Suçluluk duyuyor gibiydi, gözlerimi açıp ona bakmak istedim onu rahatlatmak için ama o an içeri giren Krem düşkünü yaşananları, ikisinin yaptıklarını aklıma sürdü, tüm duygularımı çalkantılı bir varile bindirdi ve tepeden aşağı yuvarladı.

"Bu onun hatası." Sesi bir duvar kadar düzdü. Öfkem bu umursamazlık karşısında körüklenerek arttı. Tırnaklarım koltuk kenarlarını usulca çizdi. "Simon konusunda defalarca uyarıldı." Donuk gözleri benim öfkeli irislerimle buluştu. Silah dolu kemerini söküp sehpanın üstüne indirirken, bakışları hâlâ bendeydi. "Sevgilisinden ayrılmama konusunda direten oydu."

"Bana bak deri don-," Ayağa kalkıp elimle Jussy'nin sözünü kestim. Bakışları ne yaptığımı sorgularcasına bana bakıyordu ama ona dönmeyerek tüm ilgimi Krem düşkününden ayırmadı. Adımlarım ben farkında bile olmadan ona yönelirken, o ise dik bir şekilde durmaya devam ederek ona yaklaşmamı bekledi. Bana bakınca ne görüyordu bilmiyordum, ama yüzümdeki saf nefretten ibaretti. Topukları sayesinde ondan kısa kalan bedenimle önünde durdum.

"Bu size beni kullanma hakkı mı verdi?" Sesim son derece tehditkârdı. Öfke tüm sinir uçlarıma yayılmıştı, ve bunu kontrol etmek istemiyordum. Kabil'in yerindeki hareketleri, bu halde olmamın sorumlusu olması... Geçmişte var olan her şey beni buna itiyor gibiydi ve kesinlikle durmak istemiyor, aksine onu parçalara ayırmak istiyordum. Shadow veya Amora' ya verdiğim kadar yumuşak bir tepki vermemiştim evet ama sonuna kadar hak etmişti.

Ya da sadece kıskançlık seni dönüşü olmayan bir uçuruma itiyordu.

"Bunu kendine sen yaptın." Gözlerini indirerek bana baktı. Bakışlarında ne alay, ne de başka bir duygu vardı. Bomboştu. "O bıçağı sana saplayana kadar, o haini savunmaya devam edecektin. İnkar edecektin."

Haklıydı. Dedikleri doğruydu. Simon'a gerçekten güvenmek gibi bir aptallık yapmıştım, Shadow'un uyarılarına rağmen ona inanmak yerine onunla kavga etmiştim. Bu olaylar olmasa, Simon'dan şüphelensem bile ona karşı güvenimi tamamen yitirmezdim. Çünkü Simon gerçekten benim dostum olmuştu, zor anımda yanımda olmuştu. Bana gerçekten değer verdiğini düşünmüştüm, belki de öyleydi. Onu yaşamak istediği için kim suçlayabilirdi ki?

Dedikleri doğru olsa da, susmak istemedim. Öfkemi çıkartmam gereken bir yer vardı ve kurban olarak onu seçmiştim. Karşımdaki yıkılmaz gibi duran bu kale. "Öyle veya değil, bu seni ilgilendirmezdi. Beni öylece, habersizce aptal planınıza sürükleyemezsiniz." Göğsüm şiddetle kalkıp indi. "Sen, benden habersiz, adımı bile ağzına alamazsın!"

Bu cesaret miydi, aptallık mı veya bir anlık öfke mi bilmiyordum. Ama bedenimin dizginlerine oturmuş şeytan, beni her istediği tarafa çekebiliyordu, tek yaptığım itaat etmekti.

Krem düşkününün ifadesiz gözleri hafifçe kısıldı. Jussy'nin her an bir atağa karşı araya girmek için hazırda beklediğini görebiliyordum ama gözlerimi karşımdaki kadından ayırmadım. "Cesaretin fazlası sadece aptallıktır." Gözleri meydan okumaya devam etti. "Buradaki herkesin hayatı sana bağlı. Bencil, şımarık bir bebek gibi davranmayı bırak." Kaşları belli belirsiz çatıldı.

Dişlerimin arasından, öfkeyle tısladım. "Senden yardım istemedim, veya hayatını benim için riske atmanı. "

Haksızlık yapıyordum, ama durmadım. Vicdanımı susturdum.

Dudağının kenarı alayla kıvrıldı. "Kendi başına hayatta kalman en fazla birkaç saat sürer."

"Bu işine gelmez miydi?" Yapay bir şekilde dudaklarımı kıvırarak aynı alayı ona karşı kullandım.

GİRDAPWhere stories live. Discover now