bölüm 15

942 53 1
                                    


Anılın ağzından:
"Öldü mü lan söylesene ?"
"Elimizden gelen herşeyi yaptık ama malesef kurtaramadık. "
" Lan ne demek elimizden geleni yaptık daha fazlasını yapacaksınız. O ölemez."
Selin bunu duyunca bayıldı. Ali o ağlıyordu. Can ağlıyordu. Ezgi ağlıyordu. Eray o da ağlıyordu. Peki ya ben ben ölüyordum orda. Yavaş yavaş can veriyordum. O ölemez o bencil değil ben bıçaklandığımda onun çığlıklarıyla uyandım belki o da benim sesimle uyanır. Doktorun yanına gidip.
"Onu son bir kez daha görecem."
"Peki ama kısa sürsün. "Doktoru duyar duymaz ameliyathaneye daldım. O orda öylece cansız yatıyordu. Yanına gittim başucunda durdum. Elimi saçlarının arasına koydum.
" Çağla özür dilerim affet beni. Sen benim yüzümden buradasın. Olmaz sen ölemezsin. Sen bu kadar bencil olamazsın. Bak içerde herkes ağlıyor Selin bayıldı. Ben ölüyorum. Sen bu haldeyken ben her saniye can veriyorum. Kalk Çağla. Kalk. Madem karar verdin o zaman. Orda huzurlu ol olur mu meleğim. "Dedim ve dudağına son bir öpücük kondurdum.
- Keşke senin dudağında zehir olsaydı da paylaşsaydın be güzelim." önce başucundaki alet ötmeye başladı sonra tuttuğum eli kıpırdadı hafifçe.Hemen ameliyathaneden çıkıp bağırmaya başladım.
"Doktor çağırın o yaşıyor. Çağla yaşıyor. "Ezgi üzerime geldi. Bir tokat atıp.
"O öldü tamam mı gerizekalı. SEN ONU ÖLDÜRDÜN. "
"Yaşıyor o yaşıyor." Doktor geldi içeriye girip kapıyı kapattı. On yıl gibi geçen on dakikanın ardından doktor çıktı.
" O yaşıyor nasıl oldu bilmiyorum ama o yaşıyor." Doktor şaşırmış haldeydi. Ardından Çağlayı normal odaya aldılar. Çağlanın ailesi de geldi. Annesi perişan haldeydi. Kadının ağlamaktan yüzü gözü şişmişti. Yarım saat sonra odada birtek ben ve Çağla kaldık. Yanına oturdum.
"Çağla sen benim sesimi duydun mu ?"
"Evet ama ondan önce bir rüya gördüm."
"Ne rüyası."
"Ben Bursa da göl kenarı varya oturduğumuz oradaydım sen iskeleye oturmuştun. Yanımda küçük bir kız vardı. Uzun sarı saçlı bir kız bana ' sen henüz benim yanıma gelemezsin Çağla abla abimi bırakamazsın. O benim ölümümden sonra sadece senin ölümünde ağladı. O sadece senin yanında içtenlikle güldü. Sen onu hayata geri getirdin. Bak orda ve senin onu teselli etmen gerekiyor. Çünkü o birtek senin yanında gizlenmeden ağladı. Şimdi onu karanlığa terk edip gitme. Abime onu çok sevdiğimi söyle.' dedi ve gitti. Sonra senin sesini duydum. O kız kimdi Anıl ?
" O kız benim gözümün önünde ölen kardeşimdi."
" Senin ölen bir kardeşin mı var ?"
"Evet malesef zaten Yeşimi böyle korumamın nedeni de bu. Ben onu kaybetmekten korkuyorum Çağla. Eskiden sadece Yeşim ve annem vardı ama artık biri daha var."
"Kim ?
- Sensin ben artık seni de kaybetmekten korkuyorum. "
"Kardeşin nasıl öldü ?"
"Kardeşim Cansu benim yüzümden beyin kanaması geçirerek öldü."
"Senin yüzden mi ? "
" Evet ben daha 13 yaşındaydım Cansu 11 ben bir gün sitedeki çocuklardan biriyle kavga ediyordum. Cansu ayırmak için araya girdi. Gözüm dönmüştü onu kenara ittim tıpkı seni ittiğim gibi kafasını kaldırım kenarına çarptı ve beyin kanaması geçirdi ama ne yazık ki o senin kadar güçlü değildi. Ağladım benim yüzümden dedim özür diledim ama son sözü şu oldu ' ben güçsüzüm abi ama sen hep güçlü olup değer verdiklerini koru. Bana söz ver herzaman ablamı, annemi ve aşık olacağın kadını koruyacaksın. Kendini suçlama seni...' son sözünü söylemeden kollarımda can verdi."
