19. Jakuzi (2/2)

1.1K 84 9
                                    

Oy vermeyi unutmayın münnoşlarımm Devamı +60 oydaa

"Ne yapıyorsun?" Diye saçma sapan bir soruyu ona yönelttiğimde üzerimdeki etkisinin farkındaydı.

"Bilmem," dedi. "Ne yapıyormuşum?" Bir de sorması yok muydu bunun, periyi deli ediyordu.

"Cevabını bildiğin soruları soruyorsun."

"Senin gibi mi?" Tanrım, bu adam nereden vuracağını iyi biliyordu. Ve bu çok sinir bozucuydu da!

Seksi.

Değil.

AT YALANINI DÜDÜKLEYEYİM BEN SENİN!

Sesinin zihin duvarlarımda çarptığını ve bir şeyleri yıktığını hissediyorum galiba...

Hak ettin, sus.

Boris'in parmağı yavaş yavaş hareket ettiğinde kendimden geçtim.

Hazır değilmişmişim, bunu diyene de bakın!

"Hani hazır değildim, ne oldu?" Diye ters ters konuştum. Ama parmakları bana işkence etmeye devam etti.

Yuvarlak daireler çiziyordu. Yavaşça.

"Değilsin," dediğinde ona döndüm. Elleri belimdeydi. "Ama ben daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum."

Dudaklarıma kaydı gözleri. "Özellikle de sen bana böyle isteklerle gelirsen..."

"Hm," dedim cilveli bir sesle. "Ne olurmuş sana böyle isteklerle gelirsem?" Sonlara doğru kıstığım sesimle ben de bakışlarımı onun dudaklarına sabitledim.

"Bu gece bu yataktan çıkamazsın," açıksözlülüğü karşısında kısa bir an durup kalsam da sonra kendimi toparlayıp gülümsedim.

Tam o sıra kapı çalındığındaysa içimden bin bir türlü küfürler ettim. Kimdi şimdi bu?!

"Boşver sen, çalar çalar gider." Dedi Boris hala dudaklarıma ve gözlerime arayla bakarken.

Kapı alacaklı gibi çalındığında Boris'ten ayrıldım.

"Hay sikeyim," diyerek ayakkandığında hızla aşağı indi.

Burada çalışanlar gece belli bir saatten sonra evlerine gidiyordu. Bu yüzden de şu an sarayda kimse yoktu.

Ben de ayaklanıp aşağı inmeye başladığımda etrafı inceliyordum. Boris ise çoktan kapıya ulaşmıştı.

Bacaklarım beni taşıyamayacak kadar yorgundur bu yüzden kanatlarımı yukarı dikip çırptım.  İndiğim merdivenleri yarıda bırakıp kanatlarımla aşağı inip yere adımımı bastım.

Gelen kişiyi merak ettiğimden geniş ve büyük olan koridorda ilerlemeye devam ettim. Kanatlarımı sessizce kullanıp rüzgar oluşturmamaya çalışıyordum.

Gelen kişiye gelecek olursak, onu bir yerlerden gözüm ısırıyordu. Ama nereden?

Yüzünü kenardaki kolonun arkadından biraz daha inceledim. İşte bu! O gün davette Borisin solunda oturanlardan biriydi! Neydi ki şimdi ismi ?

Mit? Matteo? Ya da... Matt! Yoksa diğeri miydi, Nino? Hayır, Nick! Yok bu da olmadı, Nico muydu acaba? Evet.

Kolondan gözükmemek için iyice arkasına saklandım ve ne konuştuklarını dinlemeye başladım. Yine ben ve şu merakım...

"Konuş," Boris'in erkeksi sesi kulaklarıma dolduğunda ıslandığımı hissetmem de pek uzun sürmemişti.

"Ama böyle oldu mu şimdi hiç?" Diye cümlesine başlayan Nico benimki tarafından sertçe susturuldu.

Mühür Where stories live. Discover now