EL/4.BÖLÜM

1.9K 110 3
                                    

KATİL 4. BÖLÜM

Onunla beraber aynı odada kalacağımı öğrendiğimden beri internet Explorer yavaşlığındaydım. Söyleneni geç anlıyor, yaptığım işi kaplumbağa yavaşlığında yapıyordum.

Çağan, yemeğini bitirip çöp kutusuna attı. Gözlerimi ona dikmiş gözlerimi büyüterek ona bakıyordum. Sinsi sırıtışı ile yanıma gelip boş bir masadan sandalye çekip yanıma koydu.

Boş gözlerle ona bakmaya devam ediyordum. Elini bana doğru uzattı. Benim elime bakılırsa onun eli büyüktü. Doğal olarak öyle olmalıydı. Çünkü o erkekti ben ise kızdım. Elimi uzatıp tanışmak yerine omuz silkip ayağa kalktım.

"Seninle aynı odada kalmam." Omzuna çarpıp yürümeye devam ederken beni durduran cümle Çağan'ın sinir bozucu sesi olmuştu.

"Merak etme ben kızları seviyorum. Kızlar tercih sıramda, merak etme." Omzuna yumruk atmıştım. Yumruğu hissetmemiştir belki de, çünkü çok hafifti. Şu deli cesaretimden başıma bir şey gelecekti bir gün.

Onun sinir bozucu atmosferinden uzaklaşıp müdür yardımcısı Tülin hocanın yanına gittim. Kapıyı tıklatmak yerine içeri girdim. Tülin hocanın kızgın bakışlarını görünce şaşırdım.

Burada ki erkekler böyle yapmıyorlar mıydı?

Masanın önünde duran deri koltuklara oturdum.

"Odadan çık ve kapıyı tıklat öyle gir!" gülmemek için dudaklarımı sıktım. Yüzüm domates gibi kırmızı olmuştur muhtemelen. Dediğini yapıp odadan çıktım. Kadın katı kuralları olan biriydi. Ve ben ilk günden kadına meydan okumak istiyordum. Herkesin gülerek baktığı annesinin kuzusu olan erkek çocuğu olmak istemiyordum. Kapıyı çalmayıp tekrardan kendimi koltuğa attım.

"Çocuğum babanın ahırı mı burası?" bu sefer kendimi tutmak yerine gülmeyi tercih ettim.

"Bilmem ahırı mı?" kadını daha fazla sinirlendirdiğimi fark ettim. Elinde ki pilot kalemi masaya sertçe bırakıp koltuğu arkaya döndürdü. Bu süreçte bende kıs kıs gülüyordum. Küçük çekmeceli dolaptan mavi dosyayı çıkarıp bana attı.

"Okula yeni geldiniz ve kuralları bilmiyorsunuz. Ama sana detaylıca anlayacağın dosya verdim." Mavi kaplı dosyayı alıp inceledim.

"Ben kurallara uymayı sevmem, kurallar bana uysun." Benim okuduğum kötü çocuk masum kız hikâyelerinde kötü çocuklar hep böyle söylüyorlardı. Bende dedim diye niye garipsendi?

"Ne için geldin? Söyle de çık." Kafamı sallayıp kadının sinirli yüzüne baktım.

"Odamı değiştirmenizi istiyorum," bu söylediğime karşılık kadın gözlerini kapatıp ya sabır çekti. Kadını daha fazla sinirlendirmemek için kapıyı yavaşça açıp çıktım. Bu okulda canım çok sıkılacaktı.

"Canın sıkıldı galiba, şurada ki banka benimle birlikte gelmek ister misin?" peşine takılıp banka gittik. O kadar hızlı yürümüştü ki, onun bir adımı benim üç adımımdı.

"Yavaş yürümeyi denesene!" diye bağırdım ona, kafasını yerden çekip bana baktı.

"Hızlı yürümek insanın kafasında ki kötü düşünceleri atmanın yöntemi, yani ben öyle yapıyorum." Ona gözlerimi büyütüp saçlarımı düzelttim.

"Yavaş yürümek de insanın kafasında ki düşünceleri detaylıca düşünmenin en iyi yöntemi." Onu taklit etmiştim. Gülünce çıkan elmacık kemikleri garipti, soğuk biri değildi. Takma adını taşımıyordu, o Soğuk Nevale değildi. İnsanlara güvenmediği için konuşmuyordu belki de? Her insanın geride bıraktığı yaşanmışlıkları var. Ya da geride bırakmak istedikleri şeyler. Ama illa onlarla yüzleşmeden geride bırakamazsın.

"Soğuk nevale?"

"Bu okulda insanlarla geçinemezsen, konuşmazsan, suskunsan adın soğuk nevale olur."

Anlayışla kafamı sallayıp hüzün barındıran gözlerine baktım. Bu çocuk ne yaşamıştı da bu hale gelmişti?

"Vay! Soğuk nevaleye bak sen!" önümüzden geçen iri cüsseli çocuk Burak'la dalga geçmişti. Yerimden kalkıp çocuğa ilerledim. Bu insanlar neden bu kadar duygusuzdu? İnsanların ne yaşadıkların bilmeden dalga geçiyorlardı. Ama ben bu okulda olduğum sürece kimse kimseyle dalga geçemeyecekti. Neyime güveniyorsam bende?

Çocuğun önüne geçip yürümesini engelledim. Yüzünde ki ifade aynen şuydu; Bu ana kuzusu çocuk kimin önüne geçtiğini sanıyor! Onu bir darbede yere indiririm.

"İnsanlarla dalga geçmek çok mu hoşuna gidiyor hulk?" ona Hulk demiştim, yani çirkin yeşil dev.

"Dalga geçmiyorum ben, ana kuzusu!" bir ara karate kursuna gittiğimi söylemiş miydim?

Hayır, söylememiştim. Şimdi bu iri cüsseli çocuk güzel tekmemi kaslı karnına yiyecek.

Yavaş hareketlerle bacağımı kaldırıp karnına indirdim, aniden vurduğum için tepkisiz kalmıştı ve yere yığılmıştı. Herkes başımıza toplanmış tezahürat yapıyorlardı. Yarısı ise

''Ana kuzusu'' diye bağırıyorlardı. Bu çok güzel bir duyguydu. Fakat ana kuzusu demeleri pek hoşuma gitmemişti. Görmüyor musun? İri cüsseli bedeni yere yapıştırdım!

Çocuk yerden kalkıp yüzüme yumruk atıyorken önüme Burak geçti. O yemişti benim yerime yumruğu. Müdür yardımcısı Tülin Hanım beni ve iri cüsseli çocuğu odasına çağırmıştı. Şimdi az önce artistlik yaptığım odada mazlum mazlum bakınıyordum.

"Kavga sebebiniz ne?" diye bağırdı Tülin hanım,

"Arkadaş, Burak arkadaşımla dalga geçti. Bende yapıştırdım tekmeyi." Tülin Hanım kıkırdayıp çocuğa baktı. İri cüsseli çocuğun yüzü kızarmıştı.

"Güreş takımına seni mi alsak Ahmet?" demek çocuk güreş takımındaydı ve ben onu yenmiştim.

"Anlık attı, yoksa ben onu bir çırpıda yere sererim." Vızıldayan iri cüsseli çocuğa kızgın bakışlarımı atıp burnumdan soludum. Yapmacık sinir en sevdiğim şeydi.

KATİL (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin