2

235 23 1
                                    

'Lütfen beni zor durumda bırakcak bir şey söyleme, lütfen beni zor durumda bırakacak bir şey söyleme, lütfen...' diye içimden tekrar tekrar aynı cümleyi kurmaya devam ederken kafam biraz önüme doğru eğikti ve gözlerim de kapalıydı.

"Ah, Leydi Avalon! Kızınızın rahatsız olduğum bir davranışı olmadı. Aksine, bana eşlik etmesinden mutluluk duydum." Davranışlarımdan rahatsız olmadığını söylerken aniden sımsıkı kapattığım gözlerimi açıp Julian'ın suratına baktım.

'Söyleyin çabuk, hangi kamera? Hangi kameraya el sallıyorum?' Julian'ın suratından çektiğim gözlerimle, hafifçe kafamı çevirerek etrafa göz attım. Bu bir şaka olmalıydı.

"Bunu duyduğuma sevindim." Kadının yapmacık gülüşü kulaklarımı rahatsız etti.

"Kızımmış. Yemek bitsin ben ona yapacağımı biliyorum." Sonrasında fısıltıyla söylediği şeylere takılacak fırsatım olmamıştı. Şuan odak noktam başka bir yerdeydi.

Julian, bir şeyi anlamlandırmaya çalışır gibi yüzümü inceliyordu.

Neden bu şekilde baktığını sorgularcasına gözlerimi kıstım ve birkaç saniye ben de onun gözlerine baktım.

Gözlerini üzerimden çektiğinde, hala o bakışlarının nedenini anlamlandıramamıştım.

Yemeğin geri kalanında da tabağımla haşır neşir olurken Lord Avalon, babam, olduğunu öğrendiğim gri saçlı adam ve Julian'ın babası, Lord Valerius, kahkahalarla iş konuşması yapıyorlardı.

Söylenenler dikkatimi çekmiyordu.

Arada göz ucuyla Julian'a bakıyordum ama o da konuşmaya ara ara dahil olmak dışında dalgın görünüyordu.

Yemek sonunda sona erdiğinde, Lord Avalon ve Lord Valerius konuşmalarına devam etmek üzere çalışma odasına gitmek için yanımızdan ayrılmışlardı.

"Küçük Lord Valerius! Kızım Violet'in size etrafı gezdirmesini ister misiniz?" Bu soru beni ilgilendirmediği için sevinmiştim. Sonunda yalnız kalabilecektim.

Oturduğum yerden yüzümdeki gülümsemeyle kalkıp kapıya doğru yürürken Julian'ın cevabıyla olduğum yerde durdum ve arkamı dönüp ona sorgular bir bakış attım.

"Leydi Avalon! Leydi Lunara ile konuşmamız yarım kalmıştı. Bir sakıncası yoksa onun bana eşlik etmesini isterim." Kafasını annemden(?) bana doğru çevirirken dudağının bir kenarı yukarı doğru kıvrıldı.

3'ü birden bana bakıyordu ama hiçbiri aynı bakmıyordu. Julian'ın 'sen görürsün şimdi' bakışı, isminin Violet olduğunu öğrendiğim kız kardeşimin ve hala adını tam hatırlayamadığım annemin(?) nefret dolu bakışından daha rahatsız ediciydi.

'Sahi, bunlar bana benzemiyor. Nasıl anne ve kız kardeşim oluyorlar?'

"Ah, benim için bir sakıncası yok ama Lunara biraz rahatsız. Onu düşündüğüm için Violet'i önermiştim. Değil mi, Lunara?" Hüzünlü bir şekilde kurduğu cümle, bir bana mı yapmacık gelmişti?

'Bence ya ben evlatlığım ya da doğumda bebekler karışmış sonra geri değiştirememişler. Yani yoksa bu kadar nefret...' Beni düşüncelerimden ayıran, sert bir ses tonuydu.

"Lunara?" Ses, annemden(?) başkasına ait değildi. Julian'ın karşısında tam kızamıyor olsa da, sinirlenmeye başladığını anlayabiliyordum.

"Üzgünüm, Lord Julian."

'Ay! Bir dakika! Benim bu kadına ne diye hitap etmem gerekiyor? Leydi Avalon? Çok resmi sanki. Leydi Mar- bir şeydi... Martha? Merci? Gerçekten mi, Alara? Fransızca mı bu? Anne desem? Olur bence. Şuanki en iyi seçenek sanki.'

"Annem doğru söylüyor. Rahatsızlığımı mazur görün lütfen. Kardeşim Violet de size en iyi şekilde eşlik edecektir."

'Vay be! Ne cevherler varmış sende, kız Alara. Okuduğun mangalar işe yaramış.' Mutluluğumu yüzüme yansıtmadan kendimi tebrik ediyordum.

"O zaman dediğiniz gibi olsun. Sizin de en kısa sürede iyileşmenizi temenni ediyorum, Leydi Lunara." İkinci cümleyi kurarken kafasını benim tarafıma çevirmişti. Yine tek taraf sırıtışı yüzündeydi.

Hafifçe kafamı eğerek bir baş selamı verdim ve arkamı dönüp yemek odasından çıktım.

'Sonunda yalnız kalabileceğim.' Kendi odama doğru yönelmişken artık biraz daha rahatladığımı hissediyordum.

'En azından odamın yolunu bulabilirim.' Çok da karmaşık bir yol olmadığını, Julian'la yemek odasına doğru olan yürüyüşümüzden anlamıştım.

Odamdan içeri girdiğim gibi kendimi sırt üstü bir şekilde yatağıma attım. Düşünecek çok şey vardı.

"İlk olarak, buraya nasıl geldiğimi düşünmeliyim. Şimdi baştan başlayalım. Evden çıktım, Beren aradığı için telefonumu açtım, koşturarak merdiven aşağı inerken yuvarlanmaya başladım ve sonrası... İşte buradıyım."

"Çok da öğrenebileceğim bir şey yokmuş."

"Peki burası tam olarak neresi? Bir manganın içi mi gerçekten? Yoksa tamamen rastgele bir yere mi reenkarne oldum? İçeriğini bildiğim bir manga olsa ne güzel olurdu da işte... Hiçbir şey tanıdık gelmiyor. Ah!" Düşünmekten başım ağrımıştı artık.

Hissettiğim şeyle aniden yattığım yerden doğruldum.

"Tuvaletim şuanda gelmiş olmaz ya." Şansım kadar zamanlamam da harikaydı.(!)

"Tuvaletler nerede olur ki acaba?" Okuduğum mangalarda böyle bir bilgiye hiç rast gelmemiştim.

"Sanki görsen hatırlayacaksın da." Kendi kendime yakınıyordum.

Odama göz attığımda tuvalet olabileceğini düşündüğüm hiçbir şeyle karşılaşamadım.

Oturduğum yerden kalktım ve yine koridora çıkmak için odamın kapısına ulaştım.

Kapıdan çıktığımda koridorda kimseyi göremedim.

'Bu evde hiç hizmetçi yok mu ya? Her yer bomboş.' Koridorda yemek odası tarafına doğru yürürken içimden de söyleniyordum. En azından koridorun diğer tarafının bahçeye çıktığını öğrendiğim için biraz zaman kazanmıştım.

Yemek odasının bulunduğu kapıyı da geçip sola döndüğümde birkaç hizmetçiyle karşı karşıya geldim.

'Demek buradaydınız.' İçimden sıraladığım kelimelerden sonra soruyu sesli sormak aklıma geldi.

"Biriniz tuvaletin yerini bana gösterebilir mi, rica etsem?" Hepsi, söylediğim şeyi önemsemeden yollarına devam etti.

'Bu kadar umursamazlık da biraz fazla sanki.' Tam yoluma devam edecekken kolumdan sert bir şekilde tutulmamla aynı yerimde kaldım.

Kolumu tutan kişiye bakmak için arkamı döndüğümde Julian'la karşılatım. Hafif arka çaprazında Violet'i de görebiliyordum. Kıskançlıkla bana bakıyordu. Nedenini anlamamıştım.

Kolumu Julian'ın elinden kurtarmak için hafifçe çekeledim ama bırakmak istemiyor gibiydi.

Beni biraz kendine doğru çekti ve kulağıma doğru eğildi.

"Yemekte yaptığın şeyi anlamadığımı mı sanıyorsun? Yanlış kişiye bulaştın." Fısıltıyla söylediği tehtitvari sözlerinden hiçbir şey anlamamıştım.

"Neyden bahsediyorsun? Ben yemekte hiçbir şey yapmadım." Yakınlığımızdan dolayı kafam aşağı doğru eğikti. Fısıltıyla söylediğim cümleyi duyduğunu ise verdiği cevaptan anladım. Sesi biraz daha yükselmişti.

"Ne kadar daha saklayabileceğini düşünüyorsun? Akademiye erken başlamamak için sakladığını anlayamayacağı mı mı düşündün?" Sesini daha da yükseltti.

"Gücünü benim üzerimde kullandın. Beni manipüle ettin."

• • •

Evet arkadaşlar! Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler?

Bölümlerin uzunluğu iyi mi?

Ve sizce gelecek bölümde neler olacak?

Oylamayı ve bol bol yorum yapmayı unutmayın.♡⁠(⁠>⁠ ⁠ਊ⁠ ⁠<⁠)⁠♡

Yeniden Doğuş: Kayıp Kimlik ArayışıWhere stories live. Discover now