Vücudumu da duruladıktan sonra suyu kapatıp havluma sarıldım ve dışarı çıktım. Üzerimi giyindikten sonra saçlarımı kuruttum ve aşağıda kalan kitaplarımı alıp yeniden odama çıktım. Kitapları çantama tıkıp kapının kenarına koydum ve masamdaki testlerimi ayırmak için kağıtları ayırmaya başladım.
Testlerimi ayırmayı bitirdiğimde tedirgin hissetmekte ne kadar haklı olduğumu anladım. Öğrenci değişim programı için girdiğim ve kazandığım sınavın kabul mektubu masamda olmalıydı. Burda olduğundan adım gibi emindim çünkü annem gitmeden önce ona göstermiştim.
Kağıtları kenara atıp daha dikkatli baktım. Acaba testlerin arasına mı karışmıştı diye tekrar tekrar kontol ettim ama yoktu. Çekmecelerime baktım hatta odanın her yerine baktım. Kabul mektubum yoktu. Rüzgar mektubu görmüştü.
Kahretsin! Ona benim söylemem gerekiyordu. Bir mektuptan öğrenmemeliydi. Kimbilir ne kadar kızmıştı bana. Ya da bilemiyorum ne hissediyordu ki acaba? Onu aramak için telefonuma uzandım ama arayamadım.
Mesaj atmayı düşündüm ama ne yazacağımı bilmiyordum. Tepkisini merak ettiğim kadar korkuyordum da. O bana açık açık fikirlerini söylemişti zaten. Gitmemi istemediğini çok açık bir şekilde belli etmişti. Şimdi onun yüzüne nasıl bakacaktım ben ya da okula gitmek için beni almaya gelecek miydi?
Beynim yanıyordu sanki. Göğsümün sıkıştığını hissediyordum. Yatağıma oturup saçlarımı topladım ve bir süre öylece boşluğa baktım. İyi bok yedin Hazal! İyi halt ettin! En başından söylemeliydin ona. Daha öğrendiğim ilk anda.
Ben öyle boşluğa bakıp içimdeki suçluluk duygusuyla boğuşurken kapı çaldı. Bir an elim ayağım kesildi. Bir kere daha kapı çalınca koşarak aşağıya indim ve derin bir nefes aldım. Kapıyı açınca Rüzgar bir an için suratıma baktı sonra da bir şey demeden içeriye girdi ve salona geçip oturdu.
Derin bir nefes alıp kapıyı kapattım ve içeriye geçtim. Yanına oturmak yerine sırtımı duvara yaslayıp ona baktım. Hiç bir şey demeyince zar zor çıkan sesimle '' Rüzgar bir şey söyle mektubu gördüğünü biliyorum.'' dedim.
Cebinden çıkardığı mektubu fırlatırcasına masanın üzerine attı ve bana bakmadan '' Bana ne zaman söylemeyi düşünüyordun?'' diye sordu. Bu soruya daha kendi içimde bile cevap verememiştim. Bu yüzden ne derse desin ona kızamazdım haklıydı.
'' Söylemek istedim ama bir türlü söyleyemedim çünkü gitmemi istemediğini biliyorum.''
'' Gitmeni istemiyorum.''
'' Evet ama bunu yapmam lazım. Bu çok büyük bir fırsat.''
'' Biliyorum. ''
'' Sana daha önce söylemediğim için çok üzgünüm ama nasıl yapacağımı bilemedim. Önce doğum günü , sonra yemek araya bir sürü olay girince söyleyemedim işte. ''
Masadaki mektuba bir süre boş boş baktıktan sonra aniden ayağa kalkınca korktum. Yanıma gelip gözlerimin içine baktı ve bir anda bana sıkıca sarıldı. Nefesi saçlarımın arasından geçerken '' Hazal... Gitme.'' diye fısıldadı.
'' Rüzgar böyle yapma. Bana kendimi daha da kötü hissettirme.''
'' Kötü hissettirmeye çalışmıyorum. Ama gitmeni istemiyorum.''
'' Gitmem gerekiyor.''
'' Burdan gitmeyi neden bu kadar çok istiyorsun ki? Neden bu kadar acele ediyorsun gitmek için!?''
'' Sana bunu anlatmıştım. Ayrıca şu son bir yıl içinde yaşadıklarımdan sonra bunu kendim için yapmalıyım!''
Bir süre hiç bir şey demenden öylece bana baktı ve sonrada kapıya doğru yürüdü. Kendime lanet okuyarak derin bir nefes aldım ve ona doğru döndüm.
'' Rüzgar dur. Yapma böyle!''
'' Benim bir şey yaptığım yok. Seninde yapacağın gibi gidiyorum işte.''
'' Gitme konuşalı..''
Cümlemi bile tamamlayamadan kapıyı çekip çıktı. Evet bu beklediğimden bile kötü olmuştu. Vücudumdaki tüm enerji çekilmiş gibi olduğum yere çöküverdim. Bugün okula gitmek artık o kadar da iyi bir seçenek gibi görünmüyordu. Kendimde o gücü bulabilince kalkıp salona geçtim ve koltuğa oturup düşündüm.
Daha bir kaç saat önce ne kadar da mutluyduk. Her şey gayet yolundaydı. İşleri mahveden olmaktan nefret ediyordum. Her şey iyi giderken batıranın ben olması o olmasından daha kötüydü. Çünkü başkasını affetmek kendinizi affetmekten çok daha kolaydır.
Ama gerçekten gitmem gerekiyordu. O bunu anlamıyordu anlamayacaktıda gerçi ondan beni tamamen anlamasını beklemekte haksızlık olurdu. Ben geçmişimden kaçmak için gitmiyordum oraya. Yani evet bu sene yaşadığım çoğu zorluğu biraz olsun arkamda bırakacak olmak bana şimdiden daha iyi hissettiriyordu.
Benim asıl amacım geçmişimi umursamadan daha iyi bir gelecek için çalışmaktı. Burda kalırsam bunu ne kadar yapabilirdim bilemiyorum. İstediğim kadar olmayacağını biliyorum. Ayrıca böyle bir fırsatı başka ne zaman yakalayabilirdim ki? O ne derse desin gitmem gerekiyordu ve gidecektim de..
Sadece kendimi bok gibi hissettiğim gerçeği olmasaydı gitmek biraz daha kolay olabilirdi. Rüzgarı bu kadar kırdığımı , üzdüğümü bilmesem her şey daha kolay olurdu. Peki şimdi ne olacaktı? Ben gidene kadar böyle soğuk kagvalı mı kalacaktık? Yoksa.. Yoksa aslında her şey çoktan bitmiş miydi?
Düşüncelerimin arasında boğulunca sanki beni kurtarbilecekmiş gibi bir çığlık attım ve başımı yastığa gömdüm ve uyumaya çalıştım.
YOU ARE READING
Zakkum
Teen Fiction- Sana neden zakkum diyorlar? Yamuk sırıtışı beni kendi dünyasının dışına iterken '' fazla safsın'' der gibi haykırıyordu. - Biraz düşün belki anlarsın papatya. Gözlerimi devirip bana taktığı ve duyduğum en anlamsız lakabı inkar eder gibi...
'' Gitme''
Start from the beginning
