3

33 2 51
                                    

Tanrısal Bakış Açısı

Minjae'nin Keonhee'yle iç odaya gidişi zaten sessiz olan grupta ölüm sessizliği yaratmıştı. Seoho Dongju'ya sıkıca sarılmakla yetinmişti, yüzünü omzuna bastırmıştı bir de.

"İyiyim hyung. Ama bana ne olur inanın" dedi Dongju, Seoho biraz daha sıkı sarıldı.

Grup toplanıp yerde oturan Dongju'yu sarmıştı ve Dongju kendini daha iyi hissetmek şöyle dursun, daha da kötü hissetmişti. Midesinin bulandığını hissediyordu, aç olduğundan olduğunu biliyor olsa da yiyesi yoktu. Kapıya gözlerini dikti ve Keonhee ile Minjae'nin gelmesini beklemeye başladı. Keonhee ile Minjae içeride kendisi hakkında konuşacaklardı. Pratik olarak, kadını kaçırmıştılar.

"Keonhee-sshi! Neden gidemediğimi söyler misin acaba?"

"Sana ihtiyacımız var. Ne olursun biraz kal. Bay Kim de biliyor seni. Evini bulmuş. Öyle dedi, söyle dedi. Babanla ilgili bir mevzuu varmış" dedi Keonhee.

"Babam mı? BABAMI MI BULDUNUZ! SANA NE? BENİM EVİMİ NASIL ONLARA REHİN EDERSİN!"

"Bağırma. Bana bağırmayı kes. Senden yardım istedik diye kendini bir şey sanma. Sen kimsin? Kimsin ki bağırabiliyorsun?"

Sakince hakaret ederken Minjae sadece izleyebilmişti. Diyecek tek bir lafı bile yoktu. Gidecek yeri de yoktu ama bunu Keonhee'ye söylemek zorunda değildi.

Minjae "Ne istiyorsun? Anlaşma yapacağız" dedi sakinleşmiş bir sesle.

Keonhee "Kardeşimin sağlıklı olmasına karşılık seni gizlemek. Belli ki kaçıyorsun" dedi. Duraksayıp sordu "Senin istediğin bir şey var mı?"

Minjae acısını gülümseme ile bastırıp cevap verdi "Beni buraya alıştırma. Baskı kur, hakaret et. Birbirimizi sevmeyelim."

Keonhee şok olmuş bir ifadeyle ona baktı. Kadının yüzü ifadesizdi. Ne yani, kim ONEUS sevmek istemezdi ki? Nasıl yani, grup bu kadar iyi niyetliyken. İstediği tek şey kaybolmak olan bu kadın ne yapıyordu böyle?

"Duş al, sonra yemek ye" dedi Keonhee. İçinde nedensiz bir gerginlik vardı.

Kadının istediği fazlasıyla zordu, grubun kişilikleri belli iken hem de. Içlerinden en az biri onu sevecekti. Kadın Keonhee'nin yüzüne ifadesizce baktı ve konuştu.

"Bir A4, bir zarf ve bir dolma kalem getir."

Ne tuhaf diye düşündü Keonhee. Kadından nefret edemeyeceğini biliyordu.

Nedenini Dongju olarak düşünmüştü.

Minjae odadan dışarı çıktığı anda gülümseyerek sevgili Dongju'suna bakmaya başladı. Onu bıraktığı yerde bulunca koştu, yere oturdu ve tam önüne kaydı. Yüz yüzeydiler.

"Nasılsın?"

İkisi de birbirinde baktı.

"Uykunu aldın mı?" diye sordu Minjae.

Keonhee yakından takip ediyordu. Minjae Dongju'ya bakıp mırıldandı "Ellerin."

Dongju havadaki elleri tuttu ve gülümsedi. Minjae parmaklarını kilitledi ve gülümsedi. Bir an böyle kaldılar. Keonhee hala ne oluyor izliyordu.

"Seninle olmamı istediğin her an yanında olacağım. Ellerimizi kilitleyip birbirimize bakalım. Ve birbirimizi dinleyelim? Adı ne olsa~, buldum! Enerji! Neşe aktarma yöntemimiz, üzgünsen bile gülmek zorundasın!"

Dongju gülümsemeyi kesip cevap verdi "İyiyim ben, benim önceliğim sensin. Bana inan, sağlıklıyım ben."

Minjae keyifle başını iki yana sallayıp "Onu demiyorum, doktor zaten burada kalacak olmamın bedeli. Normalde diyorum, iyi olalım, hep" dedi.

Detineo // ONEUS ✔️Where stories live. Discover now