35 (6. YIL)

2.1K 347 161
                                    

Birbirleriyle çalışmaya başlayalı altı yıl olmuştu ancak tek bir yıla bile birlikte girememişlerdi.

Vincent Kaverin, gitgelleri olan bir adamdı. Düşünceleri hiç susmaz, sussa da bu çok kısa süreli olurdu. O zamanlar Vincent o kadar mutlu ve keyifli olurdu ki her duygusu zirveye oynardı.

Küçüklüğümden beri ölüme karşı iki farklı tavır sergilemişti; kendi ölümü söz konusu olduğunda pek umurunda olmadığını keşfetmişti ancak önemsediği insanların ölümü söz konusu olduğunda çılgına dönüyordu.

En başta kardeşi gibi gördüğü Mikhail İvanov ile keşfetmişti bunu. Düşmanları ona her zarar verdiğinde onu koruma, hayatta tutma iç güdüsü tarafından ele geçiriliyordu.

Ancak hayatında ilk kez başka birinin ölümü fikri onu sarsmıştı.

Benjamin Volkov...

Ondan önce kimseye ihtiyacı olduğunu hissetmemişti hiç. O her zaman yalnız savaşırdı, işlerini yalnız yönetir ve başına buyruk olurdu. Ancak ilk kez birisini kolayca hayatına almak istemişti. Onu bir yere koymak ve hep orada tutmak istemişti.

Yardımcı seçmişti, ikinci kez birini kendi rızasıyla hayatına almıştı. Ondan öncesinde her zaman kader onu insanlarla tanıştırırdı.

Lev'i önüne kader getirmişti, güvenilir bir insan olduğu içinse hayatında kalmaya devam etmişti. Mikhail ile arkadaş olması kaderin sayesindeydi. Babaları iki yakın arkadaş olmasa onlar muhtemelen yan yana bile gelmezlerdi hatta hiç tanışmazlardı belki de. Operasyona onunla giren diğerleri kaderin şansıydı ve tabii Mikhail'in tercihi. Hepsi mükemmel noktalardı.

Kendi rızasıyla hayatına aldığı iki kişi vardı; Denis ve Benjamin.

Denis ile tanışması Benjamin'den hemen önceydi. Kış mevsiminin en üzücü gecesinde artık katlanamayarak sarhoş bir şekilde bir çatıya çıkmıştı. Bir adım atacak ve hayatını sonlandıracaktı ancak bir ses onu durdurmuştu.

Dönüp baktığında ona bakan güzel yüzlü, endişeli, ürkek birini görmüştü. Onunla yarım saatten fazla konuşmuş, yaşaması gerektiği konusunda ısrarcı olmuştu. Sözler öyle şefkatli ve öyle sıcaktı ki o ayazda bile içinde bir mum yanmış gibi hissettirmişti Denis. Kendi seçmişti onu hayatına almayı, kendi aramıştı onu, görmek için ve kalması için o koşmuştu peşinden.

Annesinin bir yansımasını görüyordu onda.

Hemen sonra Benjamin aniden damdan düşer gibi belirmişti hayatında. Daha önce de görürdü ama dikkat etmezdi. İlk kez evine girdiğinde görmüştü onu, ilk konuşmalarını öyle yapmışlardı.

Yine kıştı, yine ölmek istemişti, son bir adım kalmıştı, yine sarhoştu. Bir dejavu gibiydi her şey.

Ancak farklı ilerlemişti.

Ona, "İyi misiniz?" Diye durmadan soran ses sinirini bozmuştu. "Bana iyi misin diye sorma, ben hep kötüyümdür." Demişti Vincent. Aslında şefkatli sözler bekliyordu, kalbine işlemeyen kısa vaadeli iyi niyet içeren sözler duymayı beklemişti. Belki Denis gibi endişelenmesini ve onu vazgeçirmek için ısrar etmesini.

Ama yapmamıştı, "Yatağınıza götüreyim, orada kötü olun o halde." Demişti. Umursamıyordu, işini yapıyordu, en önemlisi de acıyarak bakmıyordu. Acı ne demek biliyordu, acı çeken birisine vaaz vermektense onunla vakit kaybetmemeyi tercih ediyordu.

O an farklar daha baskın olmaya başlamıştı Vincent'in kafasında. On dokuz yaşında olsa da yaşanmışlıklar onu daha olgun gösteriyordu. Umursamadan onu soyup giydiriyor, vücuduna bir et parçasıymış gibi bakıyordu yalnızca.

Denis gibi en sevdiği şeyleri tahmin etmeyi denememişti bile. Biran önce ondan kurtulmak ister gibi ne istediğini sormuştu sadece.

'Bir şeye ihtiyacınız var mı?' Diye sormamıştı bile. "Kahve ya da yemek ister misiniz?" Demişti basitçe.

