19. Bölüm

7K 486 101
                                    

Yarım dakika kadar bekledikten sonra kapı yavaşça aralandı. Çiğdem o saniyeye kadar soluğunu tuttuğunu fark etmemişti. Ve o anda tekrar karşısında o kadını görünce soluğunu verdi. Alex'e baktı hızla, o da merakla Çiğdem'e dönmüştü. Üçlünün arasında saçma sapan bakışmalar yaşandıktan sonra ilk konuşan taraf Sümbül Hanım oldu. Gülümseyerek birbirini sıkı sıkı tutan ellere baktı önce. Sonra bakışlarını karşısındaki gençlere çevirdi.

"Ben de sizi bekliyordum aslında, ne zaman gelecekler diye. Buyurun," diyerek kapıyı açık bıraktı ve içeri yürüdü. Alex ve Çiğdem mal gibi kaldılar orada. Birbirlerine baktılar. Alex başını soru sorar gibi iki yana salladı. Çiğdem de dudak büktü. Sonra atarlı bakışlarına bürünüp, eğilip ayakkabılarını çıkarmaya başladı. Kadındaki pişkinlik inanılmazdı.

Alex de Çiğdem gibi eğilip ayakkabılarını çıkardı. Çiğdem'in peşine takılarak eve girerken arkasından kapıyı kapattı. "İsterseniz ayakkabılarınızı alın, arka bahçedeki çardağa geçelim. Hava güzel. Orada sohbet ederiz." Kadın arka bahçeye açılan kapısını gösterip kendisi mutfağına geçti. Çiğdem şaşkınlıkla kadının arkasından bakakalmıştı. Hiçbir sorun yokmuş gibi, hayatları güllük gülistanlıkmış gibi; Çiğdem'le Alex büyük teyzelerini köyde ziyarete gelmiş gibi davranması ağır saçmalıktı. Çiğdem en acilinden bir açıklama istiyordu. En azından bir giriş yapmasını istiyordu. Ama tabii kendisinin bir sorunu yoktu ki! Ortalığı karıştırıp gitmişti hanımefendi. Sonraki tüm zorlu süreç Çiğdem'in üzerine kalmıştı. O bilmediği durumla tek başına mücadele etmeye çalışmıştı.

Alex bir elini Çiğdem'in omzuna koyarak "Hadi geçelim de, öğrenelim bakalım. Diyeceklerini gerçekten çok merak ediyorum," diye fısıldadı sadece onun duyabileceği bir şekilde. Çiğdem atarlı tavrını koruyarak ayakkabılarını giydikten sonra sert adımlarla bahçeye çıktı. Tüm sinirine rağmen bahçenin güzelliğini fark etti. Arka tarafta küçük bir kümes vardı. Kumru, serçe ve sığırcık seslerinin arasına bir de kümes hayvanları sesleri eklenmişti şimdi. Bir sürü şey yetiştiriyordu anlaşılan Sümbül Hanım. Sebzelerin meyvelerin yanı sıra çeşit çeşit çiçekler de vardı bahçede.

Çiğdem çardakta bir köşeye oturduktan sonra tırnaklarını masaya çatır çatır vurarak sinirle bir ritim tutturdu. Alex de hemen onun dibinde sessizce oturuyordu. Bir dakika içinde Sümbül Hanım elinde bir tepsiyle bahçeye çıktı. Yüzünde abartısız bir tebessüm vardı. Tepsiyi masaya bırakırken Çiğdem merakla ona bakmayı sürdürdü. Cidden bunun ne kadar uzayacağını çok merak ediyordu. Herkesin önüne bir bardak çay koymuştu. Bir de un kurabiyesi getirmişti. Şaka gibiydi şu durum.

"Yeni yapmıştım, umarım beğenirsiniz. Eee, anlatın bakalım, neden beni bulmanız bu kadar vaktinizi aldı? Ben bana bu kitabı veren kadını iki buçuk haftada bulmuştum. Gerçi ben çok azmetmiştim." dedikten sonra saçlarını düzelterek devam etti. "Bir de benim zamanımda daha zordu. Şimdiki gençler şanslı teknoloji falan, şıp diye her işlerini hallediyorlar."

Çiğdem ağzı iki parmak açıklığında, şaşkın bir şekilde Sümbül Hanım'a bakakaldı. Alex de dikkatlice Sümbül Hanım'a bakıyordu.

"Pardon da, Sümbül Hanım. Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz acaba?" diyebildi Çiğdem. Kadını gördüğünden beri ilk kez konuşmuştu.

Sümbül Hanım'ın ince kaşları merakla havalandı. Çayından bir yudum aldıktan sonra "Ünlü biri misin? Tanımalı mıydım seni?" diye sordu. Çiğdem siniri bozuk bir şekilde güldü. "Hayır. O anlamda demiyorum. Siz tanımadığınız birine, saçma sapan büyülü bilmemneli bir kitap verdiğinizin farkındasınız değil mi? Siz nasıl—ya—aklım almıyor ya—" Çiğdem'in lafı siniri bozularak gülmeye başladığı için kesildi. Sonra acilen kendini toparlayıp devam etti.

FIRLAMA PRENS (1)Where stories live. Discover now