"Anıl..."
"Ben Cansuya söz verdim Çağla seni, annemi ve Yeşimi korumaya söz verdim. Söz verdim"
1 hafta sonra
Sabah yine ve yine ayaklı alarmım olan Anılın sesiyle uyandım.
"Ya Çağla kalksana kızım öğlen oldu. "
"Ya bi git ya bugün cumartesi. Yani okul yok."
"Ama bugün dışarı çıkacaktık beraber."
"Of Anıl aşağı in giyinip geliyorum."
" Gelmezsen ve uyumaya devam edersen içine dondurma koyarım."
"Oha lan. Tamam kalktım." Deyip yatakta doğrulup esnedim.
"Eğer biraz sola kayarsan dün akşam yemeğinde ne yediğini görücem. Ağzını kapat."
"Tamam çık dışarı giyinicem."
" Kalsam."
"Yastık geliyor. "
"Tamam çıktım. "Deyip odadan çıktı. Hemen dolabın başına geçtim. Havalar soğuduğu için beyaz gömleğin üstüne siyah kazak altına siyah kot ve siyah botlarımı giyindim. Montumu ve beremi de alıp aşağı indim. Anıl kapının önünde bekliyordu yanına gidip:
"Önce nereye gidiyoruz ?" Diye sordum.
"Önce kahvaltı yapalım sonrada bowlinge gideriz. Sonra da takılırız biryerlere."
"Tamam hadi çıkalım"
"Tamam "dedi ve kapıyı açtı eliyle kapıyı gösterip:
" Bayanlar önden. "Dedi
" Mersi sen nasıl böyle centilmen oldun buraya gelirken kafana saksı mı düştü ? Gerçi bu hallerinin olması için saksıdan daha büyük birşey gerekir. Kafana balkon mu düştü Anıl ?"
" Kızım geçiyor musun geçmiyor musun ?"
" Tamam tamam. Sanırım bu hallerin kalıcı değil keyfini çıkarayım bari."
"Çıkar bari. "Evden çıkıp arabaya ilerledim tam arabanın kapısını açacakken bir el benden önce davranıp kapıyı açtı. Arkamı döndüğümde Anılın o siyah gözleriyle karşılaştım. Gözleri siyah olmasına rağmen maviden ve ya yeşilden daha güzeldi. Tüm samimiyetiyle gülümseyip:
"Sadece bu güne özel."
"Neden bu gün ne ki ?"
" Bişey yok içimden geldi. "
"Tamam"
"Kapı açık kaldı yalnız."
"Saol."
"Teşekkür etme arabaya bin." Dil çıkarıp arabaya bindim. Kapıyı kapattı ve arabanın etrafından dolaşıp sürücü koltuğuna geçti. Bindiği gibi gazı kökledi ve ben yerime sindim. O korkuyla tutunacak bişey aradım ve ilk bulduğum şeyi tutup gözlerimi kapattım. Gözümü açtığımda tutunduğum şeyin Anılın kolu olduğunu gördüm. Korktuğumu anlayıp gaza daha da köklendi. Ben onun kolunu daha da sıktım ve bu onu güldürdü.
"Anıll ! Mal mısın yavaşlaaa. "
"Nedenn ? "
"Ya Anıl bidaha senle hiçbir yere gelmemm. "Bir anda araba durdu. Ona bakıp:
"Ne oldu insafa mı geldin ?"
"Yoo geldik. "Camdan dışarı baktığımda bir kafenin önünde durduğumuzu gördüm. Şirin bir kafeye benziyordu. Anıl arabadan inip kapımı açtı. Aşağı inip gülümsedim gülüşüme karşılık verdi. Bu günün özel olduğunu söylemişti. Ama sadece canı istediği için olduğunu söylemişti. Elini belime yerleştirip beni kafeye yönlerdirdi. Ona bakıp tek kaşımı kaldırdım. Evet tek kaşını kaldırabilen seçilmiş insanlardandım. Bana gülümseyerek cevap verdi.
"Ne var ?"
" Bu gün beni fazlasıyla şaşırtıyorsun."
"Daha da fazla şaşıracaksın."
