•28• Duvar

10.9K 904 38
                                    

Sizi seviyorum sevgili okuyucularım ve çok ama çok özür dilerim. Hem de içten... -Ç.T.
Kimse ile karşılaşmadan ve takip edilmeden sağ salim AKADEMEİA'ya ulaştık. Joshua sağolsun çok da geç gelmedik. İnsanlara birkaç şey uydurarak onları atlattık ama Eloy'u atlatmak o kadar kolay olmamıştı. Ona gerçekleri anlattığıma bin pişman olmuştum. Bazen gerçekten çok korumacı olabiliyordu. Şimdi ise Darren ve Maurissa'ya her şey açıklanmıştı Lysander ve Sevgi Abla tarafından. Onlar çıkmıştı ve biz şuan toplantı odasında yalnızdık. Ben, George, Darren, Maurissa, Tillman ve Octivia.
"Gerçekten onlardan saklayacak mıyız?" diye sordu Darren.
"Saklamalıyız, onların iyiliği için."diye otomatikman cevap verdi George. Bunu o kadar çok dile getiriyor ve bize o kadar çok dile getiriliyordu ki artık aynı kelimelerle ifade ediyorduk olayı. Bir robot misali...
"Elizabeth delirecek."dedi Maurissa.
"Delirmeyecek çünkü hiçbir şekilde öğrenmeyecekler. Çocuklar gerçekten tehlikeliler. Acımaları yok bizlere karşı. Bizleri kaçırdıklarında bunu gördüm. Şansımıza orada çok kalmadık. Yoksa elimizde patlamış dudaklar ve morarmış tenlerden daha fazlası olacaktı."dedi Octivia ciddiyetle.
"Bu ne zamandır var? Yani şu deney işi?"diye sordu Darren.
"Yukarı aşağı 3 ay." dedi George.
"Peki sizin ayrılmanızın bu olayla alakası var mı?"diye sordu Maurissa önce Tillman'a sonra bana bakarak.
"Yok."dedi Tillman ve George aynı anda. Ben konuşmuyordum çok fazla, hatta hiç.
"Anka'nın ağzı var George, kendi konuşabilir."dedi Darren. George yorum yapmadı, beden diliyle bile.
"Yeşim'den bunu nasıl saklayacağım? 7/24 beraberiz."dedi Darren.
"Güzel soru."dedi Octivia. Ve sonra herkes düşünmeye daldı. Bu gerçekten imkansızdı.
"Saklayamazsın. Ilk başta bir şeyler uydur ama sonra zaten öğrenecek. Yaklaşan bir savaş var. Bunu engelleyemeyiz."diye ilk defa konuştum.
"Savaş mı?"dedi herkes.
"Görmüyor musunuz? Zaten köstebekleri var. Amaçları bizi yok etmek. Savaşsız bizi nasıl yok edebilirler ki? Ayrıca çok kararlılar. Gözleri dönmüş. O hırsı ancak bizimle savaşarak söndürebilirler ve bu savaşın Akademeia'dan başka bir yerde olacağını da sanmıyorum. Bunu Lysander, Sandra, Rodrick ve Sevgi Abla da biliyorlar. Zaten o yüzden beni bu hale getirdiler. Ben onların en önemli ve en güçlü silahı olacağım. Kurtuluş bileti..." Herkes sustu ama bizimle konuşmak isteyen biri vardı: Nim. Yandaki laptopa yazmaya başladı;
-Sen onların silahı değilsin. Sen onların plan B'sisin. Aynı benim gibi.
"Ne demek istiyorsun?" diye sordum. Bu arada George hariç herkes korkmuştu hem de çok fena. Nim cevap verirken ben de açıklama yaptım.
"Tanıştırayım, Nim. Denek 11. Benim geleceğim. Detayları sonra anlatırım. Ama korkmaya gerek yok, tamamen dost canlısı. Casper gibi düşünebilirsiniz. Sadece hayalet değil."dedim ve ekrana döndüm.
-Söz verdim, söyleyemem. Ama ipucu verebilirim. Akademeia'nın tarihini araştır. Akademeia önceden neredeydi?
"Ne demek neredeydi? Nim? Gittin mi? Ne demek istiyorsun?"diye bağırdım. Ama hiçbir cevap gelmiyordu, gitmişti. "Bu böyle gitmez. Ne oluyor ne bitiyor öğrenmemiz lazım. George sen Eloy'u çağır, benim odamda buluşalım. Siz 4'lü de kimseye bir şey çaktırmayın. Önceden nasıl yaşıyorsanız devam edin. Hayır! İtiraz yok. Zamanı gelince hepinize bir görev düşecek önce bizim anlamamız gerek. Siz olayları sindirin önce."dedim ve George'un arkasından odayı terk ettim

......

"O duvarda bir şey var, hissediyorum. Belki bir gizli oda ya da gizli bir bölme ama bir şey var. Bir an önce bunu araştırmalıyız." dedim.
"Laboratuvara girmek kolay. Önemli olan orayı boş bulmak."diye önemli bir noktaya parmak bastı George.
"O zaman bugün şanslı gününüzdesiniz. Çünkü bugün Rodrick'in katılması gereken bir toplantı var. Sevgi Abla bahsetti. Çok önemli olmayan sadece ayak bağı olacak bir toplantı anladığım kadarıyla."dedi Eloy.
"Bu muhteşem oldu. O zaman görev yerlerini açıklıyorum."dedim.
"Gözcü olmak istemiyorum"dedi Eloy ve George aynı anda.
"Oğlum sizin kaderiniz bu."diyerek güldüm ve ekledim "Eloy sen idari binada Rodrick'i gözetleyeceksin. George sen de laboratuvarı gözetleyip aynı zamanda Rodrick'in bilgisayarını inceleyeceksin. Elimizde açılmayan ve sadece adı olan dosya dışında hiçbir şey yok. Belki başka şeyler bulabilirsin oradan."
"Anka bir dahaki sefere ben gözcü olmam haberin olsun."dedi Eloy.
"Her zaman böyle diyorsun oğlum sen. Walketalke'ler benden."dedi George.
"Her şey planlandığına göre işe koyulalım."

........

