4. Kurs {Yok Artık!}

15.4K 738 105
                                    

Multi'de Cansu

Bölüm Şarkı/Ariana Grande-One last time

[Düzenlendi]

Zil çalar çalmaz yerimden kalkıp çantamı aldım. "Görüşürüz." dedikten sonra, çantamı alıp kapıya doğru yürüdüm, tam çıkıcaktım ki bir el kolumu tuttu. Döndüğümde Kerem olduğunu gördüm.

"Ne var?" dedim.

"Nereye gidiyorsun?" dediğinde kaşlarımı çattım.

"Bu seni ne ilgilendiriyor?"

"Bir soru sordum!"

Sesini mi yükseltmişti o?

"Seni ilgilendirmez!" dedim ve sinirle sınıftan çıktım.

Merdivenlerden hızlı hızlı inip çıkışa ulaştım. Güvenliğe müdürden kursa gitmek için aldığım izin kağıdını uzattıktan sonra okuldan çıkıp durağa doğru yürüdüm.

Otobüs gelince kartımı bastım ve arkalarda tek boş yer olan bir çocuğun yanına oturdum. Çocuğun bakışlarını üzerimde hissedince, ona döndüm. Yanılmamıştım, bana bakıyordu. Çocuğa dik dik bakınca gülümsedi ve önüne döndü.

Kursun durağına gelince indim ve kursa doğru ilerledim.

Gider gitmez, hızla soyunma odasına girdim. İki kız daha vardı, onları hiç umursamadan hızlıca beyaz uçları pileli tenis elbisemi giyip, beyaz tabanı kalkık tenis ayakkabımı da ayağıma geçirip bacak bacak üstüne atıp bağcıklarımı bağladım. Eşyalarımı da dolaba yerleştirdikten sonra, raketimi alıp soyunma odasından çıktım.

Saha'ya geldiğimde tek tük insanlar vardı. İçlerinde gıcık olduğum Selin'ide görünce, gözlerimi devirdim. Onu umursamadan sahaya yöneldim ve biraz atış çalıştım ardından, birazda atışlarımı kuvvetlendirdim. Tam bir kez daha karşıya top atmıştım ki, top karşılandı ve ben eğilerek toptan son anda kurtuldum. Kafamı kaldırdığımda, karşımdaki Selin'le karşılaştım.

Beyni, fındık kabuğundan küçük olan Selin'e gözlerimi devirdim. Bıkkınca bir nefes alıp verdim, ardından direk konuya girdim.

"Ne istiyorsun?"

"Bir Maç." dediğinde, güldüm.

"En son maç yaptığımızda, ağlayarak Saha'yı terk ettiğini unutmuş olmalısın Selin." dedim, alaylı bir ses tonuyla. Suratı asıldı ama sonra düzeldi.

"Bakalım şimdi kim ağlayacak." dedi, gülmeye çalışarak.

Beni gaza getirmeye çalışıyordu ama onunla maç yapıpta okul maçımı tehlikeye atamazdım. Çünkü Selin genellikle hileli oynar ve bir yerime mutlaka zarar verirdi.

"Çok beklersin. Yemezler Selin, Az daha yaratıcı ol." dedim ve göz kırptım. Sonra sahadan ayrılıp soyunma odasına gittim. Hızlıca yanımda getirdiğim yedek kıyafetleri üzerime geçirdim. Bol sıfır kol tişört ve spor şort. Evet, rahatına düşkün bir insandım. Okul kıyafetlerimi çantama, tenis kıyafetlerimi de dolabıma koyup çantamın fermuarını kapatıp sırtıma attım.

Kurstan çıkıp yavaş adımlarla durağa ilerledim. Ben tam durağa geldiğimde şansıma otobüste geldi. Hemen bindim ve en arkadada ful boş olan koltukların tam ortasına oturdum. Sakin bir yolculuktan sonra eve varmıştım. Hemen üstüme gri eşortman toz pembe tişört geçirdim ve aşağıya indim. Ben televizyonun karşısında uyuklarken, kapı çaldı. Oflayarak kapıya gittim, açtığımda şok felan olmadım çünkü Cansu gelmişti. Çantasını yere fırlatti ve salondaki koltuğa çöktü.