Dedi ve beni tekrar kafeye yönlerdirdi. Bende kendimi olayın akışına bırakmaya karar verip kafeye doğru yürüdüm. Kafeden içeri girince Anılın beni bir masaya yönlendirmesine izin verdim. Bir masanın önüne gelince sandalyemi çekti ve oturmam için bekledi. Çektiği sandalyeye oturup ona gülümsedim. Bana karşılıkl verip karşımdaki sandalyeye oturdu. Sağ tarafımdaki camdan dışarı bakmamla gülümsemem bir oldu. Anıl yüzümdeki görmüş olacak ki çenemden tutup bakışlarımı ona çevirdi ve:
"Neden gülüyosun ?" Dedi. Karşı tarafta camdan görünen kapalı buz pisti sahasını gösterip:
"Küçükken babamla ne zaman kavga etsek beni buz pistine götürüp orada gönlümü alırdı. O zamanlar geldi aklıma o yüzden güldüm."
"Hadi ya güzelmiş. "Dedi ve gülümsedi. Tam o sırada garson gelip.
"Ne istersiniz ? "Diye klasik bir soru sordu. Anıl bana bakıp.
"Kahvaltı servisi istiyoruz."Dedi garson başıyla onaylayıp deftere birşeyler yazdı ve gitti. O sırada arkamdan cırtlak sesli bir kız.
"Oo Anıl sen buralara uğrar mıydın ?"
"Selin!"
"Aslında adım Esin." Kız bir an kırılır gibi oldu ama sonra hemen toparladı. Anıl hiçte utanmışa benzemiyordu. Hatta yüzünde tek bir mimik bile oynanmamıştı. Esin ben hiç yokmuşum gibi davranıyordu.
"Akşam bekliyorum tamam mı?" dedi Esin ve sırıttı Anıl da onun sırıtışına karşılık verdi ve."Tamam ama şimdi işim var sen git ben gelirim. "Dedi Esin Anılın bu söyledikleriyle gitti. Ardından garson elinde tabaklarla bizim masaya geldi ve tabakları dizip gitti. Ben kahvaltımı yapmaya başladım. Çünkü az önce olanlar ve Anılın bu gece o kızın yanına gidecek olması beni delirtiyordu. Yemeğin ortasında Anılın telefonu çaldı ve masadan kalkıp biraz uzaklaştı. Ben de takmayıp yemeğime devam ettim. Çünkü açtım. Anıl on dakka kadar konuşup tekrar döndü ve.
"Çağla benim bir işim var kahvaltını yaptıktan sonra seni eve bırakırım. "
" Tamam ben doydum zaten gidebiliriz. "Dedim ve masadan kalktım. Ceketimi giyip kapıya yöneldim. Kafeden çıkıp arabanın önüne gittim. Anıl da hesabı ödeyip yanıma geldi. Arabanın kilidini açtı o benim kapımı açmadan ben kapımı açıp içeri girdim. Bu hareketim karşısında afallamıştı. Ama umrumda değildi. Hemen kendini toparlayıp arabaya bindi. Benim konuşmaya niyetim yoktu. Anıl da bunu anlamış gibi susmuştu. Arabada sadece ısıtıcının sesi vardı. Göz ucuyla Anıla baktığımda sırıtmış bir şekilde yola bakıyordu. Kim bilir bu geceyle ilgili aklından neler geçiyordur. Pislik herif ne olucak. Birden araba durdu eve gelmiştik. Tam arabadan ineceğim sırada Anıl bileğimi tutup.
"Çağla bugünü telafi edecem tamam mı söz veriyorum"
" Gerek yok sen işine bak"Dedim ve sertçe bileğimi çekip eve girdim. Mutfağa gittim buzluktan hazır pizzayı çıkarıp fırına attım ve o hazır oluncaya kadar elbiselerimi değiştirip depresyon havasına girmek için yukarı çıktım.
4 saat sonra:
" Salak Edward niye bırakıyosun ki Bellayı. "Evet oturmuş Alacakaranlık izliyordum. Saate baktım dokuz buçuktu. O sırada kapı çaldı. Yerimden kalkıp ağır adımlarla kapıyı açmaya gittim. Kapıyı açtım. Kimse yoktu yere baktığımda kurdaleli pembe bir kutu vardı. Kutuyu elime aldım ve içeri taşıdım kanepeye bırakıp önünde bağdaş kurdum. Kurdaleyi çözüp kutuyu açtım. Lütfen. Biri. Beni. Cimciklesin

ÇAĞAN(düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin