1. Bölüm

14.8K 778 213
                                    

"Ben bir tane orta boy caffe latte istiyorum. Yağsız sütle, kremasız olacak. İçine vanilya şurubu ekleyelim, bir de ekstra shot espresso olsun."

Kadının siparişini bardağın üzerine yazarken neredeyse kaleminin mürekkebinin biteceğini düşünüyordu. Bitmek tükenmek bilmeyen bir siparişti adeta. Zaten daha sırada ilk gördüğü anda tipinden hoşlanmamıştı. Dibi gelmiş çakma sarı saçları, sapı kolunun yarısında duran Louis Vuitton çantası ve o elinde duran son model akıllı telefonu ile tam bir Nişantaşı kadınıydı. Acep böyle bir şeyin Sultanahmet'te ne işi vardı?

'Ay sana ne kızım Çiğdem ya! Sanki nüfusuna alacaksın kadını, boş ver gitsin' dedi içinden kendi kendine bardağı arka tezgâha koyarken. "Caffe Latte, non-fat, no whip cream, ekstra shot ve vanilya şurubuyla." Yeşil önlüğünü düzelttikten sonra kasadan içeceği girerek "On lira yirmi beş kuruş. Başka bir isteğiniz var mıydı?" diye sordu kadına. Kadın ona gıcır bir yirmi lira uzatıp bir şey demeyince kasayı açıp kadına paranın üstünü ve fişini verirken "Afiyet olsun," diye ekledi.

Çatlak sarışından sonra, karşısına uzun boylu gerçek bir sarışın geldi. Kadının suratında tam bir turist gülüşü vardı. Tahmin ettiği gibi de çıktı.

"Hello! I want a tall caramel machiato, and a carrot cake," dedi kadın gülümseyerek. Çiğdem turist kadına gülümserken içecek siparişini bardağa yazdı. Sonra da istediği havuçlu keki hazırlamaya koyuldu.

Neyse ki o kadından sonra iki dakika soluklanacak şansı bulmuştu. Zaten saat yediye geliyordu. Birazdan çıkacaktı. Bugünkü mesaisi bitmek üzereydi.

"Çiğdem çıkmadan bi masaları da toparlasana," dedi süt ısıtmakta olan iş arkadaşı Fatih. Çiğdem tamam anlamında savsakça başını salladıktan sonra arkadan çıkıp masalardaki tabakları, bardakları ve boş tepsileri toparladı.

Sultanahmet Starbucks fazla büyük olmadığından toparlaması kolay oluyordu. Çiğdem buranın yarı zamanlı elemanıydı. Aynı zamanda Mimar Sinan Devlet Konservatuarı'nda Sahne Sanatları bölümde okuyordu. Haftanın beş günü okulu vardı ve haftanın beş günü dörder saat Starbucks'ta çalışması gerekiyordu. Evin kirasının kendine düşen payını ödemesine yardımcı olacak kadar maaş alıyordu. Ailesinin yolladığı para da geri kalan zamanlarda gayet güzel yaşamasına yetiyordu.

Üstünü değiştirip çıkmaya hazır bir hale geldiğinde iş arkadaşı Fatih'in kız arkadaşı Nilgün'ün gelmiş olduğunu, barın sonunda oldukça cilveli bakışmalar içeren bir sohbet içerisinde olduklarını gördü.

"Aa n'aber Çiğdem? Facebook'ta gördüm doğum gününmüş bugün? Doğum gününde çalışıyor musun sahiden? Kutlu olsun bu arada." Nilgün gelip kendisini öpüp sarılınca Çiğdem de, bütün gün dudaklarından silinmeyen ve o suratının ağrımasına sebep olan gülümsemesini silmeden ona sarıldı.

"Teşekkürler Nilgün. Sen hatırlatmasan son bir saattir doğum günüm olduğunu unutmuştum bile. Çalışmanın günü olmuyor ne yazık ki. Sabah da dersim vardı misal. Baya yorgunum, eve gidip yan gelip yatacağım. Doğum günümü öyle kutlarım artık."

Birbirlerine cici bir gülümsemeyle son kez baktıktan sonra Çiğdem Fatih'le de vedalaştı ve yeşil sırt çantasını omzundan asarak Starbucks'tan çıkıp Cağaloğlu'ndan Sirkeci'ye doğru yürümeye başladı.

Güzergâh olarak özellikle Cağaloğlu'nu seçmişti çünkü okuyacak kitabı kalmamıştı. Bu aralar ajanstan doğru dürüst figüranlık işi de gelmediği için kitap okuyarak vakit geçiriyordu. Üç yıldır amatör tiyatrolarda yer alıyordu. Okulda oyunlara katılıyordu ama nedense dizi ve film camiasında hala keşfedilememişti. Yetenekli bir oyuncuydu. Çirkin de bir kız değildi. Keşfedilmeye müsaitti. Saç rengini gömlek değiştirir gibi değiştirmesi dışında hiçbir tuhaflık yoktu fiziksel olarak. Bir altmış yedi boyunda, elli iki kilo, güzel memeli, düzgün bacaklı, kaydırak burunlu, iri gözlü, inci dişli normal bir kızdı. Ama yok! O kadar dizi ve film setinde figüranlık yapmasına rağmen bir türlü keşfedilememişti. Hâlbuki ajansı ne kadar iddialı konuşmuştu. "Sen çabuk keşfedilirsin, güzel kızsın, bir de tiyatroculuk okuyorsun, daha ne olsun?" demişlerdi. Ama nedense okulda üçüncü senesi olmasına ve ajansa kaydını birinci sınıfta yaptırmasına rağmen hala oyunculuk hayatında bir gram ilerleme yoktu.

FIRLAMA PRENS (1)Where stories live. Discover now