Bölüm 24

13.9K 585 120
                                    

Teoman-N'apim Tabiatım Böyle


Uyandım. Yine.

Aynı boktanlığın farklı tarihi.

Kasılan bedenimi gevşetme isteğiyle gerindim. Yatağın içinde kaybolan telefonumu bulup saate baktığımda öğlen ikiyi gösteriyordu. Bugün de tıpkı diğer günler gibi okul yine yalan oldu. Cevapsız çağrıları ve mesajları es geçip telefonu tekrar yatağın içine bıraktım. Hafifçe doğrulup sırtımı yatak başlığına yasladım. Gözlerimi kapatıp baş ağrımın sesini dinledim bir süre.

Neredeyse on gündür bitmek tükenmek bilmeyen baş ağrıma sebep olan yine, bendim. Düşünmekten ağrımasına kıyamadığım için çareyi alkolde arıyordum.

Zayıf bir insandım. Çareyi alkolde arayacak kadar zayıf bir insan... Ama umurumda değildi. Alkolün verdiği uyuşukluk hissini seviyordum. Üzerime sürekli toprak atan düşüncelerimin önüne, bariyer kuruyordu. Düşüncelerimi engelleyip beni rahatlatıyordu. Sis perdesinin arkasından hayata bakmak daha kolaydı.

Gözlerimi aralayıp odama baktım. Her şey aynıydı. Eşyalarım ilk günkü yerlerindeydi. Dolabım bir kapısı her zaman aralıktı. Şifonyerin üstü her zamanki dağınıklığındaydı. Yüzüklerim, kolyelerim, saatlerim etrafa saçılmıştı, her zamanki gibi. Her gece beni rahatsız eden sütyenimi yatağa girmeden önce çıkarmak yerine uyku arasında küfrederek çıkarırdım ve her zaman yastığımın kenarında olurdu. Ve işte o da oradaydı. Peki, neden ben hiçbir şeyin aynı olmadığını hissediyordum?

İçimde bir boşluk vardı ve ben sürekli bu boşlukta düşüyordum. Sonu gelsin istiyordum. Gelsin, çarpıp tuzla buz olayım ama sürekli düşmeyeyim. Bu histe tanıdıktı. Bu düşüşü daha önce defalarca yaşamıştım. Ama bu sefer o bile farklı geliyordu. Hem bedenim kadar tanıdık hem ruhum kadar yabancı...

Düşüncelerde kaybolmamak adına yorganı sinirle üstümden attım. Ayaklarımı yere sarkıttım. Yataktan kalkmak için enerji toplarken komodinin üstünde duran mavi bir kitap dikkatimi çekti.

Kürk Mantolu Madonna...

Kitaba uzanıp elime aldığımda yeşil post-iti fark edip, açtım.

"Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde, 'Bu öyle olmayabilirdi!' düşüncesi."

Parmağımı satırların üstünde dolaştırdım. Dudaklarıma yerleşen hafif tebessüm gözlerimin yanmasına sebep oldu. Haftalar önce Ekrem ile ayrıldıklarına bu kitabı, aynı yeri işaret ederek Alev'in başucuna bırakmıştım.

Bütün hafta boyunca Alev hiç bıkmadan Efe'nin güzel bir adam olduğundan bahsedip durmuştu. Ona Emir yüzünden sırt çevirdiğimi düşünerek beni yüzyılın aptalı ilan etmişti. Ağzımı açıp tek bir yorumda bulunmadım. 'Ona Emir yüzünden sırt çevirmiyorum. O da diğerleri gibi!' demedim, diyemedim.

Çalmaya başlayan telefonumla düşünce denizinden başımı çıkarıp nefes aldım. Ekranda bilmediğim numarayı görünce açıp açmamak arasında kaldım.

Efe, o günden sonra iki gün boyunca beni hiç aramamıştı. Sonraları ise günde bir kere arıyor, ama cevap alamıyordu. Emir ise her gün defalarca arıyordu. Bazen açıp müsait olmadığımı söylüyordum bazen ise hiç açmıyordum.

Farklı numaranın Efe olma düşüncesi kalbimi sıkıştırıyordu. Sesini duymak istemiyordum. Çünkü duyarsam, özlediğimi anlardım. Ve bunu da hiç ama hiç istemiyordum.

Kabasakal (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin