21-Bölüm "Masumluğunu Yitiren Kız"

2.9K 141 15
                                    

Şarkıyı açıp okuyun lütfen...

Güneş ışıkları yüzüme arsızca vuruyordu. Bu güzel uykumdan beni kaldırmasına sebep olan Güneş'e onlarca küfür ettikten sonra yatakta doğruldum. O güzel ve bana melül melül bakan yastığıma son bir bakış atarak kollarımı iki yana hayvanca açarak esnedim. Her ne kadar zor bir gece olsa da yavaşça popomu kaldırarak banyonun yolunu tuttum.

Dün anılarla geçen bir geceydi bizim için. O kırılmıştı ben ağlamıştım. O susmuştu ben içimde alev alev yanmıştım. Dün acılarla birbirimizi tamamlamıştık. O da zamanında acı çekmişti, belkide hala acı çekiyordu. Kim bilebilirdi ki? 

İnsan yaşadıklarını unutmak için zamana ihtiyacı olduğunu bilirdi aslında. Peki her şey için zamanın tükenmiş olduğunu bilmeniz yıkar mıydı sizi? Belki de beni yıkacaktı. Hayat engel miydi ki önümüzde ki yıllara? Belki öylece yüz üstü kalacaktım ortada belki de kendimi yaslayacağım bir duvar bulucaktım.

Banyo kapısının önüne geldiğim de usulca içeriye göz attım. Ne olur ne olmazdı her zaman temkinli olmak gerekirdi. Bir sürpriz ya da farklı bir şey olabilirdi. İçerinin boş olduğuna emin olduğumda usulca içeri girdim ve kapıyı ardımdan kapattım. Kendimi yorgun hissettiğimden dolayı hızlıca üstümdekileri çıkarıp kenara bıraktım. Yavaş yavaş su başlığını kaldırıp sıcak suyun geldiğini anlamak için elimi suya doğru uzattım. Suyun içimin bir garip olmasını sağlayacak kadar soğuktu. Aynı benim hayata karşı duruşum gibi. 

Suyun ısınmasını beklerken dün geceyi düşündüm. Kutay'a hayatımın sadece bir kısmını anlatmıştım. Acılı geçmişim bir kısmını sunmuştum ona.O ise bana geçmişinin gölgesi anlatmıştı. Bu benim için attığı ilk adımlardan biri gibiydi. Belki de ben öyle hissetmiştim. Ne de olsa hayatımdan biriydi o artık.

Suyun ısındığına kanaat getirdiğim de hızlıca kendimi duş kabinin içine attım. Usulca saçlarımdan ve omuzlarımdan akan sular beni benliğime kavuşturuyordu. Acılarımın yavaş yavaş akmasına izin verdim kısa süreliğine. Hiç bir şey düşünmedim. Ne ağladım ne güldüm. Sadece beni benliğime kavuşturan suya bıraktım kendimi. Şampuanları koymak için bırakılan yerdeki şampuanımı alıp elime ne az ne çok denilebilecek kadar sıktım. Şampuanın kapağını kapatıp eski yerine koyduktan sonra naneli bir şekilde içimi ferahlatan şampuanı kafama sürüp köpürtmeye başladım. Ferah kokan saçımı duruladıktan sonra hızlıca aynı işlemi iki defa daha yaptım. 

En sonunda saç kremimi sürüp duş jeli ile kendimi tamamen temizledikten sonra yavaşça duş kabininden çıktım. Yorgunluğumu götüren suya minnet ettikten sonra hızlıca üzerime bornozumu geçirdim. Hemen yerdeki kıyafetlerimi alıp çamaşır sepetine attıktan sonra hızlıca kapıyı aralayıp dışarıya bir göz attım. Kutayın olmadığını anladığımda dışarı çıktım ve hızlıca kendimi odama attım. 

Hızlıca bikinilerimi giydiğim de üzerine kot şortumu geçirdim. Üstüme yarım badi giyip saçlarımı at kuyruğu yaptım. Ardından hızlıca telefonumu elime alıp Kutayın odasına doğru yol aldım. İçeri girdiğimde yatağın hiç bozulmadığını fark ettim. Dün gece odaya birlikte gelmiştik. Ben çok ağladığım için kendi yatağımda sızıp kalmıştım. Peki Kutay nereye gitmişti?

Hızla kapının kart şeklindeki anahtarını alıp odadan çıktım. Telefonumu açıp  rehberden gizemi bulup aradım. Kısa süre sonra gelen Gizemin uykulu sesi ile derin bir nefes aldım. 

"Alo? Gizem?" dedikten sonra gelen "Hı?" cevabı ile salak saçma bir gülümseme yüzüme yerleşti. "Gizem Kutay nerede?" diye soru sorduğumda sesimde ki merak tınısını saklayamamıştım.

"O bugün saat sekiz uçağı ile Ankara'ya gitti."

Gizemin söyledikleriyle şaşkın bir şekilde olduğum yerde dondum. Adeta başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Beni ortada bırakıp gitmiş miydi sahiden? Hemde sebepsiz yere. Ben ona kendimi açmışken ve onun ufak gölgesinde mutlu bile olurken o buralarda beni yalnız bırakıp terk mi etmişti? Beni onca acılarımla terk mi etmişti? Sırtımı yasladığım duvarlarda tuğla örerken Ozan gibi o da mı kaçıp gitmişti? En önemlisi ise neden gitmişti? 