Hiç 'Guitar Hero' oynadınız mı? Orada zorluk dereceleri vardır. Bir 'Hard' vardır bir de 'Expert' işte ben şuan su ve toprakta experttim. Ayrıca havada ise hard'a geçmiştim. Aslında okula döneli çok olmadı hatta hiç olmadı. Ilk haftasonunu işte şimdi deviriyorduk ama o enjekte yemediğim, kaçırdığım aralık beni bayağı ilerletmiş, birkaç hafta ileriye taşımıştı. Hava derslerini Maurissa ile beraber çok çok ama çok sevdiğim Sevgi Abla'dan alıyorduk. Ona olan sevgi patlamamın nedeni ise şuydu. Sıkı durun. Hiç beceremediğim ateş dersini Darren ile beraber bakın kimden alıyorduk? Frau Müller yani Sandra'dan. Hiçbir şey beceremiyorum abi içimden ateş çıkmıyor ama gel gelelim bunu Sandra'ya anlatamıyorum. Ve artık ne beceriksizliğim kalıyor ne de işe yaramazlığım. Sırf küçük düşmemek için kimseye şikayet de edemiyorum. Bir tek ben biliyorum bir de Darren. Ama bazen o kadar sinirleniyorum ki etraf buzlarla doluyor ya da sert bir rüzgar esmeye başlıyor. Bu zamanlarda ise bana o çok aşılamadığım Darren yardım ediyor. Gerçekten çok garip bir durumun içine düştüğünüzde size yardım edenin önceden kim olduğunun önemi kalmıyor. Şimdi ise Eloy'u idari binaya yolladık ve biz de Rodrick'in laboratuvarına giriyoruz.
"İçeri girdik, tamam." Diyorum telsizden.
"Anlaşıldı, kuş. Tamam." Diyor tüm zevzekliğiyle. Operasyona isim vermek ve hepimize takma isim takmak konusunda çok ısrarcıydı. Her ne kadar itiraz etsem de söylemekten geri kalmıyordu. Aslında bu aralar ne kadar sinir olsam da bu tavırlarına, bu tavırlar beni sevindiren tek şey oluyordu. Çünkü şu aralar her şey gizemliydi ve her daim ne olacak korkusu içindeydim.
"Sen laptopu al 3 çekmeceden. Hala orada olması gerekiyor. Ben de duvarı inceleyeyim. Bakalım gizli bir düğme, kapak filan var mı?"dedim George'a. O da onayladı.
"Biz araştırmaya girişiyoruz. Sen de dikkatli ol, paspas. Tamam"dedim ve Eloy'un kızmalarına aldırmadan işime koyuldum.
Duvar dümdüzdü. Hiçbir şey yoktu yüzeyinde. Normal duvar pürüzü bile yoktu. Duvarda bir şey bulamayınca dolapları karıştırmaya başladım ama orada da bir şey yoktu. Hiçbir şey yoktu. Her zamanki Rodrick Laboratuvarı'ydı.
"Bir şey buldum mu George?" diye sordum.
"Laptop şifreli. Onu kırmaya çalışıyorum. Sen?"
"Sıfır var bende de. Duvar gereksiz bir pürüzsüzlükte."
"O zaman kesin bir şey vardır. Dikkatle incele. Doğal olmayan her şeyin altından bir şey çıkar."dedi göz kırparak George. Haklıydı, bunu ben de biliyordum ama gel gelelim hiçbir şey bulamıyordum. Duvara iyice yaklaştım. Her bir santiminde parmaklarımı gezdirdim ama hiçbir şey gelmedi elime. Ama o an bir şey fark ettim. Bir hava akımı. Klasik bir hava akımı. Oksijeni, nitrojeni, hidrojeni ile klasik bir hava ama duvarın arkasındaydı. Yerin altında olduğumuz için de topraklardan böyle bir hava akımı geçmedi imkansızdı. Bu da geriye tek seçenek bırakıyordu. GERÇEKTEN GİZLİ BİR ODA VARDI.
"George! Gerçekten bir oda var. Oradaki hava akımını hissedebiliyorum."dedim sevinçle.
"Doğru yoldayız demek ki. Şimdi de açacak bölümü bul. Ben de bilgisayarın işe yarar dosyalarını." dedi George ve işine döndü.
Bu sefer hava akımlarını kontrol ederek devam ettim. Bir yerde kek bir hava akımı ya da havanın çarpıp geçtiği bir tümsek bulmaya odaklandım. Ve buldum da. Bir açık buldum sistemde. Elimi oraya yerleştirdim ve ittirebileceğim bir parça hissettim. Tam bir el büyüklüğündeydi. Biraz ittiğimde bir çukur oluştu el şeklinde ve elimin üzerini kapladı. Elimi tam olarak kavramıştı. Ama daha ileri gitmiyordu. Kapı da açılmıyordu. Elimi kaptığı için tedirgin de olmaya başlamıştım. Ben de sağa sola çevirmeye çalıştım. Saat yönüne çeviremezken saat yönünün tam tersine çevirebiliyordum. Ben de çevirdim çevirebildiğim kadar. Biraz çevirip 'tık' diye bir ses duyuyor bu sefer diğer tarafa çeviriyordum. Bunu dört kere tekrarladıktan sonra 'click' benzeri bir ses ile kaplanan elim serbest kaldı ve kapı geriye ileri doğru çekildi.
"Kapıyı buldum." dedim tedirginlikle George'a dönerek. Ve telsizden Eloy'a da haber verdim. George arkama geçti ve kapıyı ittirerek açtım. Ve bembeyaz bir koridor ile karşılaştım. Sonunda ise bir asansör vardı. O asansör bizi nereye götürecekti kim bilir. Ama öğrenmenin tek bir yolu vardı. O da ilerlemek... Biz de bunu yaptık George ile. İlerledik,hem de sonuna kadar....

ANKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin