Yutkunmam gerekti. "Onu sevmediğini sanmıştım ve bu görüntü beni bozguna uğrattı. Ama asıl şaşırdığım şey: Boşalan masalardan birine oturdum ve sipariş almak için geldiğinde bile beni görmeyişindi." Burun kemerini sıvazladı. "Beni sesimden bile tanımıyorsun!"

"Ryan..."

"Seni aradığımda telefonun elindeydi. Kenarda oturuyordun ve oflayıp görmezden gelmeyi seçtin."

Sinirle ayaklandığında kalbim tekledi. Onu daha önce bu kadar sinirlenmiş, kırılmış ve çıldırmış görmemiştim. "Nasıl hissettim bir fikrin var mı? Umursanmıyormuşum gibi, sevilmiyormuşum, bir fazlalıkmışım gibi. Nasıl bir şey olduğunu bilemezsin çünkü ben sana hiç böyle hissettirmedim."

Bende ayaklandım ve tam karşısına dikildim. Ellerimi yanaklarına yerleştirmek, onu biraz olsun sakinleştirmek istediğimde buna izin vermeyerek beni geri itti. "Son günlerde neyin değiştiğini anlamakta zorluk çekiyorum. Soğuk davranıyorsun. Yokmuşum gibi yapıyorsun." Bakışlarını benden başka bir yere çevirdi. "Aklıma kötü düşüncelerin gelmesine engel olamıyorum. Lütfen bana yanıldığımı söyle, şuan tek ihtiyacım olan bu."

Sustum.

"Justin'le anlaşabildiğini görmek harika çünkü o benim en yakın arkadaşım. Ama onun sana benden daha yakın olduğunu gördüğümde delirecekmişim gibi hissettim. Daha önce hiç böyle olmamıştı." Uzanıp bileklerimi bir hayli sert kavradı ve neredeyse yalvaran bir ses tonuyla konuşmaya devam etti. "Ne olur bir şeyler söyle! Korkuyorum."

"Ryan..." dolu dolu olmuş gözlerinin içine baktığımda kalbimin ağrıdığını hissettim. Kıskandığını anlıyordum. O böyle biriydi. Sadece onun olmamı isteyecek, kendisinden başka birini tanımamam için beni eve kilitleyecek kadar bencildi. Yapmadığı bir şey değildi bu. Tarihi tam olarak hatırlamıyorum fakat aylar öncesinde bir kuzeni buraya kalmaya geldiğinde, onunla konuştuğum bir iki seferi bile kıskanmış, onu hava alanına götürene kadar odadan çıkmama izin vermemişti.

Onu anlıyordum fakat kendimi anlayamıyordum. Hissettiklerime, düşüncelerime, duygu değişimlerime anlam veremiyordum. Kendime yalan söylemem gerçekleri değiştirmiyordu işte. Hala bir tarafımın içten içe Justin'e karşı bir şeyler beslediğini saklayacak kadar profesyonel bir yalancı olmadığım kesindi. Her ne olursa olsun onunla olacağımın sözünü verirken yalan söylemiyordum. Birbirimize verdiğimiz sözler, ettiğimiz yeminler vardı.

Bir bütün gibiydik. En azından kalbimden çıkagelenler bu yöndeydi.

Aklım ise 'Ryan' diye çığlık atıyordu deli gibi. Onun kadar harika bir insanı bir daha bulamayacağımı söyleyip vicdanıma baskı yapmasından söz etmiyordum bile. O doğru olandı. Ama benim yanlışlarım doğruyu kabul etmeyecek kadar acımasızdı.

O, bir şey söylemediğimi gördüğünde bileklerimdeki baskısını arttırarak yüzüne bakmamı sağladı. Gözlerindeki parıltının ürkütücülüğü içime işlemişti adeta. Korkuyordum.

"Neden susuyorsun? Bana ne yapmam gerektiğini söyle! Kendimde değilim. Çıldırıyorum. Bunu durdur ve bana düşündüklerimin doğru olmadığını söyle!"