"N-Neden?" diye sordum neredeyse birazdan hıçkıra hıçkıra ağlayacağımı belli olduğunu belirten ses tonumla. Gizemin derin iç çekişiyle ve gelen hışırtı seslerinden anladığım kadarıyla yatakta doğrulmuştu ve bana ne diyeceğini bilmiyormuş gibi nefesler alıp vermeye başladı. 

"Neden?" diye sordum dişlerimi birbirine bastırarak. Ses tonum sabırsızca bekleyen biri gibi çıkmıştı. "Ankara'da bir işi varmış. En geç yarın döneceğini söyledi." derin derin nefes alırken kalbimde ki yükün biraz olsun hafiflediğini hissettim. "Peki gitti ama neden Gizem neden?" dedim normal ses tonumla. Gizem derin derin nefesler aldı. "Nedenini söylemedi." dedi kısık bir tonda. 

İçim içimi yiyordu. Adeta etrafı ateşe verecek kadar sinirliydim şuan da. Ateşim ortalığı yaktığı kadar ciğerimde ki zehirin beni de zehirleyeceğini biliyordum. Bunun için sakin kalmalıydım ve bu olayı iyice araştırmalıydım. Yoksa istemeden kötü şeyler yapabilirdim. 

"Denizi de al ve hemen lobbyde ki bahçeye gelin. Hemen!" dedim sinirli çıkan sesimle. Gizemin yüzüne telefonu kapattıktan sonra hızlıca rehberden Kutayı bulup aradım. 

Lanet olsun ki telefonu kapalıydı.

Hızlıca olduğum yerden asansöre ilerledim. Adımlarım etrafı yakıcak türdendi. Öfkemin sebebini anlamamıştım. Neden bu kadar kızmıştım gidişine? 

O benim için kimdi ki? Sadece oda arkadaşıydım. Peki onun o eşsiz kokusunu neden hep özlüyordum? Ona karşı hoşlantı seziyor olabilir miydim? Bilmiyorum. Peki onu neden Ceren kaşarından kıskanıyordum? Benim kalbimi kazanan adam olma ihtimali var mıydı? Olsa bile ne olurdu ki. O Cerenden hoşlanıyordu ben ise ondan. Ben onun hiçbir zaman istediği kız olamayacaktım. O benim gibi birini istemiyordu. O acılarla dolu bir insanı istemiyordu çünkü kendi acıları kendine anca yetiyordu. Onun için ben yoktum. Ama o benim için sürekli vardı. 

Ben Kutay'a öylesine tutulmuştum ki sanki son umudumu ona bağlamıştım.

Gözlerimden akan yaşları elimle silip hızlıca lobbyde ki bahçeye ilerledim. Denizle gizemi görünce hızlıca gözlerimi sıkıca yumup gökyüzüne baktım. Gökyüzü o kadar masumdu ki bakmaya kıyamıyordu. Ama ben masum değildim. Bakire olmak masumluk değildi. Masum olmak için acıları unutmak gerekirdi. Ama ben kendimi acılarla olgunlaştırmıştım. Ben buydum. 

Acılarıyla olgunlaşan masumluğunu yitirmiş bir kızdım ben. 

Ben olmasam da dünya dönerdi. Ben olmasam belki insanlara huzura ererdi. Belki de ben bu dünyaya fazlaydım. Belki de hiç doğmasaydım bu kadar acıya maruz kalmayacaktım ve her gün daha fazla kendimi üzüp ağlamayacaktım. Ya da bu dünyanın yalanlarıyla uğraşmayacaktım ve kalbimi ezen bu aşk denen şeyle kendimi yıpratmayacaktım. 

Kafamı gökyüzünden gizemlere çevirdiğim de bana baktıklarını fark ettim. Yavaş adımlarla onlara doğru ilerlediğimde gözlerimin kızardığına emindim. Onlara o kadar yavaş ilerliyordum ki sanki kendimi kaybetmiş gibi. Başımın döndüğünü anladığımda hala ilerliyordum. En son Denizin ayağa fırlayışını görmüştüm. Gerisin de ise kafamı soğuk betona çarpışının sesi geldi. Ardından Gizemin çığlığı geldi kulaklarıma. 

Gözlerimi azıcık açıp baktım kısaca gökyüzüne. Sahip olmak isteyip olamadığım masum gökyüzüne baktım öylece. Sonra sağ yanağımdan usulca yavaş bir gözyaşı düştü. Masumluğu ile beni büyüleyen gökyüzüne elveda dercesine baktım. Sonunda karanlığa karışan bilincimle Denizin ellerini hissettim bedenimde.

-------

Merhaba herkese! Bu bölümü geç gelmesinin sebebi kendimin sınava hazırlanıyor oluşum. Artık hikayeye duygu giriyor. Komik eğlenceli şeyler çıkıyor. Artık her şeyin öğrenme zamanınız geldiğini düşünüyorum. Kendimi o kadar çok derse ve antremanlarıma kaptırdım ki watpadd aklımdan çıkmış. Umarım bu bölümü beğenmişinizdir. Sevgilerle!

SON UMUT.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin