7

199 11 1
                                    

Elimi alnımdan çekip bakışlarımı yukarı çevirdiğimde üzerimdeki bir çift gözle karşılaştım.

Bir tepki beklercesine gözlerimin içine bakıyordu. Kafamı onaylarcasına aşağı yukarı oynattım. Bakışmamız bozulmamıştı.

"Beni takip et." Söylediği kelimelerden sonra yanımdan geçip yürümeye başlamıştı.

"Anlaşmamızda bu yoktu." Arkamı dönüp gidişini izlerken yerimden kıpırdamadım.

'Tamam çok akıllı bir insan olmayabilirim ama tanımadığım birini takip edecek kadar da salak değilim yani.'

"Hangi anlaşma? Ben bir anlaşma yaptığımızı hatırlamıyorum." Arkasını dönerken söyledikleriyle aklım başıma gelmişti.

'Evet, Alara'cım. Yabancı birini takip edecek kadar salak değilsin ama bir sözüne güvenecek kadar salaksın.'

Hala tepkisiz bir şekilde bana bakıyordu. Birkaç saniyelik bakışmanın ardından aklıma gelen şeyle hafifçe gülümsememe engel olamadım.

Gözlerimi kapattım.

'Lütfen benimle karşılaştığını unut ve yoluna devam et, lütfen benimle karşılaştığını unut ve yoluna...'

"Ah be, Sarı!"

Duyduğum sesle gözlerim istemsiz olarak açıldı.

"Her ne yapmaya çalışıyorsan benim üzerimde işe yaramaz. Az önce fark etmişsindir diye düşünmüştüm. Demek ki seni gözümde biraz fazla büyütmüşüm." Alaycı tavrı gitmiş, yerini daha sert bir tavır almıştı.

Kaşlarımı çattım. Ne dediğini anlamaya çalışıyordum. Bakışlarımdan anlamış olacak ki konuşmasına devam etti.

"Hadi sana bir ipucu vereyim. Büyü izlerini görebiliyorum."

'Büyü izlerini mi görebiliyor? O zaman, az önce yapmaya çalıştığım şeyi fark etti. Ee, peki nasıl engel oldu ki?' Kafamdaki düşünceler bir sonuca ulaşmıyordu.

İlk etkileşimimizden itibaren yaşananları kafamda tekrar tekrar canlandırdım.

Ağaçtan zihnime konuşması dışında olağan dışı bir şey hatırlayamamıştım.

'Bir de haydutlara doğru koşarkenki ve onlarla dövüşürkenki görüntüsü. Işıltısıyla gözlerim kamaşmıştı resmen. Sanki sarı aurası gerçekte de görünü...'

Fark ettiğim şeyle gözlerim onu buldu.

"Fazla bakma, aşık olursun sonra." Dudağının bir kenarı yukarı kıvrılmıştı.

"Büyü kalkanın var, değil mi?" Göz devirdikten sonra sorduğum soruyla tekrar gözlerinin içine baktım.

Bu sefer hafif bir kahkaha attı.

"Sonunda fark edebildin demek." Bana doğru yürürken kahkahası da durmuştu.

Yani haydutlarla dövüşürken onun etrafında gördüğüm hafif sarı rengin ve yine az önce gözlerimi açtıktan sonra da onun etrafından yavaşça kaybolan sarı rengin başka bir açıklaması olamazdı ya.

'Tamam sakin ol Alara, aşık olmadın. Aşık olunca pembe görüyorsun. Ya da kırmızı mıydı? Her neyse. Hem zaten...' Beni düşüncelerimden ayıran yüzünü yüzümün hizasına indirmesiydi.

Aramızda bir karış mesafe ya vardı ya yoktu. Şaşkın bir vaziyette donup kalmıştım.

"Eğer durumunun farkına vardıysan beni takip et. Bir daha söylemeyeceğim." Söylediği cümleleri çok net anlamıştım.

Ama anlayamadığım bir tek şey vardı. Kalbimin gümbürtüsü heyecandan mıydı, korkudan mı? Emin olamıyordum.

Arkasına dönmüş giderken ben de usluca peşine takılmıştım ki birkaç adım atmaya kalmadı yerimde duraksadım.

