At yavaş yavaş adımlar atıyor yumuşak toprak üzerinde nal izlerini bırakıyordu.

Akşam saatleri yaklaşmış güneşin batması nedeniyle etraf oldukça aydınlık görünüyordu.

Tabii kısa sürecek, az sonra etraf zifiri karanlık olacaktı ancak büyülenmişçesine bakınıyordu Jungkook çevresine.

Ağaçlar oldukça uzun ve seyrek, çimenler yemyeşil, kuşların sesleri ise kulaklarına çalınıyordu.

Etrafın oldukça temiz kokması ise ayrı bir hoşuna kaçmıştı.

Oldukça uzun zaman geçmişti ormanda yol almayalı. Eski günlerini özlemekten değildi ancak içinde eskiye dair bir istek de bulunuyordu. O heyecanlı ve çevik anları ormanda yürürken gururunu kabartmıştı.

Atın üzerinde sallana sallana ilerleyen genç ön cebindeki sardığı haritayı alarak iki eliyle açmıştı. Harita fazla küçük değildi bu nedenle rulo yapmak zorunda kalmıştı.

İşaretlenen ince yol üzerinde aheste aheste yürüyordu. Yeteri kadar cephanesi bulunuyordu. Ancak akşam olmadan yolun ucundaki kayalıklara varmalıydı.

Bu ormana daha önce girmemişti. Kraliyetin işaretlediği bölgelerden biri olduğunu varsaydı. Zira bu işaretlenen bölgelere kimse giremiyor, kraliyet üyelerinin şahsi arazisi olduğu bildirilmişti. Ancak girmemesi gereken bölgeler kendisine harita şeklinde sayfa sayfa verilmişti. Bu ormanı ne görmüştü ne de duymuştu.

İçinde garip bir his yuvarlansa da daha fazla düşünmedi.

Gözünden kaçmış olduğunu ya da hatırlamadığını düşündü.

Görevine odaklanmalı, parayı aldıktan sonra babasının yanına dönmeliydi.

Haritayı tekrar rulo şeklinde sararken gözlerini yola kaldırmış tekrar kağıda dönmüştü.

Yolda bir çınar ağacı mı vardı?

Hızla tekrar yola bakarken elindeki rulo haritayı pusulaya yerleştirip ön cebine koydu yavaşça.

Bu ağaç orada mıydı daha önce? Yol apaçık bir düzlükteydi. Ağacı tam bir kilometre öteden yine fark edebilirdi. Kaşlarını çatarak atın yıllarını tuttu Jungkook.

Çınar ağacına yaklaşırken at adımlarını yavaşlamış, Jungkook'un komutu ile durmuştu.

Aslında ağacı gözden kaçırdığını düşünmek istemişti genç demirci. Fakat ağacın gövdesine bulanmış koyu kahve leke dikkatini çekmişti.

Bir dışkı? Ya da klasik bir çamur lekesi olabilir miydi? Ummak istemezdi ama etrafta yaralanan bir hayvan mı vardı ki?

Ağaca yaklaşarak parmak ucunu çınar ağacının gövdesine dürttü Jungkook. Bir ağaç kabuğuna göre yumuşaktı ancak kahverengi lekenin iğrenç kokusundan onu da umursamamıştı.

Aşina olduğu bu kokuyu nerede duysa bilirdi. Bir kan lekesi bir kaç saat önce bulaşmış ve kurumuştu. Çatık kaşlarla ağaca dikkatle bakınmaya devam etti.

Dikkatini dağıtan şey ise ormanın içinden yükselen bir çatırtı sesiydi. Kalın bir dal kırılmış gibi..

Etrafına kısaca göz attıktan sonra aynı dikkatle atına döndü Jungkook. "Haydi Pekin, buradan hızla gitmemiz gerek." Aynı gergin ifadeyle atın üzerine binerek yılarını tuttu.

Bir hayvan yaralanmış olabilirdi ancak akşam olurken bilmediği bir ormanda dolanmak sıkıntı yaratırdı. Üstelik kan kokusuna yaklaşan bir yırtıcı hayvan sürüsü olabilirdi. Semeri ata vurarak biraz daha hızlanması sağladı Jungkook.

Desert StromWhere stories live. Discover now