancı değil, bilakis herkesten her şeyden çok tanıdığım ve sakındığım Baekhyun'un ta kendisiydi.

Tanrım, b-bu bu nasıl olur!

''Uzun zaman oldu Autumn,seni böyle karşılamak yerine daha eğlenceli bir şeyler yapmak isterdim ama görüyorsun ki, yine istemediğim şeylerin olduğu kısımdayım.'' dedi yıllardır duymadığım ve buna nazaran derinleşmesi dışında hiç değişmeyen sesi kulaklarıma huzuru bahşederken.

''S-en na-nasıl.. .bilebilirsin?''

Gözleri hırsla gözlerimi yağmalarken dudakları bana fazlasıyla yabancı bir edayla kıvrıldı.Neden bana öyle yabancıymışım gibi bakıyordu,.,,,halbuki ben ona sadece ve hiçbir cümle olmadan sarılmak istiyordum.

''Kore sandığından daha küçük bebeğim,6yıl boyunca attığın her adımı nasıl dün gibi hatırlıyor ve biliyorsam,bana döndüğün günü de bilmem gerekmez mi ?''
Bu kesinlikle tanıdığım Baekhyun değildi,değişmişti.Bakışları,gözleri,cümleleri..Böylesine değişmesi bir anlığına sinir bozmuştu,onu böyle bulmayı tahmin etmiyordum.Ben nasıl iyileştiysem onun da iyileşmesi lazımdı.Ben yıllarca bunun için dua etmiş ve bunu dilemiştim.

''Buraya senin için dönmedim!'' diye bağırdım.Bu tavrı sinirlerimi bozuyordu. Bana eskisi gibi bak, böyle değil.!

''Ama benim için gittin!''

''Yeter,sus...Nasıl bu kadar değişebilirsin anlamıyorum. Benimle ne biçim konuşuyorsun.Ellerindeki kelepçeler...'' Daha fazla tutamayıp gözlerimin ıslanmasına izin verdim.Onun bu hali o kadar çok canımı yakıyordu ki...Sesimi toparlayıp fısıldadım: ''Baekhyun neden burdasın,bu halin ne ?''

monacrómachWhere stories live. Discover now