1 | 2

2K 165 26
                                    

Okumaktan keyif alıyor musunuz? Eğer alıyorsanız beni takip ederseniz mutlu olurum.

-Kirilmisbirkalp

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
keyifli okumalar.

 keyifli okumalar

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

On dakika.

Hayatımın kararması için verilen süre yalnızca on dakikaydı.

Telefon suratıma kapandığında hangi ara koşarak kapıya ulaştığımı bilmiyordum. Kapı açılmıştı. Otuz dakika öncesine kadar kilitli olan kapı oyun için açılmıştı. Sızlayan diz kapağıma dönüp bakmadım bile, kapıyı açtığımda kendimi bir solukta dışarıya attım. Koşarak koridorda ilerlediğimde bakışlarım asansöre değdi, son yaşadığım şeyden sonra binecek cesareti kendimde bulamayarak merdivenlere koştum. Her basamakta dizimdeki sızı yakıyordu ve her basamakta gelip geçen insanların garip bakışları daha da artıyordu.

Nefes nefese otomatik kapıdan çıktığımda hızla gelip geçen arabaların tam karşısında olan ormanı fark ettim. Girişi kapalıydı. Lanet herif benden girişi kapalı bir ormana girmemi mi bekliyordu?

Telefonum elimde titredi. Dönüp baktığımda açılan ekranda yine o vardı.

İntihar hattı; bakma öyle aval aval güzelim, kop gel karşıya, dokuz dakikan kaldı.

"Orospu çocuğu," diye söylenmeden edemediğim o saniyelerde başımı telefondan kaldırıp arabaların durmasını beklemeden karşıya temkinlice koştum. Bazıları korna çalarak küfürler yağdırsa da, en nihayetinde durmak ve bana yol vermek zorunda kalmışlardı. Tel örgüyle çevrilmiş ormanın girişine ulaştığımda avucumu sertçe tel örgüye geçirdim.

Siz; peki ya buraya nasıl gireceğim!

Sekiz dakikam kalmıştı.

İntihar hattı; tam olarak elinin altında duran, senin için özel olarak hazırladığım konforlu kapıdan geçebilirsin.

Bakışlarım hızla elimin altındaki tel örgüye kaydı. Kesilmişti, bir insanın geçebileceğinden çok daha dar bir şekilde hem de.

Siz; dalga mı geçiyorsun, buradan nasıl girmemi bekliyorsun!

Cevabı acımasızdı.

İntihar hattı; yedinci dakikaya girmene saniyeler kaldı kül kedisi.

"Lanet olsun!" Bir kez daha vurduğum tel örgüyle beraber gelip geçen insanların bakışları altında eziliyordum ama hiçbiri umurumda değildi. Ne halde olduğumu kimse anlayamazdı. Elbette bağırıp çağırıp yardım isteyebilirdim hatta buradan kaçıp polise de gidebilirdim ama karşımda bir seri katil varken, işin sonunda elbet öldürülecektim. Kaçmak benim için kurtuluş değildi, olmayacaktı. Tam anlamıyla ölümdü.

Telefonu iç çamaşırımdan içeriye sokup düşmemesi için gizledim. Üzerime yoğunlaşan bakışları umursamadan eğildiğimde dizimin sızısı daha da artmıştı. Tel örgünün kesilen üst kısmına avucumu yasladım, başımı koruyarak geçtiğimde zayıf olmanın avantajıyla karşıya geçip bacaklarımı çizen tel örgüye öfkeyle bir tekme savurdum. "Aşağılık serseri!"

Bana deliymişim gibi bakıyorlardı hatta bazıları endişeye düşerek hemen uzaklaşmıştı yanımdan. Bense daha fazla vakit kaybetmeden telefonumu çıkarıp pisliğin attığı konuma doğru koşmaya başladım.

Altıncı dakikanın sonlarındaydım. Nefes nefese ormana doğru koşuyordum ve farkında vardığım bir gerçek vardı; koştukça ağaçlar sıklaşıyor, yol ardımda kalıyordu ve ilerledikçe ağaçlar gökyüzünü kapatıyordu.

Konuma vardığımda beşinci dakikanın ortalarındaydım henüz. Hissettiğim rahatlamayla dizlerimin üzerine çöktüğümde delicesine hızlı nefesler almaya başladım. Delirmiştim, başardığım için sırıtıyordum resmen. O esnada ekrana düşen aramayı yanıtladım.

