23 (4. YIL)

1.7K 273 51
                                    

Benjamin

Çınar ile yediğimiz yemek sonrası elimizde kahvelerimizle salona geçtik. Kanepede oturduğumuzda Moy uyuduğu koltuktan bize bakıp sonra tekrar uykusuna dönmüştü. Uykusu söz konusu olduğunda fazla umursamazdı.

"O gün, kapıdaki adam Vincent miydi?"

Ani soruyla gözlerim ona kaydığında bir kaç saniye duraksadım. Neredeyse dalıp gidecektim tekrar düşüncelere ama kendimi sürükleyici anılardan kopardım.

"O, evet." Koyu yeşil gözleri yüzümde gezindi. Bir gözlemci gibi beni izlemeye başladığında yüzümdeki mimikleri sıfıra indirdim. Yeni tanışmıştık ve benim hakkımda ne kadar az şey bilirse o kadar iyiydi.

"Neden kavga ettiniz?" Sorgulamamasını istesem de didikleyecekti anlaşılan.

"Kavga ettiğimizi nerden anladın?" Diye şansımı denedim, Rusça bilmemesinden dem vurarak.

"Ses tonun kızgın ve kırgın gibiydi." Bakışları bir süre etrafta gezinip sonra tekrar beni buldu. "Biz arabaya binerken sana bakıyordu." Söyleyeceği şey konusunda tereddüt etse de kelimeler bana ulaştığında tereddüt yoktu. "Arkandan çok üzgün bakıyordu."

Şaşkınlık bir süre beni esir aldığında ne diyeceğimi bilemeyerek kahvemi içtim. Vincent üzülmüş müydü? Sözlerimin onu öfkelendireceğini düşünsem de yanılmıştım anlaşılan. Vincent'i anlamak çok zordu. Neden üzülmüştü ki?

Mantığım duygularımı bastırdı, Çınar Vincent'i göreli kaç dakika olmuştu da bakışlarından duygularını ayırt edebiliyordu? Yanılmış olmalıydı. Evet, muhtemelen...

"Benjamin?" Duyduğum sesle irkilerek dalgın bakışlarımı Çınar'a çevirdim.

"Evet?" Sorgulayıcı sorum üzerine anlam veremeyerek, "Telefonun çalıyor." Diye haber verdi. Sanki o an kulaklarımdaki perde kalkmıştı, telefon zil sesimi o an duymaya başladım.

Gözlerim hızla kanepeye bıraktığım telefona uzandı ve ekranı kendime çevirdim. Gördüğüm isimle boğazım kurur gibi olduğunda yutkunarak gidermeye çalıştım bu hissi.

Arayan Vincent'ten başkası değildi.

Tereddüt ederek aramayı yanıtlayıp kulağıma götürdüğümde fark ettiğim şeyle kasıldım. Vincent ile ilk tanışmamız sonbahar sonundaydı ve onu o andan sonra bir daha hiç sonbaharda ve kışta görmemiştim. Kaçar gider, saklanır ve haber bile vermezdi. Ama şimdi kışın ortasında beni kendi arıyordu. Neşeli, öfkeli, komik, aktif Vincent görmüştüm ama hastalığının en kötü aylarından habersizdim.

"Alo?" Seslenişim sessizliği bozdu. Neredeyse on saniye sessiz kalmıştık ve belli ki onun konuşmaya niyeti yoktu.

"İhtiyacım var sana." Sesi öyle durgun çıkıyordu ki sanki biraz daha konuşsa yorgunluk onu yalayıp yutacaktı.

"Eğer evdeyse bekle geley-"

"Kapının önündeyim, istemezsin diye apartmana girmedim." Sözleriyle âdeta buz dolu bir küvete girmiş gibi hissetmiştim. Tüylerim diken dikendi, düşüncelerim donmuştu ve mantığım sessizdi.

"Ben, geleyim o halde." Yerimden ayaklanırken telefonu kapattım. Konuşmaya devam ederse sanki bu garip hisler boğazıma dolanıp beni boğacaktı.

"Çınar, işim çıktı." Kupayı mutfağa bırakırken peşimden geliyordu. "Odam dışında her yere girebilirsin ki zaten kilitli orası. Yatabilirsin, anahtarım var. Gelir miyim bilmiyorum ama gelmezsem ve acil bir şey olursa bu numarayı ara." İlk iş birbirimizin numarasını kaydettiğimizden ona Lev'in numarasını attım.

Bir şey demeden beni onaylarken üzerime ceketimi giyip telefonumu, anahtarımı ve cüzdanımı alarak evden çıktım. Apartmanın içindeki her bir basamağı inerken heyecan beni ele geçirmesin diye nefes egzersizleri yapıyordum.

Zihnimin bir köşesi bana kötü davrandığı anıları izletse de şu an hissettiklerimi etkilemiyordu pek. Durumunun hep iyi tarafını görmüştüm ama kötü olan tarafta ne vardı? Ne kadar ileriye giderdi ya da bahsettikleri gibi intihar etme dürtüsü sahiden de var mıydı?

Buna inanmam biraz güçtü çünkü koyu olsa da mavi gözleri hep yaşam enerjisiyle parlardı. Böyle biri nasıl ölmek isteyebilirdi?

Dış kapıyı açıp çıkarken son basamakları da inip bahçe kapısından da çıktım. Arka kısma ilerlediğimde otoparkların ortasında duran motoru gördüm. Soğuk havanın etkisiyle hızlı adımlarla motora ilerlerken o da eldivenli elleriyle kaskı çıkardı. Açık kahverengi saçları darmadağındı.

Yanına yaklaştığımda oturduğu için aramızda normalde olan on santim yok olmuş, yüz yüze gelmiştik.

"Bir şey mi oldu?" Diye sorarken gözlerimle onu süzüyordum. Bakışlarındaki uykusuzluk ve yorgunluk dışında herhangi bir yarası ya da zedelenmiş bir bölgesi yoktu.

Sessizce arkaya uzanıp bir kask çıkardı ve bana verdi. Anlam veremeyerek ona baktığımda havadaki elini sallayarak almam içim hatırlatma yaptı ve soğuk kaskı ondan alırken hala ona bakıyordum.

"Nereye gideceğiz?" Diye sorarken kaskı hala takmamıştım. Alkollü olmayı sevdiğini biliyordum ve sarhoş biri ile trafiği karıştırma niyetim yoktu.

"Gizli yerime." Dediğinde bir şey dememe fırsat bırakmadan kaskı taktı. Belli ki başka bir şey söylemeyecekti.

Bilinmezliğin hissettirdiği o gariplik hissiyle iç çekip kaskı taktım. Hemen sonra arkasına binmek için ayağımı kaldırıp diğer tarafa attığımda kollarım oturduğum yeri kavramıştı. Yolculuk için hazırdım ancak saniyeler geçmesine rağmen kıpırtı yoktu. Tam soracağım sırada Vincent hafifçe geriye yaslanıp ellerimi aradı, saniyeler sonra bulduğunda ellerimi beline sardı. Tekrar dik oturmaya döndüğünde öne gelerek sırtına adeta yapıştım.

Şaşkınlıkla dudaklarım araladığında o bunu umursamadan motoru çalıştırıp otoparktan çıktı.

Belini sardığım bedenin hızlandırdığı kalbimi dinlerken her şey puslu bir zihnin arkasında gerçekleşiyor gibiydi.

Sonraki bölüm artık yavaş yavaş yaklaşmanın başlangıcı denebilir

Ama benim için hala daha zaman var. En güzel yıllar yedinci yılda başlayacak

Haydi Eyvallah

Insta: Fromthemonlight

Vurgun| GayWhere stories live. Discover now