Bölüm 18: Gecenin Hakimiyeti Altında

41 2 4
                                    



Farklı, çok farklı. Havada çok farklı bir merak, çok açık şekilde duyularımda hissediliyordu. Gerilmiş olmanın verdiği o rahatsızlık hissini tanımlayabilecek hiçbir kelime yenemezdi korkunun ecelini. Anlatılamayacak kadar korkunçtu çünkü.

Hâlâ masada tek bir kelime etmeden ve sanki cansız bir tavşanmışcasına hareketsiz oturmaya devam ediyordum. Sabah olmasına rağmen gökyüzündeki kasvetleri tüm tenimde hissediyordum.

Becca solumda, Rowan sağımda. Ne kadardır tanıyorum  ben bu insanları? Sadece bir gün oldu tanışalı ama kara çocuğun bana karşı olan içten samimiliği sanki yıllardır varmış gibi düşündüren tek şeydi belki de bana. Yardımsever ve iyi kalpli oluşu belki de onun en iyi özelliğiydi.

Rowan'a karşı gülerek bir şeyler anlatan Becca ise... Tamam, onun iyi bir yanı yoktu, en azından benim için. Ama nedendir bilinmez bana gösterdiği acımasız ve yenilmez maskesini sevdiklerine karşı kolayca çıkarabiliyordu. Rowan ve Morgan onun bu hayattaki tek yakınları olmalıydı.

Karşımdaki adam mesela. Bana kara cadının saygısızlığına inat oldukça hoşgörülü davranmıştı. Her halinden belli olan savaşçı ruhunu gözlerindeki cesaretten alıyordur belki de. Uzun bir süredir karamsar bakışlarını tahta masadan hiç ayırmamıştı. Bir şey düşündüğü ya da belki de planladığı barizdi ama ne olduğu tam bir soru işaretiydi.

Gözlerimi  oldukça ağır bir şekilde kapattım. Aklımda ilk beliren silüet beyaz prensin asil ve kusursuz yüzü oldu. İki ya da sanırım üç gündür benden haber alamamıştı. Benim için endişeleniyor olmasını nedensizce deli gibi istiyor ve arzuluyordum. Bu kontrol edemediğim çılgın bir istekti kuşkusuz.

Yanına gitmeye belki artık cesaret edemezdim ama ona Neden? diye sorabilmek için her şeyimi ortaya koymaya hazırdım.

Neden haritamı yırttıp benim kaybolmama vesile oldunuz gece varisi?

Gereğinden fazlasıyla hissettiğim öfkeyle gözlerim anında açılmıştı. Gördüğüm manzara yine aynıydı. Kara çocuk ve kara cadı koyu bir sohbetin ortasındaydılar. Morgan ise hâlâ düşünceler kuyusunun başındaydı.

Kendimi buraya öylesine yabancı hissediyordum ki ayaklarım tekrardan koşup ormana gidebilmek için olağanüstü şekilde can atıyordu. Ormanı hatırlayınca omzumda miskince uyuyan perinin nefes alışverişlerini hissettim. O da en az benim kadar yorulmuştu.

Şu lanet diyarda yaşadığım zorlukların yanında duran küçük, tatlı bir periydi. Bunu bir de yedi yaşındaki  Pelin'e anlatsaydınız muhtemelen kulaklarınızı sağır edecek mutluluk nidaları atardı. İşte bu düşünce bir an, sadece bir an gülümsememe sebebiyet verdi.

"Dokunmamışsın hâlâ yemeğine küçük hanım." Erkeksi bir ses tonu kulaklarımda mütevazice yer edinmişti. Elimde gümüş renkte ve üzerinde sarmaşık gül desenleri olan çatalı tutmaya devam ediyordum ama ağızıma tek lokma bile atmamıştım. Açlık hissini hatırlayınca midem alarma geçmiş ve yemem için beni desteklemişti.

Bakışlarında bir şeyler aradım lakin tek bulduğum meraklı oluşlarıydı göz bebeklerinin. Sesiyle beraber Becca ve Morgan da bana dönmüştü. Cidden herkes bu anı mı bekliyordu?

Tüm bakışlar bana, benim mavi gözler önümdeki tabağa serilmişti. Zar zor da olsa elimdeki çatalı oynattım ve salataya batırıp çıkarttım. Yavaşça ağızıma götürdüm. Hâlâ tüm bakışlar bendeydi ama garip olan neydi?

Gökyüzünün KehanetiWhere stories live. Discover now