"Aferin, iyi işti."

Nefes alışverişlerimin arasından yutkundum. "Senin takdirine ihtiyacım yok. Sadece ne yapacağımı söyle ve bitsin bu lanet olası işkence."

"Ormanın içerisindeki ağaçları görüyor musun?" dedi oldukça ciddi bir sesle.

"Görememem için kör olmam gerek herhalde, şimdi de akıl sağlığımla oynamaya mı karar verdin?"

Keyifli kahkahası bir anlıktı. "Akıl sağlığınla oynamak isteseydim inan bana bu kadar zahmete girmezdim. Şimdilik oynamak istediğim tek şey sensin." Çok normal bir şeyden bahsediyormuşçasına rahattı. "Şimdi başlıyoruz, Akşin. Ağaçları görebildiğinde göre üzerlerine yerleştirmiş olduğum numaraları da görebiliyorsundur."
Ağaçlara baktım, belki de o söylemese fark edemeyecektim ancak renkli boyalarla yazılmış numaralar vardı ağaçlarda. "Sekiz, dokuz ve dört numarayı bulmanı istiyorum. Yolun uzun, arazi geniş ve toplamda iki dakika süren var. Hemen başlasan iyi olur."

Ayağa kalkarken "Ruh hastası," dedim dişlerimi sıkarak. "Şizofren psikopat!"

Cevap olarak aldığım şey sinir bozucu bir kahkahadan ibaretti. İki dakika süremin başladığını belirten sayaç telefon ekranıma düştüğünde vakit kaybetmeden ağaçlara koşarak göz gezdirdim. Yedi, yirmi, üç, beş, otuz ama dokuz, sekiz ya da dört yoktu.

Uzun çimlerin kapladığı ormanın orta yerinde deli gibi koşmaya devam ediyordum. Koştukça dizimdeki kan daha da akıyordu, vakit bulup dizimin ne durumda olduğuna bile bakamamışken şimdi umursayamıyordum.

"Bir dakika otuz saniye," dedi gülerek.

Sık ağaçlara bakmaktan başım dönmüştü. Sonunda dört numara görüş açıma girdiğinde "Dört!" diye bağırdım ağaca tutunarak. "Buldum, dört burada!"

Gülüşünün arasından "Aferin," dedi. "Bir dakika yirmi saniyen ve bulman gereken iki numara daha kaldı kül kedisi."

Koştum. Belki de hayatımda hiç koşmadığım kadar koştum yaşamak için. Tek istediğim biraz da olsa nefes alabilmekti artık. Annem ve babamdan sonra yaşamayı isterken, ben ölümle olan dansımdam memnun değildim. Korkuyordum ama bunu bile yansıtamayacak kadar kimsesizdim.

"Son elli saniye," dedi keyifle.

Ağaçlara baktım. Sayısızca numara vardı, bakmaktan sızlayan gözlerim sonunda sekiz numarasıyla buluştuğunda derin bir nefes alarak büyük bir adım attım fakat attığım adımla beraber yaralı bacağımın çalıya takılması ve acıyla inleyerek yere yığılmam bir oldu.

Gülüşü kesildi. "Akşin!"

Ona fırsat vermeden hissettiğim tüm acıyla ayağa kalkıp sıkıca ağaca tutundum. "Sekiz!" Bacağımın şiddetli sızısıyla dişlerimi sıkarken sekerek ilerledim. Tam karşımda duran ağaç dokuz numaraydı. Elimi uzatarak ağaca dokunduğumda acım daha fazla ayakta durmama izin vermemişti. "Ve dokuz!" Ağacın dibine çöktüğümde acıyla sırtımı yasladım, telefon ise elimden kaymıştı. "Tamam mı, bitti mi, eğlendin mi!" Bir cevap gelmedi. Öfkeden dolan gözlerimden yaşlar süzüldü. "Senden nefret ediyorum," diye bağırdım telefona doğru. "Seni öldürmek istiyorum!"

"Sakin ol kül kedisi," diyen sesi ise bu kez telefondan değil de, tam olarak yaslandığım ağacın arkasından geliyordu.

📞

Yamaç'ın oyunları gittikçe garipleşiyor, sizce devamında neler olacak?

Oy vermeyi unutmayın.

İNTİHAR HATTI| TextingWhere stories live. Discover now