Sınır Tanımayan Şeytan

635 66 13
                                    

Y/N: Arkadaşlar konumuzla ilgisi yok ama Yoongi'ye sarı saçın ne kadar yakıştığını söylemeden geçemedim. :D Tabii ki turuncunun da yeri ayrı. Fotoğrafın hikayeyle alakası yoktur, bilgilerinize..


  Annem ve babam ile olan telefon görüşmemin ardından sessiz sessiz horlayan Essy'nin çıkardığı gürültülerden memnun olmayan bir hal içinde tekli koltukta oturuyordum. Bu sefer uyuyakalmasam güzel olurdu, çünkü geçen sefer uyuyakaldığımda  her yerim tutulmuştu. Ve tabii sonra koşa koşa bardaki arkadaşıma yardıma gitmiştim. Neyse, bu da böyle bir anımdı işte.

  Televizyonda izlenmeye dair pek bir şey yoktu. Telefonumu elime aldım ve saate baktım. Yaklaşık ikiyi gösteriyordu. Yıldızlı arka planımı görünce birkaç saat önce yaşananlar aklıma geldi. Şurası bir gerçekti ki; ondan nefret ediyordum.

  Ama çok uzun bir aradan sonra konuşabildiğim ve yaşıtım olan tek erkekti. Ha, bir de şöyle bir gerçek var ki: o da benden nefret ediyordu.

  Ama nedense bazı tavırları bu görüşe hiç mi hiç uymuyordu. Başımı salladım ve telefondan KakaoTalk'a girdim. Şu an çalıştığım yerin başka bir şubesinde -bizim eve daha yakın olandan bahsediyorum- bana yardım eden kızla birkaç konuşmamız geçmişti. Onu sınıftan arkadaşım olarak kaydetmiştim. Adı h ile başlıyor olmalıydı. Ah, çok utanç verici. Bunu görmese iyi olurdu.

  

---


  Bugün güzel bir gündü, öyle olmalıydı. Hava kapalıydı ama en azından yağmur yağmıyordu. Pazar günü aynen olması gerektiği gibiydi. Bir şey dışında. Essy'nin yerinden yeller esiyordu. Yatağını güzelce toplamış ve baş ucuna bir not yapıştırmıştı.

  Bugünlük ben yokum, idare et tatlış.


  Pekala, bu tuhaftı. Muhtemelen erkek arkadaşıyla idi. Belki de ertelemelerimi kesip şu çocukla tanışmalıydım. Çünkü Essy gibi şıpsevdi birine bu kadar dayanabilen biri tanışılmayı hak ediyordu kanımca. 

  Öğle yarısına gelmiş olan saat çoktan kalkmam gerektiğini belirtiyordu, güzel bir duş iyi gelirdi aslında. Üstüme siyah ve bileğinden lastikli eşofmanımı giydim ve üstüme de bol beyaz bir t-shirt geçirdim. Kısa kollu dışarı çıksam buz kesme ihtimalim vardı, bu yüzden kapının arkasında asılı olan siyah kapşonlu hırkamı aldım ve kapıyı arkamdan kapatıp dışarı adım attım. Bugün çalışmamam iyi olmuştu. Aslında patronla anlaşmamız oldukça iyiydi, hafta içi iki gün, hafta sonu bir gün. Sanırım idare edebilirdim. Basamaklardan indim ve ellerimi cebime atıp yürümeye başladım. Karnım açtı ve belki ufak bir yere gidebilirim diye düşündüm. Yanımda yeterince para vardı.

  Gözüme kestirdiğim binaya doğru yürüdüm, hoş bir görüntüsü vardı ve tatlı bir his uyandırıyordu. Karşıdan karşıya geçtim ve kalabalığın arasından sıyrılıp restorantın kapısını açtım. Girişte beni karşılayan garson ya da her neyse -bistro?- eğildi ve ''Hoş geldiniz efendim.'' dedi.

  Başıyla selamını aldım ve boş yer için masalara göz attım. Tam önümde duran çiçek yüzünden görememiştim. Tam adımımı o tarafa doğru yönlendiriyordum ki gördüğüm şey duraklamama neden oldu. Hemen az önceki çiçeğin yanına gidip beni gizlemesine izin verdim. Az önce beni selamlayan garson şaşkın gözlerle bana bakıp bir yandan da müşteri olduğum için umursamamaya çalışıyordu.

  ''Bir şey düşürdüm sanırım.'' dedim sahte gülümsememle. O da kafasını başka yöne çevirdi, akıllıca bir hareket.

  Neden Essy'i gördüğümü düşünmüştüm? Ah, evet. Görmüştüm zaten. Demek benden habersiz buralara gelmişti. Yani tabii ki bu konuda özgürdü ama çok erken kalkan bir tip olduğunu söyleyemezdik ve şimdi anladığım kadarıyla bir erkekle oturmuş muhabbet ediyordu. Arkası dönük olduğu için erkeği çıkaramıyordum, bir yerlerden tanıdık geliyordu gerçi. Acaba okuldan mıydı? Muhtemelen öyleydi sanırım.

orada bir seoul var uzaktaWhere stories live. Discover now