"Bu hocanın ben.. sırf bir kişi yüzünden 10 tur koşturdu vicdansız." dediğinde güldüm ve diğer koltuğa oturdum. Bir süre televizyona bakındıktan sonra canım sıkıldı. Bende Cansu'ya kitap okuyacağımı söyledim. Tabii bunu söylediğimi duydu mu, emin değildim. Cünkü telefonuyla aşk yaşamakla meşguldü. Onu takmayarak merdivenlerden yavaş yavaş çıktım ve odama girip kapıyı çarptım.

Nedenini sormayın çünkü bunun bir nedeni yoktu. Can sıkıntısıydı, işte. Kitaplığıma yöneldim ve içinden yarım bıraktığım 'İstanbul' kitabını elime alıp camın önündeki koltuğuma bağdaş kurarak oturdum ve okumaya başladım. Ben Kamer'e anlam veremezken kapı çalındı. Nasıl olsa Cansu bakar dedim ama öyle olmadı kapı iki dakika kadar çaldı ve hala açan olmadı. Sinirle yerimden doğruldum ve kitabı koltuğa içim cız ede ede fırlattım, sonra koşarak kapıyı açtım.

Yok Artık!

Bunun burada ne işi var?

(Tabikide burada bitirmedim, manyak mısınız?)

Şaşkınlığımı üstümden atıp "Ne var?" dedim.

Ona sinirliydim, öğlen kendini birşeyim sayıp, bana bağırdığı için. Hayır, onu ne ilgilendiriyordu benim nereye gideceğim?

Elindeki telefonumu havaya kaldırınca, kaşlarımı çattım.

"Cem'de kalmış. Lazım olur belki, diye getirdim." diye açıklamada bulundu.

"O niye getirmedi."

"O getirdi zaten. Yani beraber geldik, O aşağıda. Ben özür dilemek için gelmiştim. Öğlen sanırım hakkım olmadığım halde, sana bağırdım."

"Sanırım?" dedim tek kaşımı kaldırmaya çalışarak, olmayınca ofladım ve ikisini kaldırıp baktım.

Önce bu halime güldü, sonra ciddileşip konuşmaya başladı.

"Kesinlikle haksızdım." dediğinde, bu haline kıkırdadım.

O da güldü.

"Affedildim farzediyorum." dedi, o benim aksime tek kaşını rahatlıkla kaldırarak. Bunu yapabilmesine bozulmuştum. Kaşlarımı çattım ama sonra vazgeçtim ve düzelttim.

"Bende öyle farz ediyorum o zaman." dedim, dudaklarımı büzerken.

Kerem gülümserken, arkadan gelen kişiyle gözlerim büyüdü.

İkinci Yok Artık!

Yavaş adımlarla bize yaklaştı, önce Kerem'i süzdü sonra bana döndü.

"Bu kim Mira?" dedi sesini yükselterek.

Evet bu gelen, kuzenim Ekin'den başkası değil. Ekin, benden üç yaş büyüktü ve Cansu'yla bizi kız kardeşi olarak görürdü. Ben 'şimdi ne yapacağım?' diye düşünürken, duyduğum şeyle hızla Kerem'e döndüm.

Dediği şey ise tam olararak şuydu.

"Ben Onun Sevgilisiyim."

Hadi buyurun şimdi cenaze namazına.

Vote ve Yorumlarinizi eksik etmeyin Lütfen.

Bana ulaşmak için ;

İnstagram: Gizemlipremsess

Twitter: Gizemlipremsess

Youtube: Gizemlipremsess


Snapchat: Gizemlipremsess

Tumblr: ironikbirii


SAHADAKİ PRENSES Where stories live. Discover now