"Eee... Bir şey söyleyebilir miyim?" Az önceki tehtidvari tavrından sonra çekinerek konuşmuştum.

Nefes vererek arkasını döndü.

Sinirli gözükmüyordu. Sadece ikide bir durdurulmaktan sıkılmış gibiydi.

"Söyle." Dik bakışlarını görünce gözümü kaçırarak arkadaki at arabasını gösterdim.

"Hizmetçim hala at arabasında."

"Onu orada bırakmayacağız, değil mi?" Bu sefer masum gözükmeye çalışarak gözlerinin içine bakıyordum.
...

"Nereye gidiyoruz? Daha ne kadar yolumuz kaldı? Hava kararmak üzere. Yakınlarda sığınabileceğimiz bir yer var mı? Az önceki duyduğum ses ney..."

"SARI! Soru sormayı bırak." Duyduğum sesle cümlem yarım kalmıştı.

Sesinden anladığım kadarıyla sanırım bıkkınlık seviyesi artmıştı.

Hak verdiğim için başka bir şey de diyemedim. Haklıydı. Uzun süredir yoldaydık ve tek yürüyen oydu.

Baygın hizmetçimle ben atın üzerindeydik ve at sürmeyi bilmediğim için de onun atı yönlendirmesi gerekiyordu.

"Üzgünüm, biraz korkmaya başladım." Sesim çok kısık çıkmıştı.

Sakince nefes verdi ve bu sefer daha anlayışlı bir tonda konuştu.

"Hava karardığı için ağaçların arasında güvenli bir yer bulmamız gerekecek. Güvenli bir yer bulana kadar da ses çıkarmamalıyız. Anlaşıldı mı?"

Olumlu anlamada kafamı salladım. Sonra beni göremediğini fark ettiğim için fısıltıyla onayladım.

"Anladım."

Ormanın içindeki yolculuğumuz da birkaç dakika sonra sona ermişti.

Hizmetçim hala baygın haldeydi.

'Her ne ile bayılttılarsa, şuan o durumda ben de olabilirdim.' Rol yapmayı akıl edebildiğime seviniyordum.

Birkaç kuru dal parçasını yaktıktan sonra yüz yüz gelebileceğimiz şekilde o da ateşin yanına oturdu.

"Hala çok ses çıkarmamamız gerekiyor ama iletişim kurmamız için bir şeye açıklık getirmem lazım." Zihnimde duyduğum sesle gözlerimi ateşten çekip ona baktım.

Göz göze geldiğimiz an zihnime konuşmaya aynı şekilde devam etti.

"Cevap verirken kısa ve öz konuş. Sesini de alçak tut."

Merakla söyleyeceği şeyi beklerken gözlerinin içine bakmaya devam ettim.

"Nasıl yapıyorsun ya da ne yapıyorsun bilmiyorum ama düşüncelerini bana açman lazım."

"Ne demek istiyorsun?" Sesimi mümkün olduğunca alçak tutmaya çalıştım.

Sözlerim bittiği an gözleriyle etrafı taradı ve anladığım kadarıyla duyabileceği herhangi bir sese karşı hazırda bekliyordu.

"Fark ettiğin üzere zihnine konuşabiliyorum ama yapabildiğim tek şey bu değil." Duraksadı. Sanırım sesini duyup duyamadığımı kontrol ediyordu. Devam etmesi için kafamı hafifçe aşağı yukarı oynattım.

"Düşünceleri de duyabiliyorum ama sorun şu ki senin düşüncelerini duyamıyorum. Az önceki tepkinden anladığım kadarıyla farkında olmadan yaptığın bir şey bu."

Cümlesi bittiği gibi ormanın içinden büyüleyici bir şarkı sesi yankılanmaya başladı.

İstemsizce ayağa kalkma isteğim zihnimde duyduğum sesle yarım kaldı.

"SARI! Kendine gel. Düşüncelerini açman lazım ama fazla zamanımız yok."

• • •
Yeni bölüm geldiii.🤗

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz nedir?

Sizce bölümler daha uzun olmalı mı?

Bölümü oylamayı da unutmayın.💗

Yeniden Doğuş: Kayıp Kimlik ArayışıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin