2

2.8K 396 101
                                    

Benjamin

İşler delicesine yoğundu çünkü baş belası Vincent Kaverin ortalıkta yoktu. Bu yüzden Pakhan da dâhil herkes onu arıyordu. Sorun yaratmaktan çıkmış biriydi bana kalırsa Vincent zira kendisi başlı başına sorundu zaten. Onu gördüğüm bir saatlik zaman dilimiyle bile bunu anlayabilmiştim.

"Yaralanmış olmalı." Diye konuştu Pakhan endişeli olsa da yüzü ifadesiz olduğundan anlaşılmıyordu. "Normalde beni öyle ya da böyle arardı."

Vladimir Sergei'nin yine bir şey yaptığı açıktı ancak ne olduğunu bulamıyorduk. Herkes seferber olmuştu âdeta ama tek bir iz yoktu.

"Lev, hâlâ bir iz yok mu?" Bilgisaraylara gömülmüş olan adam olumsuz anlamda kafasını salladı.

"Kahretsin." Pakhan gittikçe öfkeleniyordu ve bunun ne anlama geldiğini biliyordum. Onun öfkesi başka bir boyuttaydı.

Ne yazık ki elimden bir şey gelmiyordu.  Çünkü daha üç yıldır burada, bu işlerin içindeydim. Bratva'nın Ölüm Makinesi'nin çıkardığı sorunları bilmek ayrı buna şahit olmak apayrıydı.

Cebimdeki telefon titreştiğinde irkilerek elimi oraya götürdüm. Kimsem olmadığı için arayan banka olmalıydı ve böyle bir atmosferde telefonu açmam korkunc bir umursamazlık olurdu. Ne yazık ki telefondaki kişi aynısını düşünmüyordu Çünkü telefonun titreşimi bir saniye bile durmuyordu. Neredeyse iki dakika boyunca aralıksız titreştiğinde iğne atsan duyulacak kadar sessiz yerde dikkat çekmeye başladı.

"Dışarı çık." Pakhan'ın gergin sesiyle saygıyla eğilip anında odadan çıktım. İçimden telefonun ucundakine söverken sinirle açıp kulağıma götürdüm. Amacım zihnimdeki küfürleri söylemekti ancak duyduğum sesle kaskatı kesildim.

"Nihayet, küçük fare." İrkilerek sesin sahibini şaşkınlıkla dinledim.

"Vincent?" Diye sorarken saygıyı bir köşeye bırakmıştım çünkü saatlerdir aradığımız kişi beni aramıştı.

İçeri hızla dönerken gergin olan Pakhan'ın ve Lev'in bakışları bana döndü. Heyecanla kapıyı açmam saygısızlığın başka bir boyutuydu ama anlık heyecanla yaptığımdan kendime kızmadım.

"Bay Kaverin, telefonda." Dedim şaşkınlıkla kulağımdaki telefonu tutarken.

"Hatırlatta sana sır mır vermeyeyim." Dedi aynı anda Vincent. "Ağzında bakla ıslanmıyor."

"Ne demek bu?" Pakhan hızla yanıma gelirken telefonu hoparlöre aldım. "Kardeşim, sen misin?" Diye sordu Pakhan.

"Başka birini mi bekliyordun?" Diye sordu nefes nefese Vincent. Resmen can çekişirken alay etmekten geri durmuyordu.

"Nerde olduğunu söyle." Dedi Pakhan rahatlamış bir sesle.

"İstanbul'da Şile diye bir yerde." Dedi zar zor.

"Orada ne işin var?" Pakhan hızla dışarı çıkarken Lev konuştu.

"Geziye çıkayım dedim." Alaycı bir tavırla güldü. "Ankara'daki depodan hangi ara geldim buraya hatırlamıyorum." Diye açıkladı.

Öylece telefonu tutarken rahat bir nefes alıp verdim. Sorun çözülmüştü, sonunda rahat olabilirdim.

"Küçük fare?" Seslenmesiyle gözlerim kameraya kaydı. "Evet?" Diye karşılık verdim.

"Sen gel." Diye konuştuğunda anlamayarak ekrana baktım. Aynı saniye Pakhan odaya geri döndü ama söylediğini duymuştu.

"Anlayamadım?" Diye sorsam da kast ettiği şeyin onu almaya gitmem olduğunu biliyordum.

"Eve geldiğimde sen benimle ilgilen. Bir sorun olur mi kardeşim?" Pakhan'ın orada olduğunu nereden bildiğini düşünsem de bir cevap yoktu.

"Sorun değil," Pakhan düşünceli bir şekilde bana ve telefona baktı. "Gelebilir."

Elbette kimse bana fikrimi sormayacaktı.

Boyun eğerek sessizce kapanan telefonu cebime koydum. Pakhan göz ucuyla Lev'e baktığında saniyeler sonunda odada sadece ikimiz kaldık.

"Birkaç gün yanında kal." Dedi en sonunda. "Onunla ilgilen ve aşırı davranmasına izin verme. Olabildiğince hareket etmesin iyileşene kadar. Ve Benjamin, bir dahakine telefonun en ufak titreştiğinde saat kaç olursa olsun aç."

Sözlerini dinleyip onaylar gibi kafamı salladığımda çıkmak için hareketlendim. Dakikalar sonra bindiğim arabada daha dün gittiğim eve sürerken her şey daha zordu.

Vincent ile birkac gün! Kutsanmış olmalıydım aksi taktirde dualarımın bu kadar çabuk kabul olması mümkün değildi. Tabii olmasını istemediklerim söz konusu olduğunda onları bir kez daha gözden geçirecektim.

"Lanet olasıca Vincent Kaverin!" Kendi kendime mırıldanırken gözlerim navigasyona kaydı.

Tüm bu sıkıntı icinde bir de beni aramasının sebebini düşünmekte vardı. Numaramı nereden bulmuştu? Neden Pakhan dururken beni aramıştı? Neden bir başkası değil beni özellikle istemişti?

Derin bir nefes alıp verdim sıkıntıyla. Vincent hayatıma gireli daha yirmi dört saat yeni dolmuşken bu denli arıza bir karakteri olduğunu anlamam saniyelerimi almıştı. Hayatım boyunca bu tür tiplerden nefret etmiştim. Vincent gözümde tam olarak dersi kaynatan arka grubun sinir bozuculuğuna, sürekli her lafa atlayan çocuğun salaklığına, her şeyi soran bir bebeğin bilgisizliğine, gece yarısı kulağımın etrafında uçuşan sivri sineğin boktan sesine sahipti. Nasıl ona karşı sempati besleyebilirdim ki?

"Dayan, Ben. Dayan, bir kac güncük." Kendi kendime telkinler verirken geldiğim evin öne arabayı park ettim.

Onun gelmesine muhtemelen birkaç saat vardı. O gelmeden yatağı hazırlamalı, yiyecekse yemek yapmalı veya duş alacaksa kıyafet çıkarmalıydım.

"Sacma sapan işler." Diye kendi kendime mırıldanırken içeri girdim. Yapmam gereken şey tam şu an Pakhan'ın işlerini düzenleyip ona yardımcı olmakken geldiğim nokta gözlerimi yaşartıyordu(!)

"Seni bir daha görmek istemedikçe burnumun dibinde bitiyorsun." Diye mırıldandım hayali Vincent'e.

Ve o an anlamıştım ki tüm isteklerim boşunaydı. Ben bu adamı hayatımdan kolay kolay atamayacaktım. Ve bu daha da can sıkıcıydı.

20 30 yorum göreceğimi düşünmemiştim çünkü kitabı çok istediğinizi söylerken gerçekten istediğinizi düşünmüştüm

Vurgun| GayWhere stories live. Discover now