Benjamin Volkov kendisine has birisiydi. Ne dürüstlüğünü törpülüyordu ne de nefretini gizliyordu. Ne varsa Vincent'e açıkça veriyordu ve ona muhtaçmış gibi davranmıyordu.

Basitçe aylarca kaybolduğunda Denis onu her gün arardı, Mikhail ya da Lev bile bir yerden sonra onu arardı. Ancak Benjamin? Tek bir arama bile yapmazdı. O yoksa kendi hayatına devam ederdi, sanki Vincent'in yokluğu hiç problem değilmiş gibi.

Vincent çevresindeki kişilerin onu ölümden uzak tutmak için bariz çabalarını görüyordu. Ama bu çabalar onu ikna etmiyordu, kısa vaadeli ertelemeye sebep oluyordu yalnızca. Onu ölümden uzak tutmak onu anlamak sanıyorlardı. Yaşayan bir ölü olması, gerçekten ölmesinden iyiydi.

Ama Benjamin yapmıyordu bunu. Hayatı bir lütuf olarak gör, demiyordu. İnancını ona dayatmıyordu, acısını görmezden gelmiyordu. Uyuyamadığını anladığında diğerleri gibi uyku ilacı önermiyordu mesela. Ona çay demliyordu, özellikle en faydalı tarif hangisiyse onu yapıyordu. Ruhsal anlamda dayanamadığındaysa 'gel' diyordu. Saçlarını okşuyor, ninni söylüyordu.

Benjamin her hareketinde içindeki karanlıkta bir güneş var ediyordu ve artık geriye karanlık diye bir şey kalmıyordu.

Benjamin diğer herkesten daha iyi geliyordu ona. Öylece otursa da iyiydi, sessiz olsa da iyiydi. Gereksiz konuşmalar yapmazdı, zarar vermezdi, onu anlatmaya zorlamaz anlattığındaysa boş bakışlarla anlıyormuş gibi rol yapmazdı.

Vincent onun yanındayken ne anlatırsa kendi rızasıyla yapardı ve Benjamin bunu ne onu zorlayarak yaptırırdı, ne manipüle ederdi ne de kandırırdı. Benjamin sadece Benjamin olurdu ve Vincent çoktan teslim olup ne var ne yok anlatmya hazır hale gelirdi.

Benjamin Vincent için bir uyuşturucu gibiydi ve hemen bağımlılık yapıyordu. Vincent onu çok farklı bir noktaya koymuştu bile hayatında.

Vincent Tanrı'ya inanmazdı ama Benjamin'e inanırdı. Dualar etmezdi ama hep Benjamin ile konuşmak isterdi. Tanrı'ya ibadet etmezdi ama Benjamin bir şeyi emretse yapmak zorunda hissederdi.

Benjamin her şeydi, her yerdeydi. Sıfırdan zihninde var etmişti kendini. Diğerleri gibi değildi.

Vincent duygularının farkındaydı. Bir tarafı kendini durmadan Benjamin'in ayakları altına atmak istese de diğer tarafı galip gelerek mesafelere razı ediyordu.

Çünkü Benjamin mükemmeldi. Her şeyiyle kusursuzdu, merhametliydi, nazik, kibar, zeki ve düşünceliydi. Denis annesinin yansımasına sahipse Benjamin annesinin ruhundaki bir parçadan yaratılmış gibi gelirdi.

Hatta kendine çoğunlukla itiraf etmese de kimi zaman içindeki değeri annesini bile geçerdi.

Sorun da buydu. Vincent kendisinin normal olmadığının farkındaydı. Benjamin yasaktı ona, dokunsa onu da mahvederdi.

Kimseye acımazdı, Denis olsa kolayca harcardı belki ama o olmazdı. Onu incitemez, mecbur edemezdi.

Yanında olmak lütuf gibi hissettirse de, bir parçası tamamlanmış gibi olsa da, hayatını düzene soksa da, ona iyi gelse de olmazdı.

Çünkü o Benjamin'in hayatında lanet gibi hissettirecekti, birbirine girmiş parçaları koparacak ve sadece yıkım hissettirecekti.

O bile yoruluyordu bazen kendinden, eski rezil hayatına dönmek istiyordu ama Benjamin oradaydı işte. Zihnindeydi, oraya yapışmıştı ve her yerine işlemişti.

En çokta artık ondan başka bir şeyi hissedemediğini fark etmişti Vincent.

Ona doğru koşmak istese de yapmadı. Canı yansa da yapmadı, Benjamin'in canı yansa da yapmadı.

Çünkü bir kere giderse asla dönemezdi ve o Benjamin için bile çok yorucu bir engel olduğunun farkındaydı.

İcinde kötü bir his vardı daima, o his Benjaminsizlikti.

Üçüncü ağızdan Vincent kafası

Ne diyebilirim ki? Yavaş yavaş anlıyoruz bence iki tarafı da

Çok fena grip olmama rağmen yazdım bakın yorum yığın buraya yav valla nazar değdi bana

Vurgun| GayWhere stories live. Discover now