33 (5. YIL)

1.6K 290 127
                                    

Benjamin

Vincent Bratva üyelerine özel hastaneye getirildiğinde endişe ve korku yüksek tempodaydı. Sedyede içeri götürülürken tamamen baygındı. Gözleri o andan beri kapalıydı ve aklımda kalan ifadesi somurtkandı. Korku, endişe yoktu. Duvara bakar gibiydi ve o gün gri bir tişört giyemeye karar vermemiş olsaydı muhtemelen anlamazdım bile vurulduğunu.

Sedyeden ameliyathaneye alındığında Lev ve ben giremedik. Diğerleri yoktu, kalan işleri halletmeleri gerekmişti. Bu yüzden onu buraya ben ve Lev getirmiştik.

Durumu hakkında bir fikrim yoktu ama neyseki kurşun solunda değil sağındaydı. Kalbi iyi durumdaydı ama bunun dışında kalan mantıklı bir başka teorim yoktu. Çok kan vardı ve korku içimden taşmak üzereydi.

Teyzemi de gözümün önünde kaybetmiştim, o da kollarımın arasında böyle can vermişti. Bu yüzden öylesine acıyordu ki canım, açıklayacak bir kelimem bile yoktu. Belki teyzemin durumundan daha iyiydi Vincent'in durumu ama yine de gözümün önüne durmadan solgun yüzü geliyordu. Sanki ölecek gibiydi.

Belki Vincent'i sevmiyordum, belki son sözleri canımı yakmıştı ama ölmesini isteyecek kadar gaddar olamazdım. Kimse böyle bir ölüm hak etmezdi. Üstelik beni korumak için, bana gelecek kurşunu engellemek için yapmıştı. Zorunda değildi ama kendini benim önüme siper etmişti.

Vincent pek çok konuda kötü bir insandı ama onun da sınırları vardı ve belli ki bu sınırlar birinin ölümünü içerdiğinde o da fedakar olabiliyordu.

"Endişelenme, bu ilk yaralanışı değil. İyileşecek." Omzumu sıvazlayan elin sahibi Lev'di. Sözlerini dinliyordum ama doktor bir şey demediği sürece boş sözlerden ibaretti hepsi.

İkimizde orada duran sandalyelere oturduğumuzda saatler süren bekleyiş başlamış oldu.

Uzun zaman boyunca bekledik. Artık baktığım yeri ezberlemiştim. Sessizlik öldürücü bir gürültüye dönüşmüştü ancak birkaç saniye sonra duyulan adım sesleri ve ince sesle her şey daha da sarpa sardı.

"Vincent nerede?" Denis yüzündeki endişeli ifadeyle yanımıza yaklaştığında başımdaki ağrı güçlenmiş gibiydi.

"Ameliyata alındı." Diye cevapladım onu yine de. Vincent bunlar olmadan önce onunla ilgilenmemi istemişti çünkü.

Yerimden kalktığımda hızlıca boş yere oturdu. Gözlerinden yaşlar akarken bakışlarımı ondan çekip karşımdaki duvara çevirdim. Onu kimin buraya getirdiğini bilmesem de Lev tepki vermediğine göre gizli yerleri bilmesinde bir sakınca yoktu. Vincent ona çoğu kişinin girmeye izni olmadığı yerlere erişim hakkı vermişse benim itiraz etmem neyi değiştirirdi?

"Nasıl korumalarsınız siz? Nasıl yaralanabilir? Siz ne yapıyordunuz o yaralanırken?" Özellikle bana dönerek konuştuğunda ağzımı açmadım.

Yeterince kötü bir durumdaydık zaten. Bunun için daha Pakhan'a rapor verecektim. Vincent'in bakımına,  durumuna göre bakıcılar bulacaktım. O operasyona gidemezse bazı durumlarla benim ilgilenmem gerekecekti.

Bunca derdimin arasında Denis ilgileneceğim son şey olacaktı.

Ameliyathane kapısı açıldığında nihayet doktoru görebildik. Denis adamın adeta üzerine atlar gibi ayaklandığında doktor geriye doğru adım atıp sinirle ona baksa da bize döndüğünde yüzünde sinir yoktu.

"Durumu iyi. Hayati organlarda bir problem yok. Hemşireler dikişi bitirince bir günlük yoğun bakıma alacağız. Ondan sonra normal odaya geçebilir. Üçüncü gün taburcu ederiz. Ev bakımında hazır gıdalardan ve yorucu egzersizlerden uzak tutun. Vücut kendini bir ay gibi bir sürece toparlar. Geçmiş olsun."

Sözlerinden sonra derin bir nefes verdiğimde içimde yer alan ağırlık hafiflemişti. Geriye kalan tek şey beklemekti.

×

Saat çoktan sabahı bulmuşken camın arkasında yatan bedene bakıyordum. Yoğunbakıma alınalı dört saat olmuştu.

Lev Denis'i zar zor götürebilmişti. Bahanesi de evi Vincent'in bakımı için hazırlamak olmuştu. Kaldığı süre boyunca ağlamak dışında bir şey yapmadığından öneriyle koşa koşa çıkmıştı. Lev ona göz kulak olmak için peşinden gittiğinde geriye sadece ben kalmıştım.

Pakhan aradığında durumu özet geçmiştim. Tepkisi tepkisizlikti. Kızıp bağırmasını beklesem de Vincent'in ilk yaralanma olayı olmadığından oldukça stabil bir tonla konuşmuştu.

Öylece yatan bedene baktığımda yüzü görünmüyordu. Çıplak omuzlarında sargı bezi görünüyordu sadece. Düzenli nefes alıp veriyordu.

"Beş dakikalığına içeri girebilirsiniz." Duyduğum sesle irkilerek oraya döndüğümde minyon bir hemşireyle göz göze geldim.

"Benimle gelin, önce sizi sterilize etmeliyiz." Aksini istemeden onu takip etmeye başladığımda bunun iyi bir fikir olduğunu biliyordum. Burada kalıp uzaktan bakarak heba olmaktansa en azından iyi olduğuna direkt şahit olmam daha faydalıydı. Yorgunluğuma değerdi.

Oraya girebilmem için adım adım söylenilenleri yaptım. Elimden geldiğince hızlı olmaya çalışıyordum.

Dakikalar sonra içeri girebildiğimde beş dakika uyarısıyla kafamı salladım. Beş dakika fazlaydı bile.

İçerisi normal ısıdaydı. Monitörlerden gelen kalp atış sesleri ve bazı biplemeler dışında ses yoktu. Vincent beyaz örtünün altında uzanıyordu, yüzünde huzurlu bir ifade vardı.

Yanına yaklaşıp yatağın köşesine oturduğumda artık ona daha yakındım. Gözleri kapalı olduğunda yorgunluğu daha fark edilebilir oluyordu. Göz altı morlukları, solgun dudakları ve sarımsı cildi sağlıksız olduğunu yeterince belli ediyordu.

Ne yapacağımı bilemeyerek boş boş izledim onu. Muhtemelen şu an hoşuna giden bir rüyadaydı çünkü gülümsüyor gibi kıvrılıyordu dudakları arada. Onu rüyasındaki kişiyle baş başa bırakmak için ağzımı açmadım. Sesim onu rahatsız etmesin diye sessizce onu izledim sadece.

Annesini görüyor olma tahmini kafamın içinde dolanıyordu. Saçlarını okşadığım gece de böyle gülümseyerek uyumuştu.

Bu anıyla elim saçlarına uzandığında yavaşça okşadım saç derisini. Aynı saniye sanki hissetmiş gibi gülümsedi. İçimdeki korku silinip gittiğinde süre doluncaya dek saçlarını okşadım.

Çıkmak üzereyken dudaklarının kıpırdadığını fark ettim. Bir şey diyecek gibiydi.

Hafifçe yaklaşarak duymaya çalıştım sesini.

"Ben-ja...min." her bir hece en sonunda bir anlama kavuştuğunda gözlerim doldu.

Burada olduğumu söylemek istedim. Bir problem olmadığını ve onun iyileşeceğini. Yarın muhtemelen uyanacağını ve hatta bazı ağrıları olabileceğini anlatmak istedim. Sanki baygın değilmiş gibi, sanki benimle sohbet edebilirmiş gibi konuşmak istedim.

Ama içimden gelmedi, buradayım demek. Sesimi ona duyurmaya ne dilim yanaştı ne kalbim. Sessizce çektim elimi saçlarından ve odadan çıkıp gittim.

Vurgun| GayWhere stories live. Discover now