SBS-5

12 0 0
                                    

Bölüm 5: "Acı"

16 Temmuz 2015

Evin önüne geldiğimizde usulca frene bastı ve durdu. Kolunu kendi camına yaslamış ve parmakları dudağına değiyordu. Ben de yol boyunca yaptığım şeye devam ettim. Fulara baktım. Ona baktıkça anılar oynadı gözümde. Farkında olmadan dalmıştım böyle düşüncelere. Hayatım sanki bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Ne kadar küçük de olsaydım ilk acıyı tattığım yaşlarım, büyütmüştü beni. Acıya kat be kat muhtaç gibi hissetmeye başladım birden kendimi. Sanki acı olmadan ben olamazmışım gibi. Ben acıdan var olmuşum. Bu kanıya varışımın sebebi neydi ki aten? Acı. 3 harflik olsa da verdiği ya da aldığı şeyler kendisinden çok daha büyüktü. Beni acı büyütmüştü.

"Ben...Ben bugün olanlara akıl sır erdiremiyorum."

"Kafaya takmayacaksın Biricik. Biliyorum, ben her ne kadar üzülme demesem de üzüleceksin ama, çalış tamam mı? Üzülmemeye çalış. Her kötülükte bir iyilik var demişler. İyi zamanlarını düşün. Kardeşini düşün. O senden çok daha küçük değil mi? Ona gücünü göster. Yanında olduğunu söyleme, hissettir. Acının seni ele geçirmesine izin verme tamam mı?"

"..."

"Tamam mı dedim, Biricik. Bak, bu yaşadıkların korkunç ya da gerip şeyler. Nasıl isim vermek istiyorsan öyle şeyler. Beni bir yabancı olarak görebilirsin. Hemen benimse demiyorum zaten. Yapamazsın, zaman lazım. Tamam mı, tamam mı Biricik?"

"Tamam." dedim sesimi zorlukla boğazımdan çıkarırken. "Ama zor Ulaş, Gerçekten. Acının ele geçirmesine izin vermeyeceğim desem ne değişecek ki? Ben zaten acıdan ibaretim. Bana biraz zaman ver. Senin de dediğin gibi. Zamana ihtiyacım var. Ve gidiyorum. Kendine iyi bak Ulaş. Eğer bir şey olursa bir şekilde benimle iletişime geç, derdini dinleyebilirim. Zaten her şeyimi biliyorsun. Ben, gideyim artık."

"Görüşürüz değil mi?"

"Görüşürüz." dedim yorgun bir tebessümle. Bilmiyorum, belki de tebessüm değildir. Dudağımın kenarı en fazla bir kaç milimetre titremişti. O kadar.

"Sabrımı sınama Ilgın. Bak birazcık uyuyayım kalkınca her şeyi anlatmayan ne olsun. Ama yorgunum şimdi." Bu Ilgın'a sarfettiğim kaç bininci cümlemdi bilmiyordum ama, hala beni anlamıyordu. En sonunda sabrım taştı ve kalbini kırdım. Anlamayan gözlerle bana baktı. Sonra aptal bir ifade takındı. Sadece 'tamam' deyip gitti. Allah aşkına niçin herkes bana zorluk çıkartıyordu bu zamanlarda? Sadece uyku istiyordum. Uyumak.

Uyandığımda saat 17.00'ı gösteriyordu. Ne kadar da çok uyumuştum. Bu süre zarfı içinde zihnimi toparlamalıydım. Ama hala anlayamıyordum. Ilgın'ın doğum gününde ışıkların kesilmesi. Birinin sırtında midem kalkarcasına sallanarak gitmem. Beni kısa sürelik de olsa kaçıran adamın sinemadaki süper kahramanın (!) çıkması. Bana yıllar öncesini hatırlatması aynı zamanda yaşatması. Tüm hayatına kulaklarımı şahit etmesi. Bunlar 1.5 güne nasıl sığardı ki... Eve gelince ne olmuştu... Ilgın, onun kalbini fena kırmıştım. Gidip mutlaka gönlünü almam lazımdı. Yatağımın karşısındaki aynaya baktığımda ilk başta ürkmüş, sonra şaşırmıştım. Öyle ki odama giren Rafet Amca'yı farketmemiştim bile. Rafet amca bana dolu gözlerle baktı. Beni asla Ilgın'dan ayırt etmezdi. Kurumuş dudaklarımı nihayet hareket ettirdiğimde "Buyur Rafet Amca," dedim. "Biraz konuşmanın vakti geldi ha artık?" "Olur."

