21. Bölüm

5.6K 474 33
                                    

"Hayır! Hayır! Hayır! Burada bunu yapamazsın! Duydun mu beni, yapamazsın! Yapamazsın! Yapamazsın!" Selen yokuşun sonuna geldiğinde araba durunca, sinirle defalarca direksiyona vurdu. El frenini çekip başını gömerek ağlıyormuş gibi sesler çıkarmaya başladı. Çiğdem oflayarak arabadan inerken Alex ise merakla önde oturan kızlara bakıyordu.

Çeşme'ye geldikleri ilk günde, denize girme hayalleri kurarken, Alaçatı yakınlarında denize en uzak noktalardayken araba stop etmişti. Çiğdem ve Alex otele geldikleri an Selen onları yerleşir yerleşmez alıp Kerim'i ekmek suretiyle zorla sıcak su havuzuna götürmek istemişti—Kerim'i ekmesinin tek nedeni son dedikoduları almaktı—. Çiğdem daha gram yol kat etmek istemiyordu aslında. Otelin havuzuna, denizine razıydı. Zaten son günleri yeterince hareketli geçmişti. Alex'in de son günüydü. Çocukcağızın yarın çekimleri başlıyordu. Dinlenmek en büyük haklarıydı. Fakat bunun yerine Selen'in milattan öncesinden kalma arabasının gazabını yaşıyorlardı. Kuş uçmaz kervan geçmez yerde, güneşin en tepede olduğu saatte, bitkiden bile sayılmayacak otların olduğu arazide kalakalmışlardı.

"Sizin yüzünüzden hep! Sizdeydi bu araba günlerdir! Küstü işte bana terk edince. Vermeyeceğim bir daha!" Selen birkaç kez daha çalıştırmayı denedikten sonra çalışmayınca bağıra çağıra indi arabadan. Terden boynuna yapmış saçlarını toparlayıp, tüm saçını tek bir yerde topladı. Çiğdem arabanın öbür tarafında onun karşısında durdu. Biraz haklıydı Selen. Yani arabanın küsmesi konusunda değil de, günlerdir Alex ve Çiğdem'in kahrını çekmişti zavallı Impala. Şimdi sıcaktan şikâyet ediyor olması en büyük hakkıydı.

"Ne yapacağız, doğru dürüst arabada geçmiyor buradan. Temmuz ortasında olacak iş mi bu ya?" diye söylenerek yola bakındı. Alex de inmişti arabadan. Selen kaputu açıp sanki kırk yıllık tecrübeli tamirciymişçesine motoru incelemeye başladı. Sinirle kaputu kapatıp "Vurduracağız," dedi.

Çiğdem gözlerini kısarak ona bakıp "S*ktir oradan!" diye bağırdı karşıki dağları yerinden oynatacak bir gürültüyle. Alex kafasına geçmekte olan güneşin etkisiyle iyice bunalıp Kerim'i aramak için arka taraflara gitti. "Ya Selen yalvarırım aklını başına devşir, servis falan çağır."

"Servise falan para veremem ben! Deli etme beni. Zaten züğürdüm her bi bokumu Kerim ödüyor. İtiyoruz. Başka çare yok. Nerede o prens? Kuvveti bi işe yarasın."

Çiğdem sert sert Selen'e bakmayı sürdürdü. Selen gayet de etrafına bakarak itmek için doğru noktayı aradı. Sağ taraftan inen bir yokuş vardı. Çıktıklarından daha az dikti. Daha güvenliydi. "Ya n'olur! Biz nasıl iteriz bunu? Ben çok güçsüzüm biliyorsun."

"O zaman geç direksiyona."

"Hayır, panik olurum ben, birden çalışmaya başlayınca vitesi falan şey yapmak gerekiyor—"

"Kes! Şey yapmak dediğin an kaybettin zaten direksiyona oturma hakkını. Ben bugüne kadar nasıl verdim acaba sana bu arabayı? Bir de Alex'e araba konusunda bildiklerinin yarısını sen öğrettin. Acaba ne öğrettin!? Allah'tan ben de vardım çocuğun yanında!"

"Bana bak Selen! Abartma! Adam çağır!"

"Ya kimseyi tanımıyorum burada! Numara bilmiyorum, bir şey bilmiyorum, ne servisi Allah aşkına? En yakın benzin istasyonu nerede, onu bile bilmiyorum. Şuradan iki saniye iteceksin Çiğdem, kimse de görmeyecek. Rezil olmazsın. Alex nereye kayboldu ya?"

Telefonla konuşması bitmiş olan Alex ağır adımlarla kızların yanına geri döndü. Telefonunu pantolonun arka cebine koydu. Pantolon giydiği için çok pişmandı. Şort giymesini tembihlemişti Çiğdem ama onu dinlememek gibi bir aptallık yapmıştı. Şimdi yanıyordu.

FIRLAMA PRENS (1)Where stories live. Discover now