"Ben..."

"Sen ne? Sizi gördüm! Kapının önünde neredeyse ağzına girecekti. Kendime hâkim olmaya çalıştım ama seni böyle görmek- Ah! Bana böyle bakma!"

Bileğimdeki baskısı daha da arttığında acıyla inledim. "Ryan, canımı yakıyorsun!"

Beni duymadı bile, tükürerek konuşmaya devam etti. "Sağlıklı düşünemiyorum. Uzun zamandır birlikteyiz. Benden sıkılmış olman saçma çünkü sana kendimden daha iyi davranıyorum. Aşkımı gösteriyorum ama şu karşılığa bir bak! Yüzüme bile bakmıyorsun, beni istemiyorsun, olabildiğince uzaksın, benimle konuşmuyorsun bile. Ben seninle evlenmek istediğimi söyledim. Sen ne yaptın? Hiçbir şey! Beni sevmediğini bu kadar belli edemezdin."

"Ryan kollum-"

"Kapa çeneni!" ellerinden kurtulmak için çırpındım fakat o beni daha şiddetli sarstı. Canım yanıyordu, ağlamama ramak kalmıştı. "Böyle olacağını hiç düşünmedim. Başka biri olacağını hiç düşünmedim."

Kollarımı hışımla çekip ondan kurtarmayı başardığımda geriye doğru bir iki adım sendeledim sarsakça. Göğsüm sinirle yükselip alçalıyordu. Söylediklerinin gerçekliği mi sinirlendirmişti beni yoksa hissettiğim şeyleri ondan duymak mı bilmiyorum. Tek bildiğim: bu fazlaydı.

"Ryan yeter!" diye bağırdım, çığlık gibiydi daha çok. Boğazımı acıtmıştı.

Güldü sinir bozucu bir şekilde. "Ne o? Sinirlendin mi yoksa? Ben seni incitmemek için hep kendimi kırdım bu zamana kadar. Şimdi söylediklerim mi ağırına gitti?"

Dolmuş gözlerimle kalbimde beliren ağırlıkla taş kesilmiştim olduğum yerde. İkimizde gergindik ve ikimizde birbirimizi kırmaya oldukça meyilliydik.

Daha fazla aynı havayı solumak istemedim. İlk değildi bu kavga ama en aşağılandığımdı. Boğazımdaki yumru beni olmayacak şeyler söylemem için baskı yapıyordu oraya. Ağzımdan çıkanı kulağımın duymadığı lafları etmek istemiyordum. Pişman olmak istemiyordum. Kırılmasını istemiyorum çünkü hala bende önemli bir yere sahipti.

Bu yüzden gitmek için hareketlendim. Bedenime çökmüş tüm yorgunluğa rağmen çantamı koluma takıp ayakkabılarımı giyerken içimde tereddüt yoktu.

Aklıma iki yıl öncesi geldi. Yine kavga ederek terk ediyordum evi. İlkinde haklı sebeplerim vardı ama şimdi tek haklı olan kişi Ryan'dı. Ve sanırım doğruların suratıma bir tokat gibi çarpması zoruma gitmişti gerçekten.

Nereye gittiğimi sordu, beni durdurmaya çalıştı, suçlu olmama rağmen pişmanlıkla özür diledi ve beni sevdiğini söyleyip bağırarak ağladı.

Ben yinede kapıyı çarpıp çıktım.

Ne kadar dram dolu bir bölüm IY!

Kısa oldu biliyorum ama dağ gibi ödevlerin arasında yazdığım için bir alkışı hak ettim bence :D Hani bu bölümde cici mi cici, tatliş mi tatliş yorumlarınızı görsem diğer update uzun ve erken gelebilir belki :-)))

Okuduğunuz için teşekkürler, iyi hafta sonları ♥


Dangerous Passions - BieberWhere stories live. Discover now