BÖLÜM 16

4.7K 184 7
                                    

Burada kalmayı seviyordum ama artık dönmemiz gerekiyordu. Normalde bu bir haftalık tatili arkadaşlarımızla geçirecektik ama Deniz buraya getirmişti beni. Şikayet etmiyordum çünkü burada olmak beni mutlu ediyordu. Eşyaları arabalarımıza koyup Ayça'yı aradım.

"Günaydın günışığım" sesini duymayı gerçekten özlemişim.

"Günaydın, nasılsınız bakalım?"

"İyiyiz canım, Tuğba'yı bekliyoruz. Hala toplanamadı." Güldüm. Normalde Ayça beklettiği için beklemeye alışamamıştı anlaşılan.

"Siz ne yapıyorsunuz? Yola çıkmaya hazır mısınız?"

"Evet, biz İstanbul'a geçiyoruz, Deniz'in evinde buluşuruz"

"Tamam, görüşürüz. Benim kapatmam lazım, kendine iyi bak" Sesi soğuk çıkmıştı, bir sorun olduğu belliydi ama hazır olduğunda anlatacağını düşünerek çok üzerine gitmedim.

Telefonu kapattıktan sonra arabaya yaslanmış beni bekleyen Deniz'in yanına gittim. Eğilip kısa bir öpücük verdikten sonra kollarını belime dolayıp beni kendine çekti.

"Hazır mısın? Bence bu ayrı arabalarda gitme işini bir daha düşünelim. Sen yanımda olmadığın zaman rahat olamıyorum, aklım hep sende kalıyor"

"Olmaz, arabamı burada bırakamam"

"Hadi amaa.." deyip beni kendine çekti ve öpmeye başladı. Beni böyle etkilemesinden nefret ediyorum.

"Seni yanımda istiyorum Derin, beni yalnız bırakma. Aklım sende kalacak ve seni düşünürken kaza yapmamı istemezsin heralde..." Gözlerini büyütüp dudaklarını aşağı sarkıtmıştı. Onun yanında bu kadar güçsüz olmak hiç hoşuma gitmiyordu. Güçlüydüm ve öyle kalmalıydım. Ama konu Deniz olduğunda pek de işe yaramıyordu.

"Peki, ama en yakın zamanda almaya geleceğiz"

"Oleeey!" diye bağırırken beni kucağına alıp dönmeye başladı. Küçük bir çocuk gibi oluyordu. Beraber kahkaha atmaya başladık. Beni arabasına bindirdikten sonra o da yerine geçti ve yola çıktık.

Bu sefer muhabbet ede ede yolculuk yaptık. Bugün keyfi yerindeydi anlaşılan. Arabayı hızlı kullandığı için normalden erken ulaşmıştık İstanbul'a. Markete gidip alışveriş yaptıktan sonra Deniz'in evine geçtik.

O, eşyalarımızı üst kata çıkarırken ben de mutfağa geçtim. Evi çok hoş ve huzurluydu.

İstanbul'un biraz dışında, ağaçlarla çevrili beyaz, normalden biraz daha büyük bahçesi olan bir villaydı. İçi oldukça geniş ve ferahtı. Deniz, evin içinde eşya kalabalığını sevmediği için az ve yeterli derecede mobilya vardı. Ev siyah-beyaz döşenmişti, bahçeye bakan cephesi duvar yerine tamamen camdan yapılmıştı. Böylece evin için tüm gün aydınlık kalıyordu ve geceleri yıldızların eşsiz güzelliği altında kalıyordunuz.

Ben malzemeleri dolaba yerleştirirken Deniz gelip yanağıma bir öpücük bıraktı. Onun sıcaklığını hissetmek beni mutlu ediyordu.

"Menüde neler var bakalım?" Tabi ya, karnı acıktığı zaman başka hiçbir şey düşünemezdi. Erkeklerin kalbine giden yolun midesinden geçtiği söylentilerini doğrulamak isteyen bir kişinin Deniz ile tanışması yeterli olabilir.

"Spagetti, köfte ve patates kızartması yapmayı düşünüyorum" dedim.

"O zaman ben de sana yardım edeyim, köfteleri bana bırak" diyerek buzluktan köfteleri çıkartıp tavayı ocağa yerleştirdi.

Her şey hazır olduğunda kendimizi kanepeye bıraktık. Yorulduğumuzu daha yeni yeni hissediyorduk. Kapının çalınmasıyla omzuna dayadığım başımı kaldırıp kapıya yöneldim, Deniz de arkamdan beni takip ediyordu. Sonunda gelmişlerdi, onları o kadar çok özledim ki anlatamam. Hepsiyle sıkı sıkı sarıldıktan sonra Emre'nin masaya koşması üzerine gülerek onu takip ettik. Aslında buna koşmak denemez, resmen uçmuştu. Ege, Tuğba'nın elini tutunca benim şaşırdığımı görüp gülümsedi.

HİÇ HESAPTA YOKKENWhere stories live. Discover now