14

5 2 13
                                    

Kaç zaman oldu ben hala gittiğine inanmadım
Unutman imkansız, döneceğin güne hazırlandım

Gel, diye geçirdim içimden. Yine gel, bul beni. Bize gidelim.

Bir yas bahçesi içim
Anılar soluk çiçekler
Bakıp büyütmesem her gün
Elbet ölüp gidecekler

Şu an cidden dertlendiğim için, bu şarkıyı az önce antrenmana gelip gevşeklik yapmış olan o geri zekalı çocuğu anarak dinlediğim için utanmıyordum.

Ben şu an eski Ege'yi anıyordum, ilk tanıdığım Ege'yi.

Burukça gülümsediğim sırada hafifçe arkamı dönüp oturağa baktım. Hatrımda kalan ilk anımızdı o bank hikayesi.

Hasta halimle dona dona annesini beklemiştik dakikalarca. Üşüyorum diye montunu çıkarıp oturduğum yere sermiş, vücudumu kollarıyla sarmalamıştı. Kendince ısıtmaya çalışmıştı beni. Küs olmamıza rağmen üşümeyeyim istemişti.

Değiştiğini kabullenmek istemiyordum ben de. O günkü Ege'yi istiyordum.

Ne çok şey istiyordum, değil mi?

"Son ses Model de açıldığına göre anlaşıldı. Ege piçi unutulmamış."

Karen'in dibimde hissettiğim ani varlığı sıçramama sebep olmuştu. Kablolu kulaklığımı kulaklarımdan tek hamlede çekip çıkarırken konuştum: "Ödümü kopardın, geri zekalı." Kafasına vurdum. "Az yavaş gel."

Güldü, bir şey demedi başka.

Montunun kaygan kumaşından ötürü omzundan kayan çantasını düzelttiği sırada yerdeki taşla oynamaya başlamıştı. Düşünceli görünüyordu o da.

Çalan şarkıyı yarıda kesilmiş de olsa kapatırken "Bana bakacağına kendine bak asıl." diye konu değiştirmeye çalıştım. "Günlerdir huysuz bir bebek gibisin."

Anahtar kelime olan "bebek"i kullandığım an gözleri hızla bana dönmüş olsa da bu sefer ağzını açıp bana saydırmaya tenezzül etmemişti. Başını tekrar yere eğip taşlarla oyalanmayı sürdürmüştü.

"Ben yanına gelmeden hemen önce iki minibüsü kaçırdığının farkında mıydın?" dedi saniyeler süren sessizliği bozarak. "Bir süredir salonun önünde babamın çıkmasını bekliyordum, o sırada seni de izledim. İki otobüs geçti, ikisinin de gözlerinin önünden geçip gidişini algılayamadın."

Diyecek bir şey bulamayınca "Dalmışım, ondandır." diye mırıldandım.

Alayla güldü. "Dalmışsın," dedi kafasını kendi kendine onaylarcasına sallarken. "Tabii ya, ondan."

Sinirle vurdum koluna. "Niye inanmıyorsun ya?"

"Yok." dedi onu yanlış anlamışım gibi. "İnanıyorum gayet." Hafifçe gülümsedi. "Ege'ye dalmıştın sonuçta. Biliyorum ben seni."

Ağzımı açıp sinirle ona laf yetiştirmeye girişecektim ki otobüsün durağa yaklaştığını gördüm. Bunu da kaçırmaya niyetim yoktu.

Adımımı attığım sırada arkamı dönüp gelip gelmediğini sordum. Babasıyla ilgili bir şeyler mırıldandıktan sonra ağzının içinde "Siktir et." gibi bir şeyler söyleyip arkamdan binivermişti.

KâbusWhere stories live. Discover now