Rafet Amca bir babayı aratmaksızın bana iyi bir nasihat çekti. Dinlemek istesem de aklım başka yerlerdeydi. Bugün yaşananları kaldıramadı aklım. Yatmadan önce Ilgın'ın kalbini çok fena kırmıştım. Kesinlikle gönlünü almak zorundaydım. Ve bence biraz daha burada oturursam, kolay kolay özür dileyemeyecektim. Evin içinde Ilgın'ı aramaya koyuldum. Hafize Teyze onun dışarı çıktığını söyledi. Evet, tabii ki de nereye gittiğini kestirebiliyordum. Ki bence bu kestirmeden daha çok tecrübeydi benim için. 17 senelik.

Evden 10 dakika uzaklıkta olan okulun yanındaki ara sokağa geçip yüksek duvardan ayaklarını sarkıtmış bir adet Ilgın' ı bulmam 15 dakikamı almamıştı. Hiç bir şey demeden sadece yanına oturdum. Dönüp yüzüme bile bakmadı. Ayaklarıyla daire çizip duruyordu. "Şey... Ben eşeklik yaptım. Affet beni?" Yüzüme döndü. 'Sadece eşeklik mi yaptın?" Gözlerimi devirmek istesem de yapamadığım için küçük bi kıkırtı çıktı ağzından. İşte bu! Affedildin kızım!

Eve, o garip yürüyüşten yaparak gelmiştik. Hafize Sultan kapıyı açınca ikimiz iki yanağından öperek içeri girdik. Odama girdiğimizde bütün olan bitenleri anlattım. Ara sıra gözlerini fal taşı gibi açmış, bazen de sadece gözlerime bakmıştı. Nihayet anlatacaklarım bittiğinde Ilgın düşüncelerini sözcüklere sığdırıp bana aktardı içini. Ardından Hafize Teyze her zamanki gibi o güzel yemeklerini yaptıktan sonra sofrayı kurmamız için odaya girdi ve aynen düşündüğüm gibi yaptı. İkimiz sofrayı kurarken kardeşim Emre geldi. Emre'm... Tek servetim, tek yadigarım. Annemin kopyası. Emre'nin ismini ben koymuştum. Arkadaşım olan Emre'yi kardeşim, bir abim olarak gördüğüm için kardeşimin ismini de Emre koymuştum. Şimdi her ikisi de apayrı bir dayanaktı bana. Üstelik tek dayanağım onlar da değildi. Kardeşim ve Ilgın'dan sonra Emre, Armağan, Hafize'm Rafet Amcam... Bunlar en dayanaksız zamanımda benliğimi bulmuş, çoken gecekonduma birer dayanak olmuştu.

Yemek yendikten sonra sofra toplandı ve bulaşıklar makineye dizildi. Rafet Amca ve Emre Lig Tv' yi açıp Beşiktaş' ın maçını izlemeye koyuldular. Hafize teyze de onlara arada katılıyordu. Ilgın telefonuyla uğraşmaya başlayınca ben de yapacak bir iş bulamadım ve telefonumu ele aldım. 2 yeni cevapsız arama ve 5 yeni mesaj ileti. Açıp baktığımda tanımadığım bir numara karşıma çıktı. Hepsi de bu numaradandı. Mesajlar ise şöyleydi:

" Numaranı buldum. İşte bu! Bu arada ben Ulaş. :) "

" Sevinmedin herhalde numaranı bulduğuma? Hadi ama, herkes Ulaş Gürsoy'la konuşmak isterken bana cevap bile atmadın. Cevap atman için 5 dakikan var. Şimdi 4 dakika 50 saniyen. Çabuk ol. "

" Bak hala cevap atmıyor. Pekala arayacağım. "

" Aç artık şu telefonu!"

"Kızdırma beni kızım. Açılacak o telefon!"

Bu da neydi böyle? Emrivakileri yağdırmıştı. Ki bu benim en sinir olduğum şeydi. Hışımla cevap yazarken bir mesaj daha geldi.

"Mesajlara cevap yazılmıyor. Telefon açılmıyor. Tek bir şey kaldı. Arkandayım. Dön bakalım."

Ne? Nasıl yani?

"Kızım burdayım diyorum, ne panik yapıyorsun?'

"Hayda!"

Seni Böylesine SevmekWhere stories live. Discover now