Korku Filmleri Korkmak İçindir

503 61 8
                                    

   Y/N: 2k olduk, yehuu!! Ne kadar sevindiğimi bilemezsiniz :) Bu zamana kadar yardım etmiş tüm okuyuculara teşekkürler! Umarım ileriki bölümlerde de benimle olursunuz.


  Kapıyı tekrar açma cesaretinde bulunduğumda Yoongi'nin yine aynı pozisyonda durduğunu fark ettim. Bir ayağı adım atmak için kalkmıştı ve havada duruyordu. Elinde tuttuğu poşeti ise çoktan unutmuş gibi gözüküyordu. Bu haliyle biraz komik gözükse de bunu benim demeye hakkım yok gibiydi. 

  ''Rica etsem kıyafetlerimi getirir misin?'' dedim fısıltıyla. Ayağını yavaşça indirdi.

  ''Şey, tabii.''

  Poşetle birlikte odaya girdi, gerçekten unutmuş gözüküyordu. Henüz yeni giymeme rağmen kenarı koyduğum kıyafetlerime üzgün bakışlar attım. Geri döndüğünde elinde poşet yoktu, bırakmayı akıl etmiş gibi görünüyordu. Aralık kapıdan uzattığım kafamla görebildiğim kadarıyla elinde tuttuklarının pijamalarım olduğunu fark ettim. Tabii ya, keşke duştan önce temiz kıyafetlerimi giymeseydim.

  Boğazımı temizledim. ''Yedek kıyafetin-''

  ''Tabii,'' dedi odaya geri dönerek ve bu sefer temiz kıyafetlerle döndü. Uzattığı kıyafetleri tutarken ''Sportif bir vücut,'' dedi. Oldukça açık sözlü bir yorumdu bu. Kızmış gözlerimi ona yönlendirirken ''Oldukça kızarmış yanaklar,'' şeklinde karşılık verdim. eli hemen yanaklarına yöneldiğinde çoktan kapıyı kapamıştım. Üstümde havlu var mı diye bir kere daha kontrol ettikten sonra kıyafetlere şöyle bir göz attım. Bol bir şort ve beyaz üstün arasından bir şey kayıp yere düşünce ağzım elimde olmadan açıldı.

  Ne cüretle iç çamaşırlarıma dokunurdu?!


---


  ''Çok sıkıcı,'' diye söylendi Yoongi tavana bakarken. Kanepeye uzanmış öylece tavanı izliyordu. Ben de farklı durumda sayılmazdım. Bağdaş kurmuştum ve beceriksiz bir şekilde kedi merdiveni yapmaya çalışıyordum. Sonunda pes edip ''Aptal şey.'' diye söylendim.

  ''Bir şey mi dedin?'' dedi kafasını indirip bana bakarak.

  Tam bir şey demediğim konusunda itiraz edecekken birden gülümsemeye başladım. Hala elimdeki kağıt parçasını -üzgünüm kedi merdiveni ustaları- tutarken konuşmaya başladım: ''Dedim ki, aptalsın.''

  Kafası karışmış bir şekilde bana bakarken kaşlarını çattı. ''Son dediğini anlamıyorum,'' Sonra sıkılgan bir şekilde tekrar geriye yaslanıp tavana bakmaya çalıştı. ''Bir çeşit küfür olmalı.''

  ''Evet.'' dedim omuz silkerken ve elimdekine geri döndüm.

  ''Hey, benimle dalga geçme,'' dedi doğrulup bana doğru kayarken. Görmezden geldim ve işimle uğraşıyormuş gibi yaptım. İstediğini düşünebilirdi. Türkçe anladığı yoktu nasıl olsa.

  ''Sen nerelisin?'' dedi birden. Kafamı ondan yana çevirdiğimde bana fazla yakın durduğunu fark ettim. Aptal turuncu saçlarından bağımsız olan birkaç telin alnıma değebileceği kadar.

  ''Tahmin edebilir misin?'' dedim ben de. 

  ''Rus olmadığın kesin, onlar güzel oluyor.''

  Elimi dik bir şekilde tutup kafasına vurdum. Aldırmamış gibiydi. Derince iç geçirdim, çok sıkıcıydı. 

  Eski pozisyonuna dönüp gözlerini kapatırken yan bakışlarla onu süzmekteydim. Kötü bir ev sahibiydi. Elimdeki kağıtlara daha fazla işkence etmeyi kestim ve oturduğum yerden kalkıp yattığı yerin yanına çömeldim. Birkaç saniye yüzünü inceledikten sonra elimi yavaşça kaldırdım, işaret ve baş parmağımı kullanarak burnunu kıstırdım. 

orada bir seoul var uzaktaWhere stories live. Discover now